Çanakkale Cephesi
Çanakkale Cephesinin Önemi
Rusya, Almanya üzerinde yeterince güçlü bir baskı yapamamaktaydı. Kısıtlı endüstriyel kapasitesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız desteğine gerek duyuyordu. Almanya'yı yenilgiye uğratabilmek için ise Rusya'nın muazzam insan kaynaklarından yararlanmak gerekiyordu. Bunun için de Rusya mühimmat, silah ve mali olarak desteklenmeliydi. Özellikle mühimmat yönünden bu zorunluydu.Fransa ve İngiltere’nin bu desteği sağlaması için olası dört yol vardır: Kuzey ulaşım hatlarından ikisi olanaksızdır. Kuzey Buz Denizi, yılın çok büyük bölümünde donmuş olduğundan deniz ulaşımına olanak vermemektedir, Baltık Denizi ise Alman Donanması’nın denetimindedir. Orta ulaşım yolu olan Avrupa karayolu ise Alman denetimindedir. Olası dördüncü yol ise Osmanlı İmparatorluğu’nun denetiminde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşturduğu denizyoludur.
Deniz Muharebeleri
Çanakkale üzerindeki mücadele, Düvel-i Muazzama kuvvetlerinin 3 Kasım 1915’te Seddülbahir ve Kumkale istihkâmlarının bombalanması ile başlamıştır. Bu kuvvetler içinde İngiliz ve Fransız birlikleri ile birlikte Rum ve Yahudi gönüllüler, Anzaklar (Avustralyalı, Yeni Zelandalı askerler), Sihler, Gurkalar, Sudanlı zenciler, Senegalli, Faslı askerler de bulunuyorlardı. Asıl Çanakkale Muharebeleri 19 ve 25 Şubat 1915 tarihînden itibaren başlamış ve 8,5 ay sürmüştür.[1]
[2]
İtilaf gemileri, bombardıman yaptıktan sonra Anadolu sahilindeki topların etkisiz kaldığı Erenköy koyu önünde manevra yapıp geri dönüyorlardı. Bu durumu değerlendiren Tophaneli Hakkı Bey’in kumandasındaki Nusret mayın gemisi 7-8 Mart gecesi sabaha karşı sisli bir havada elde mevcut 26 mayını yüz metre aralıklar ile boğazın 4.5m derinliğine döşedi.Nitekim 18 Mart’ta yapılacak harekâtta düşman donanmasının kaderini bu mayınlar belirleyecekti.[3]
18 Mart 1915 tarihînde 18 Müttefik gemisi boğazları zorlamış ve geçebileceklerini düşünmüşlerdi.[4]Boğaza giren ve şiddetli top atışlarıyla tabyaları bombardıman eden İngiliz-Fransız Birleşik filosu, Çanakkale Boğazının iki yakasından açılan karşı atışlarla ve Erenköy koyuna dökülen mayınların etkisiyle 6 gemisi batırılmış, mevcutlarının yüzde 35’ini kaybedip çekilmek zorunda kaldılar. Bu savaşlarda meydana gelen insan kaybı ise Türk tarafında 26 şehit, 53 yaralı iken; düşman tarafında 800 ölü olarak tespit edilmişti[5]
Kara Muharebeleri
Çanakkale Boğazını geçemeyen İtilaf devletleri büyük itibar kaybetmişlerdi. O güne kadar yenilgi görmeyen İngiliz-Fransız donanması büyük yara aldı. Çanakkale’yi geçip İstanbul’u ele geçirme kararından vazgeçmeyen İtilaf devletleri bunu denizden başaramayınca 25 Nisan 1915’te Seddülbahir ve Arıburnu bölgesine asker çıkartarak çok kanlı kara muharebelerini başlattılar. İngiliz-Fransız kuvvetleri yanında Avustralya-Yeni Zelanda (ANZAK) birlikleri de kara muharebelerine katıldılar.[6]
25 Nisan’da Saros’a, 26 Nisan’da Kumkale’ye, 27 Nisan’da Seddülbahir ile Tekeburnu arasına çıkarma yapmışlardır. Çanakkale Muharebelerinde “Kitre Muharebeleri” diye isimlendirilen bu savaşlar destanlarla doludur. Diğer bir Seddülbahir Muharebesi de “Zığındere Muharebesi”dir ki 6 Temmuz’a kadar sürmüştür. 8 Ağustos’ta Anafartalar Grup Komutanı olan Miralay (Albay) Mustafa Kemal ile 9 Ağustos’ta Kocaçimen, Conkbayır, Kanlısırt’ta cereyan eden muharebelerde I. Anafartalar Zaferi kazanılmıştır. 14-21 Ağustos’ta Kireçtepe, Aslantepe Muharebeleri yapılmış, 21 Ağustos’ta II. Anafartalar Zaferi kazanılmıştır. Burada başarılı olamayacağını anlayan düşman, 20 Aralık 1915’ten itibaren gizlice çekilmeye başlamış, 10 Ocak 1916’da tamamen Çanakkale’den çekip gitmiştir.[7]
[8]
Çanakkale Savaşının Sonu
Savaşan Güçler[9]
Liman Von Sanders’in dediği gibi düşman, Türk birliklerinin şiddetli karşı koymasını önceden hesap edememişti. Bu hususta Churchill, “Türkler öyle bir savunmaya girişmişlerdi ki canlarını veriyorlar ama vatan topraklarından bir karış yer bile vermiyorlardı” demiştir.
Çanakkale’de kazanılan zafer ile Müttefiklerin bütün hesapları bozulmuştur. Çanakkale Zaferi üzerine Rusya’ya giden yolu açamadıkları gibi, Balkan devletlerini de yanlarına çekememişlerdir. Henüz tarafsız durumda bulunan Bulgaristan, Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katılmıştır. Gelibolu Muharebeleri başladığında, Yunanistan ve Romanya, Müttefikler tarafına meyletmişlerse de muharebelerin Müttefikler lehine gelişmediğini görünce tarafsız kalmışlardır.[10]
Kapitülasyonların Kaldırılması
Osmanlı Devleti’nde XVI. Asırdan buyana yabancılara tanınmış imtiyazlar, zaman içinde iktisadi, siyasi ve toplumsal sıkıntılara sebep oluyordu. Savaş ortamını değerlendiren İttihat Terakki Hükümeti 8 Eylül 1914’teki toplantısında kapitülasyonları kaldırdığını ve bütün devletlerinin vatandaşları için dünyada geçerli olan hukuk kurallarının uygulanmasını kabul etti. Sultan V.Mehmet Reşat tarafından onaylanan karar yabancı elçiliklere bir nota ile duyuruldu. Yabancı devletler şiddetle karşı çıkmalarına rağmen Osmanlı Devleti kararı tek taraflı olarak uyguladı. I.Dünya Savaşı’nın sonunda İstanbul’a gelen işgal kuvvetlerinin ilk icraatlarından biri Kapitülasyonların kaldırılmasını tanımadıklarını bildirmek oldu. Sevr Antlaşmasında da genişletilerek yer alan Kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla tamamen ortadan kalktı. [11]
Dipnotlar
[1] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[2]http://gurelemrah.blogcu.com/deniz-savaslari-resimleri-belgesel/4358210
[3] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[4] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[5] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[6] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[7] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[8]http://www.ensonhaber.com/93-yil-sonra-mehmetcikten-toplu-namaz-2011-11-01.html
[9]http://tr.wikipedia.org/wiki/I._D%C3%BCnya_Sava%C5%9F%C4%B1
[10] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[11] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
I.Dünya Savaşı