top of page

Şeyh Edebali (?-1326)

Osman Gâzî’nin kayınpederi ve hocası. Karaman civarında doğdu. Memleketinde ilim öğrendikten sonra Şam taraflarına gitti. Hadîs-i şerîf, tefsîr ve fıkıh ilimleri tahsil etti. Tasavvuf yoluna meyletti. Bir rivâyette Bâbâ İlyâs-i Horasânî’nin halifelerinin ileri gelenlerinden idi. İlim ve âmelde yüksek, mal ve mülkte zengin bir kimse idi. Eskişehir yakınlarında İtburnu denilen bir köyde ikâmet eder, tâliblerine ilim öğretmek, insanlara huzûr dağıtmakla meşgûl olurdu. İslâm dünyâsında eskidenberi mevcût olan “Fütüvvet ehli” ve Anadolu’da mühim bir yeri olan “Ahîler” ile irtibâta vardı. Anadolu Selçuklu Devleti sultânı tarafından, devletin Batı Anadolu sınırındaki Söğüt yöresine yerleştirilmiş olan, Kayı boyu mensûplarının reîsi Ertuğrul Bey’in oğlu Osman Bey, bu büyük âlimi sık sık ziyâret eder, ilim ve feyzinden istifâde ederdi. 125 yaşlarında iken, 1326 yılında Bilecik’de vefât edip, yıllarca huzûr saçarak, insanları irşâd ettiği zaviyenin yanına defnedildi. Eskişehir’de de adına bir türbe yapıldı. Yerine dâmâdı Dursun Fakîh geçti. [i]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Edebali Türbesi [ii]

Dursun Fakih (Tursun Fakîh)

Tefsîr, hadîs ve fıkıh âlimi. Şeyh Edebâlî hazretlerinin dâmâdı. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağıdır. Osman Bey devrinin meşhûr âlimlerindendir. Aslen Karamanlıdır. Osman Bey zamanında, gazâ ve fetihlere iştirâk eder, gazilere imamlık yapar va’z ve nasihatlerde bulunurdu. Karahisar’da ilk Cum’a namazını, Eskişehir’de ilk bayram namazını o kıldırdı. Dursun Fakîh’in askerler üzerinde çok büyük te’sîrleri oldu. Hocası Edebâlî’nin vefâtından sonra, onun dergâhında tâliblerine ders verdi. Mühim devlet işlerinde onunla istişâre edildi. Osman Bey’in oğlu Orhan Bey’in en yakın müşaviri oldu. [iii]

 

Âşık Paşa (1272-1333)

1272 târihinde Kırşehir’de doğdu. Babası Muhlis Paşa, Osman Gâzi’nin maiyetinde, âlim, faziletler sahibi bir zât idi. [iv] Muhlis Paşa, Baba İlyas’ın oğludur. Şeyh İlyas da denilen Baba İlyas, Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiş, önde gelen bir din âlimi ve Sünnî bir mutasavvıftır.[v]

Sultan Osman Gâzî ve Sultan Orhan Gazi zamanında yaşadı. Zamanının ilimlerini çok iyi tahsil etti. Pekçok talebe yetiştirdi. Paşa lakabı, babasının ilk evlâdı olduğundan olup, resmî bir rütbe değildir. [vi]

 

Âşık Paşa, idarenin zayıfladığı, Moğol zulmünün gitgide arttığı, idarî kargaşa ve çekişmelerin çok olduğu bir zamanda doğmuş ve ömrünü bu hadiseler içinde geçirmiştir. Kaynaklarda Âşık Paşa’nın iyi bir öğrenim gördüğü, Arapçanın, Farsçanın yanında Ermenice ve İbraniceyi, İslamî bilgiler ile tasavvuf kültürünü öğrendiği, sûfîyâne şiirler yazdığı belirtilir. Süleyman-ı Türkmânî’den tasavvuf dersleri alan ve Şeyh Osman’ın derslerinde yetişen Âşık Paşa, devrinin siyasî şahsiyetleri yanında âlim ve şeyhleri ile temas kurmuş; Hacı Bektaş-ı Velî’nin eğitim halkasında bulunarak onun halifesi olmuştur. [vii]

 

Kırşehir’in Osmanlı topraklarına geçmesinde büyük rol oynayan ve Kırşehir beyi tayin edilen Âşık Paşa, burada açtığı zaviyede dersler vermiştir. Olgunluk devrini Osman Bey (öl.1326) zamanında yaşayan Âşık Paşa ömrünün son yedi senesini de Orhan Bey devrinde geçirmiş ve 3 Kasım 1332 tarihinde vefat etmiştir. Türbesi Kırşehir’dedir. [viii]

 

En meşhûr eserlerinden olan “Garîbnâme”, dînî ve tasavvufî konulara dâir on bâb (kısım) üzerine tertîb ettiği kıymetli bir kitaptır. Garîbnâme, Türk tasavvuf edebiyatının büyük eserlerindendir. Coşkun bir şiir kitabından çok, mantık ve düşünceye sevk eden öğretici bir eserdir. Dili oldukça sâdedir. Bu eser, 12.000 beyite yakındır.  [ix]

 

Davud-i Kayseri (?-1350)

İlk önce Kayseri ve çevresinde ilim tahsil eden Dâvûd-i Kayserî, ilmini ilerletmek maksadıyla Mısır’a gitti. Kâhire’de hadîs-i şerîf, tefsîr ve diğer naklî ve aklî ilimleri tahsîl etti. Arkadaşları arasında zekâsı, çalışkanlığı ve ilmi ile çok parladı. Sadrüddîn-i Konevî hazretlerinin talebelerinden “Füsûs-ül-hikem” şarihi Kemâlüddîn Kâşânî’nin talebeleri arasına katıldı. Onun ilmindeki üstünlüğü, Anadolu’da meşhûr oldu.[x]

 

Bu sırada Osmanlı Devleti Sultanı olan Orhan Gazi, İznik’i alıp, ilim sahiplerine durak ve ilim taliplerine mekân olması için bir medrese inşâ etti. Dâvûd-i Kayserî’yi de da’vet edip, bu medreseye müderris ta’yin etti. İlk Osmanlı medresesinin ilk müderrisi olması dolayısıyla, Osmanlı devletinin ilmiye hey’etini teşkil eden ilk kadrolar onun talebeleri arasında yetişti. 1350 yılında İznik’de vefât edip, oraya defnedildi. [xi]

 

Sâlih, zâhid, çok ibâdet eden, insanlara karşı çok merhametli ve güzel ahlâk sahibi bir zât olan Dâvûd-i Kayserî’nin şöhreti. Muhyiddîn-i Arabî’nin “Füsûs-ül-hikem”ini şerhederek “Matla-ı husûs-il-kelâm fî meânî Füsûs-ül-hikem” adını verdiği eseriyle daha çok duyuldu. Daha birçok eseri vardır. [xii]

 

Alaüddin Ali Esved Karahisari  (Kara Hoca) (?-1397)

Kara Hoca diye meşhûr oldu. Afyon Karahisar taraflarından olduğu için Karahisâri nisbet edildi. Memleketinde bir miktar ilim tahsil ettikten sonra, İran taraflarına gitti. Oradaki âlimlerden ve eserlerinden istifâde etti. Bilhassa Fahrüddîn-i Râzî hazretlerinin talebeleri ile yakın irtibâtı oldu. Tahsilini tamamlayıp, memleketine döndü. [xiii]

 

İznik şehrini fetheden Osmanlı Sultanı Orhan Gâzî tarafından ona İznik’teki bir câmide hatîblik vazîfesi verildi. Bu sırada Orhan Gâzî İznik’te bir medrese inşâ edip, buraya ilim erbâbını da’vet etti. Dâvûd-i Kayserî’yi bu medresenin müderrisliğine tayin etti. Ondan sonra Tâcüddîn Kürdî, sonra da Alâüddîn Esved müderris tayin edildi. Osmanlı Devleti’nin temel taşları olan medreselerde, onun talebeleri ders verip ilim öğretti. Ondan ders alan nice talebeler, ilim sahibi kimseler olup, Osmanlı şehirlerinde kadılık yaptılar. İçlerinden Şemseddîn Fenârî gibi şeyhülislâmlar yetişti. Onun talebeleri içinden yetişen kadılar meşhûr oldu. [xiv]

 

Osmanlı Sultanı Orhan Gazi, Kara Hoca’nın evine gelip, talebelerinden birini, kendisine yardımcı olmak için vermesini istedi. O da Çandarlı Kara Halîl’i verdi. [xv]

 

1397 yılında İznik’te vefât etti. İznik’te defnedildi. Kara Hoca, fıkıh, usûl ve beyânda faydalı eserler yazdı. “İnâye fî şerh-i Vikâye”, “Şerh-ıl-Mugnî lil-Habbâzî” ve “Şerh-ıl-İzâh lil-Kazvînî” adlı eserleri, onun ilminin üstünlüğüne, derecesinin yüksekliğine en büyük senettir. [xvi]

 

Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa (?- 1387)

Osmanlı devletinin ilk vezirlerinden ve kadılarındandır. Sultan Orhan Gâzî’ye vezîr olunca, “Hayreddîn” lakabı ve “Paşa” ünvanı verildi. Aslen Eskişehir’de, Sivrihisar yakınlarında Cendere köyünden olduğu için Cenderi ve Çandarlı diye nisbet edildi. Fâtih zamanında katledilen Vezîr Çandarlı Halîl Paşa başka olup, Kara Halîl Hayreddîn Paşa’nın torunudur.[xvii]

 

Orhan Gâzî, 1331 yılında İznik’i fethedince, orada bir medrese yapıp, bir imâret inşâ etti. İmârette ilk olarak bizzat kendisi aş dağıtıp, kandil yaktı. Zamanın büyük âlimlerini medresede ders vermeye da’vet etti. Çandarlı Kara Halîl, İznik’de Orhan Gâzî tarafından açılan Orhâniye Medresesi talebeleri arasında idi. Bu medresede ilim öğrenip, zamanın din ve fen bilgilerine sahip oldu. [xviii]

 

Kendisine sultânın emrine girmesi teklif edilince geri durmuş, ancak hocası emredince, emre itaat etmişti. Bu husûsta “Şakâyık-ı Nu’mâniye” müellifi şöyle anlatır: “Sultan Orhan Gâzî, Alâüddîn-i Esved hazretlerini ziyârete gitti. Orhan Gâzî ‘Seferde ve hazerde, ehâli arasında vâki olacak hâdiselerde hükmedip, hak ile bâtılı ayırmak, şer’î hükümleri beyân etmek için bir hâkim-i samedânî lâzımdır. Talebenizden birini benim ile sefere gitmek için tayin etseniz’ deyip, meramını erzetti. Alâüddîn-i Esved, Orhan Gâzî’nin bu arzusunu kabûl ettikten sonra, talebelerine baktı. Her birinin; “Ne olur beni gönderme!” diye yalvarır bir hâli vardı. Çünkü onlar, sultanla beraber olan ulemâyı dünyâya düşkün olur biliyorlardı. Kara Hoca da en gözde talebesi Çandarlı Kara Halîl’i Sultan Orhan Gâzî’ye verdi. Kara Halîl de, “Me’mûr ma’zûrdur.” hükmünce, hocasının emrine tâbi olup, Orhan Gâzî ile birlikte gitti. Seferde ve hazerde, sultâna müşavirlik, anlaşmazlıklarda hâkimlik yaptı.” [xix]

 

Orhan Bey zamanında ilk önce Bilecik kadılığına, daha sonra İznik kadılığına, bilâhare Bursa kadılığına tayin edildi. Murâd-ı Hüdâvendigâr sultan olunca, Osmanlılarda ilk olarak kâdaskerlik makamını ihdas edip, Kara Halîl’i de ilk kâdasker (kazasker) olarak tayin etti. [xx]

 

Orhan Bey zamanında, ilk muntazam askerî teşkilâtın teşkilinde mühim vazîfeler gördü. Yaya ve müsellem adları ile müslüman Türk cengâverlerinden piyade ve süvari kuvvetlerini teşkilâtlandırdı. Bu teşkilâtın nizâmnâmesini hazırlayıp, ilk asker ocağını kurdu. Bu ocak, daha sonra, yine Kara Halîl’in himmet ve gayreti ile Birinci Murâd zamanında Yeniçeri ocağının kurulmasına kadar Osmanlı Devleti’nin yegâne muntazam ordusu olarak kaldı. [xxi]

 

Sultan Murâd-ı Hüdâvendigâr’ın zamanında kâdaskerlik de kendisine verildi. Rumeli’de yeni şehirler fethedilip, cephe genişleyince; Çandarlı, üçbuçuk asırdan fazla devam edecek olan Yeniçeri ve Acemî ocaklarını kurmaya me’mûr edildi. Molla Rüstem Karamanî ile birlikte bir devlet hazinesi ve devletin mâlî teşkilâtını kurup, çeşitli düzenlemeler yaptı. Daha sonra Halîl Hayreddîn Paşa ünvanıyla vezîr oldu. Çandarlı’ya kadar, Osmanlılarda vezirler, yalnız idâri ve mâlî işlere bakarlardı. Çandarlı’ya, bunlar yanında askerî kumandanlık da verildi. 1385 yılında ordunun başında Rumeli’ye sefere çıktı. Karaferye, Serez ve Selânik’i aldı. Tesalya ve Manastır’a girdi. Arnavutluk içlerine kadar ilerledi. Ordusu ile beraber Vardar Yenicesi’nde fetih hareketlerine devam etmekte iken hastalanıp, Serez’e nakledildi. 1387 yılında orada vefât etti. Oğlu Ali Paşa, babasının yerine vezîr oldu. Yaklaşık yüzelli sene, Çandarlı soyundan gelen kimseler Osmanlı devletine en üst seviyede hizmet ettiler. [xxii]

 

Somuncu Baba (Hamidüddin Aksarayi) (1349-1412)

1349 senesinde Kayseri’de doğdu. İlk tahsilini babasından aldı. Babasının vefâtından sonra Şam’a giderek, “Hankâh-ı Bâyezîdiyye” de ilim öğrendi. Tasavvuf yoluna girdi. Orada pekçok velîlerin sohbetlerine katıldı. Burada Üveysî olarak, manevî yol ile Bâyezîd-i Bistâmî’den feyz aldı. Hâmid-i Aksarâyî, Şam’da bir müddet ilim tahsilinde bulunduktan sonra, Tebrîz yakınlarında “Hoy” kasabasında bulunan Hâce Alâeddîn-i Erdebîlî hazretlerinin huzûruna gitti. Alâeddîn-i Erdebîlî, birgün Hâmid-i Aksarâyî’ye; “Artık bizden öğrendiğin ilmi, Allahü teâlânın dînini, insanlara öğretmek üzere Anadolu’ya git!” buyurdu.  [xxiii]

 

Kayseri’de insanlara Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğretmeye başladı. Sonra Bursa’ya yerleşti. Bir ümmî gibi hareket edip, ilminin varlığını kimseye söylemedi. Bir fırın yaptırdı. Fırınına merkebiyle dağdan odun getirir, onunla ekmekleri pişirirdi. Ekmek küfesini sırtına alarak; “Somun! Mü’minler somun!” diye söyler, geçimini bu yolla sağlardı. Halk, bu fırıncıya “Somuncu Baba” der ve onun pişirdiği ekmeğin lezzetine doyamazlardı.[xxiv]

 

Yıldırım Bâyezîd Hân, Niğbolu zaferinden sonra Bursa’da Ulu Câmi’yi yaptırmaya başladı. Câminin yapılması bittikten sonra, bir Cuma günü açılış merasimi yapılacağı ilân edildi. O gün başta Yıldırım Bâyezîd Hân, damadı büyük âlim ve velî Seyyid Emîr Sultan, Molla Fenârî hazretleri, ulemâdan pekçok kimse ve Bursalılar Ulu Câmi’yi doldurdular. Yıldırım Bâyezîd Hân, câminin açılış hutbesini okumak üzere Emîr Sultan’a vazîfe verdiğinde, Emîr Sultan; “Sultânım! Zamanın büyük âlimi burada iken, bizim hutbe okumamız uygun değildir. Bu câmi-i şerîfin açılış hutbesini okumaya lâyık olan zât şu kimsedir” diyerek, Somuncu Baba’yı gösterdi. “Bundan titizlikle kaçınan Somuncu Baba, Pâdişâhın emri üzerine minbere doğru yürüdü. Emîr Sultan’ın yanına gelince; “Ey Emîr’im, niçin böyle yapıp beni ele verdiniz?” dedi. O da; “Senden ileride bir kimse göremediğim için öyle yaptım” cevâbını verdi. Cemâat hayret ederek bu konuşmaları dinliyor, Somuncu Baba’nın hutbesini merakla bekliyorlardı. Somuncu Baba, hutbede; “Ba’zı âlimlerin, Fâtiha-i şerîfenin tefsîrinde müşkilâtı, anlıyamadığı kısımlar vardır. Onun için bu sûrenin tefsîrini yapalım” buyurarak, Fâtiha sûresinin, yedi türlü tefsîrini yaptı. Nice hikmetli sözler beyân eyledi ki, herkes hayretinden şaşırıp kaldı. Başta Molla Fenârî hazretleri; “Somuncu Baba, önce bizim Fâtiha sûresinin tefsîrindeki müşkilimizi kerâmet göstererek halletti. Onun büyüklüğüne, bu yedi çeşit tefsîr, âdil bir şâhiddir. Fâtiha’nın ilk tefsîrini cemâatin hepsi anladı. İkinci tefsîrini bir kısmı anladı, üçüncü tefsîri anlayanlar çok az idi. Dördüncü ve sonrakileri anlıyanlar içimizde yok idi” demekten kendini alamadı.[xxv]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Somuncu Baba Külliyesi[xxvi]

 

Somuncu Baba, durumunun anlaşılması üzerine; “Sırrımız faş oldu, herkes tarafından anlaşıldı” diyerek, Bursa’dan gitmek istedi. Bir sabah erkenden birkaç talebeyi yanına alarak yola çıktı. Bugünkü Aksaray iline geldi. Hem zâhirî, hem de bâtınî ilmi ile Aksaraylıların gönüllerinde erişilmesi güç olan mümtaz bir mevkiye erişti. Artık ona Hâmid-i Aksarâyî denilmeğe başlandı. [xxvii]

Hacı Bayram’ı Velî ile hacca gittiler. Dönüşlerinde, Hacı Bayram’ı kendisine halîfe, vekîl tayin etti. 1412 senesinde, birgün dostları ve talebeleriyle helâlleşti. İki rek’at namaz kıldıktan sonra, uzun uzun duâ etti. Sonra Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti. Cenâze namazını Hacı Bayram-ı Velî kıldırdı.[xxviii]

 

Emir Sultan (1368-1430)

İsmi, Muhammed bin Ali el-Hüseyni el-Buhari olup, lakabı Şemsüddin’dir. 1368 senesinde Buhara’da doğdu. Buhara’da yetişen Emir Sultan, ilim öğrenmek için Mekke ve Medine’ye gitti. Hac vazifesini yerine getirdikten sonra, niyeti Medine’ye yerleşmekti. Ancak orada gördüğü bir rü’ya üzerine, fikrini değiştirdi ve Bursa’ya yerleşti. Ona, Buhara’da doğduğu için Muhammed Buhari, Seyyid olduğu için “Emir Buhari”, Yıldırım Bayezid Han’ın damadı olduktan sonra da “Emir Sultan” denilmiştir. [xxix]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Emir Sultan, Bursa[xxx]

 

1430 senesinde Bursa’da veba hastalığından vefat etmiştir. Türbesi, Bursa’da kendi ismiyle anılan caminin yanındadır. [xxxi]

 

Molla Şemsüddin-i Fenari (1350-1430)

Molla Şemsüddin-i Fenari yaklaşık 1350 yıllarında Maveraunnehir'de doğmuş ve Anadolu'ya göçetmiştir. Fenari lakabını ya Bursa Yenişehri civarında bulunan Fener kasabasından almıştır ya da babasinin fenercilik yapması dolayısiyla almistir. Küçük yaşta babasından tasavvuf öğrenmistir. Medrese eğitimi sırasında Mevlânâ Alâuddîn Esved, Cemâleddîn Aksarâyî, Hamîduddîn-i Kayserî'in derslerine devam etmistir. Mısır'a gidip, Hanefî fıkıh âlimi Ekemâleddîn-i Bâbert'in derslerine katılmıştır.[xxxii]

 

Din ilimlerinin yanında; fizik, matematik ve astronomi de öğrendi. Tasavvufta yüksek dereceye kavuşmuştu, ilim tahsilini tamamladıktan sonra Anadolu’ya dönerek Bursa’ya yerleşti. Sultan Yıldırım Bâyezîd ve Çelebi Sultan Mehmed Hân zamanlarında, Bursa’da çok talebeye ders okuttu. [xxxiii]

 

Molla Fenârî, Tasavvufta Zeyniyye tarikatına mensûb idi. İpekçilikten çok iyi anladığından, kendisine yetecek kadar parayı sağlamak için bu işle uğraşır ve yiyeceği, giyeceği için lâzım olan parayı kendi emeği ile kazanırdı. Süslü elbiselerle dolaşmaktan hiç hoşlanmazdı. Gayet mütevâzi olarak giyinir, başında bir dolama ile dolaşırdı. Böyle giyinmesinin sebebini soranlara; “Elimin kazancı, daha fazlasına yetmiyor” diye cevap verirdi. [xxxiv]

 

Bursa’da müderrislik ve kadılık yaptı. Sultan İkinci Murâd Hân’ın iltifât ve teveccühlerine kavuştu. Onu müftîlik ve kadılık mevkiinin en yüksek makamı olan şeyhülislâmlık vazîfesine tayin etti. Pâdişâhın her husûsta en hâs müşaviri oldu. Bu yüksek âlime karşı halkın gösterdiği hürmet ve saygı, fevkalâde idi. Câmi-i şerîfe giderken, halk onu görmek için toplanır, o fazîlet timsâlini görmekten büyük bir haz duyardı. Tefsîr, fıkıh, usûl-i fıkıh ve daha başka ilimlere dâir yazdığı çok kıymetli eserleri vardır. Mantık ilmine dâir olan “Îsâgûcî şerhi”ni bir günde yazıp tamamlamıştır. [xxxv]

 

Bursa kadısı iken reisliği yaptığı mahkemede Yıldırım Bayezid'in şahitliğini kabul etmeyerek, adalet önünde hükümdarla herhangi bir vatandaşın eşit haklara sahip olduğu ilkesini getirmiştir.[xxxvi] Bursa’da vefât etti. Kabri, Bursa’da Keşîş dağı eteğinde yaptırdığı mescidin yanındadır ve ziyâret edilmektedir.[xxxvii]

 

Seçilmiş eserleri: Ayn-ül-A'yân( Fâtiha sûresinin tefsîri),  Fusûl-ül-Bedâyi' fî Usûl-iş-Şerâyi (Şeriat usülünde yenilikler meydana getirme), Îsâgûcî Şerhi(Mantık ilmi hakkında şerhtir), Enmûzecu'l-Ülûm (Bilimler Örneği, ansiklopedik bir eser), Ferâiz-i Sirâçiyye Şerhi,  Şerh-i Mevâkib üzerine talikât, Eşâs-ut-Taşrîf, Esmâ'il-Funûn,  Eş'ile, Risâletu Riçâl-il-Gayb, Risâletun fî Menâkib-iş-Şeyh Behâuddîn-i Nakşibendî, Serhu Üsûl-il-Pezdevî, Serhu Telhîs-il-câmı' el-Kebîr (Fıkıh hakkında), Serhu Telhîs-il-Miftâh[xxxviii]

 

Süleyman Çelebi (1351-1422)

Meşhûr Türkçe “Mevlid” kasidesinin yazarı. Bursa’da doğdu. Sultan Birinci Murâd Hân’ın vezîrlerinden Ahmed Paşa’nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendi’nin torunudur. Mahmûd Bey, 1338 senesinde Sadrazam Süleymân Paşa ile Rumeliye geçenlerdendir. Süleymân Çelebi, Bursa’da asrının ileri gelen âlimlerinden ilim tahsil etti. Büyük bir âlim olarak, Sultan Yıldırım Bâyezîd zamanında Dîvân-ı hümâyûn İmâmı, sonra da Bursa’da onun inşâ ve ihyâ ettiği câminin İmâmı oldu. [xxxix]

 

Bursa Ulu Câmi’deki imamlığı sırasında, birgün İranlı bir vaiz, vaaz ve nasihat ederken, Bakara suresinin 285. âyet-i kerîmesinin meâl-i şerîfini; “Biz Allahü teâlânın Peygamberlerinden hiç birinin artısını ayırd etmeyiz (hepsine inanınz). “Duyduk ve itaat ettik” tefsîr ederken de, “Hazreti Muhammed ile Hazreti Îsâ arasında hiçbir farklılık, üstünlük yoktur” diye, kendi kafasına, bozuk inanışına göre tefsîr etti. Cemaat arasında bulunan bir kimse dayanamayıp, ayağa kalktı pekçok sözler söyledi, pekçok deliller getirdi. Bütün bunlara şahid olan Ulu Câmi baş İmâmı Süleymân Çelebi, bu hâdiseden dolayı çok duygulanmış ve meşhûr Mevlid-i şerîfini yazmıştır. [xl]

 

Osmanlılarda da mevlid gecesine çok hürmet gösterilir, kıymet verilirdi. O gün Sultan Ahmed Câmii’nde okunaçak mevlid-i şerîfe, daha önceki günlerde başta pâdişâh, sadrazam, vezirler, şeyhülislâm, İstanbul kadısı, devletin ileri gelen erkânı, âlimler, davet edilirdi. Mevlid gününde devlet erkânı resmî kıyâfetlerle camide toplanırlar ve kendileri için ayrılan yerlere otururlardı. Diğer vazîfeli devlet erkânı da atlarına binerek, sarayın büyük kapısında bir düzen içinde bekleyip, pâdişâhı karşılarlar ve câmiye kadar refakat ederlerdi. Şeyhülislam ve sadrazamın önlerine, teşrîfatçıbaşı ve kesedar, getirdikleri buhurdanlıkları koyarlar, bu sırada câmide Kur’ân-ı kerîm tilâvet edilirdi. Pâdişâh gelirken, hünkâr mahfilinin penceresi açılır. Bunu gören herkes ayağa kalkar, hürmetle eğilirlerdi. Sonra herkes yerine oturunca, âlimler kürsüye çıkıp va’z ve nasihat ederler, bu arada buhurlar ikram edilir, cemâatin önlerine şekerler bırakılırdı. [xli]

 

 

 

 

 

Kaynaklar

[i] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EDEBALI_Udebali-2651.aspx

[ii] http://www.turizmtrend.com/foto-galeri/seyh-edebali-turbesi/836/sayfa-6/

[iii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-DURSUN_FAKIH_Tursun_Fakih-2639.aspx

[iv] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ASIK_PASA_Ali_bin_Muhlis-2622.aspx

[v] XIV.-XV. Yüzyıllar Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[vi] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ASIK_PASA_Ali_bin_Muhlis-2622.aspx

[vii] XIV.-XV. Yüzyıllar Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[viii] XIV.-XV. Yüzyıllar Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[ix] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ASIK_PASA_Ali_bin_Muhlis-2622.aspx

[x] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-DAVUD_I_KAYSERI_Davud_bin_Mahmud_Karamani-2637.aspx

[xi] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-DAVUD_I_KAYSERI_Davud_bin_Mahmud_Karamani-2637.aspx

[xii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-DAVUD_I_KAYSERI_Davud_bin_Mahmud_Karamani-2637.aspx

[xiii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ALAUDDIN_ALI_ESVED_KARAHISARI_Kara_Hoca-2606.aspx

[xiv] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ALAUDDIN_ALI_ESVED_KARAHISARI_Kara_Hoca-2606.aspx

[xv] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ALAUDDIN_ALI_ESVED_KARAHISARI_Kara_Hoca-2606.aspx

[xvi] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ALAUDDIN_ALI_ESVED_KARAHISARI_Kara_Hoca-2606.aspx

[xvii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-CANDARLI_KARA_HALIL_HAYREDDIN_PASA-2633.aspx

[xviii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-CANDARLI_KARA_HALIL_HAYREDDIN_PASA-2633.aspx

[xix] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-CANDARLI_KARA_HALIL_HAYREDDIN_PASA-2633.aspx

[xx] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-CANDARLI_KARA_HALIL_HAYREDDIN_PASA-2633.aspx

[xxi] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-CANDARLI_KARA_HALIL_HAYREDDIN_PASA-2633.aspx

[xxii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-CANDARLI_KARA_HALIL_HAYREDDIN_PASA-2633.aspx

[xxiii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HAMID_I_AKSARAYI_Somuncu_Baba-2955.aspx

[xxiv] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HAMID_I_AKSARAYI_Somuncu_Baba-2955.aspx

[xxv] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HAMID_I_AKSARAYI_Somuncu_Baba-2955.aspx

[xxvi] http://ymacar.blogcu.com/bursa-nin-evliyalarindan-somuncu-baba/3612700

[xxvii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HAMID_I_AKSARAYI_Somuncu_Baba-2955.aspx

[xxviii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HAMID_I_AKSARAYI_Somuncu_Baba-2955.aspx

[xxix] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EMIR_SULTAN-2930.aspx

[xxx] http://www.dunyabizim.com/images/news/18222.jpg

[xxxi] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EMIR_SULTAN-2930.aspx

[xxxii] http://tr.wikipedia.org/wiki/Molla_%C5%9Eems%C3%BCddin-i_Fenari

[xxxiii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay- MOLLA_FENARI_Mevlana_Semseddin_Fenari-3093.aspx

[xxxiv] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_FENARI_Mevlana_Semseddin_Fenari-3093.aspx

[xxxv] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_FENARI_Mevlana_Semseddin_Fenari-3093.aspx

[xxxvi] http://tr.wikipedia.org/wiki/Molla_%C5%9Eems%C3%BCddin-i_Fenari

[xxxvii] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_FENARI_Mevlana_Semseddin_Fenari-3093.aspx

[xxxviii] http://tr.wikipedia.org/wiki/Molla_%C5%9Eems%C3%BCddin-i_Fenari

[xxxix] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SULEYMAN_CELEBI-3151.aspx

[xl] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SULEYMAN_CELEBI-3151.aspx

[xli] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SULEYMAN_CELEBI-3151.aspx

14.yy Osmanlı Düşüncesi ve Temsilcileri

Osmanlılar

bottom of page