top of page

Toplumsal Değişim ve Öne Çıkan Özellikler

Örgütlü Toplum

Bu dönemin daha önceki zaman dilimlerinden en önemli farkı “örgütlü toplum” düzenine geçilmesidir. I.Meşrutiyet anayasası sadece ticari örgütlenmelere (şirketleşmeye) hak tanımıştır. Ayrıca spor kulüplerinin kuruluş yılları da I.Meşrutiyet yıllarına kadar uzanır (örn. BJK’nin kuruluşu: 1903).[1]

 

II. Meşrutiyet’te ise her türlü cemiyet kurma ve gösteri hakkını teminat altına almıştır. Osmanlı Devletinde kurulan ilk cemiyetlerin Lâle Devri’ne kadar uzanan Mason cemiyetleri olduğu fakat Sultan II. Abdülhamit döneminde sıkı takibata alındıkları bilinmektedir. Bunu daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti (1865), Ermeni Hınçak Komitesi (1887) ve İttihad-ı Osmanî (1889) izler. Fakat bunların hepsi gizli derneklerdir. II. Meşrutiyet yıllarında ise iktidara talip olan partilerden, azınlık, çeşitli meslek derneklerine kadar akla gelebilecek her alanda çeşitli cemiyetler kurulduğunu görürüz.[2]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[3]

Siyaset Merakı

Siyasetle ilgilenmek de II. Meşrutiyet aydınlarının müştereklerinden biridir. II. Meşrutiyet’in ilanından Cumhuriyet’e uzanan süreçte kurulmuş siyasi parti sayısı 28’dir. Bunlardan 11’i (İttihat ve Terakki Fırkası, Ahrar Fırkası, Osmanlı Demokrat Fırkası, Mutedil Hürriyet-perverân Fırkası, İttihad-ı Muhammedî Fırkası, Islahât-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası, Federalist Bulgar Fırkası, Ahali Fırkası, Hürriyet ve İtilâf Fırkası, Millî Meşrutiyet Fırkası, Osmanlı Sosyalist Fırkası) 1908-1912 arasında, geriye kalan 17’si (Osmanlı Hürriyet-perver Avam Fırkası, Radikal Avam Fırkası, Teceddüt Fırkası, Ahali İktisat Fırkası, Selamet-i Osmaniye Fırkası, Sosyal Demokrat Fırkası, Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Türkiye Sosyalist Fırkası, Millî Ahrar Fırkası, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası, Millî Türk Fırkası, Amele Fırkası, Türkiye Zürrâ Fırkası, Müstakil Sosyalist Fırkası) ise 1918-1922 arasında yani Mütareke Döneminde kurulmuştur. Her biri bir siyasi parti gibi faaliyet gösterir. Kamuoyunu yönlendirmeye çalışan 90’a yakın cemiyeti de eklemek gerekir.[4]

 

Asker-Sivil İlişkisi

Siyaset merakının kamu görevine galebesi, ilk dört yıllık Meşrutiyet tecrübesinin ardından, 1912’de iki mühim netice vermiştir: Halaskâr Zabitân Hareketi ve Babıali Baskını’yla askerlerin politikaya el koyması ve askerlerin seçme hakkından mahrum edilmeleri. Bunlar, demokrasi tarihimiz açısından fena puanlar olduğu gibi, memleketin içinde bulunduğu buhranlara kısa vadede bile çözüm getirmemiştir.[5]

 

Sultan II. Abdülhamit Aleyhtarlığı

Sultan Abdülhamid, Yeni Osmanlıların hayallerinin aksine idareyi tamamen kendi eline alırken diğer taraftan, onların da benimsedikleri Tanzimat’ın siyasi, idari ve sosyal hayat için ön gördüğü düzenlemeleri yapma uğraşı veriyordu. Bu çelişkili görüntü içerisinde açtığı modern okullarda özellikle kendisinin de çok önem verdiği Mülkiye, Tıbbiye ve Harbiye’de yeni bir nesil yetişmeye başladı. Bu yeni nesil, kendilerinden önceki Yeni Osmanlılar gibi Kanun-i Esasi’nin hakkıyla uygulanması, meclisin açılarak katılımcı bir siyasetin hayata geçirilmesine inanmaktaydı. Aldıkları eğitimin etkisiyle bu yeni nesil, eskilere nazaran daha yenilikçi düşüncelere ve Avrupaî fikirlere sahipti. Okudukları ve aldıkları eğitimin pozitivist niteliği, yaptığı yeniliklere rağmen II. Abdülhamid’in rejimini de gelenekçi ve baskıcı bulmalarına sebep oluyordu. [6]

 

Abdülhamit, her ne kadar bazı yeniliklere açık olsa ve uluslararası ilişkilerde usta bir diplomasi izlese de, gerek Batılı ülkelerin muhaliflere verdiği destekler, gerekse uyguladığı baskıcı politika nedeniyle, karşısında hep muhalif bir aydın grubu bulmuştur.[7]

 

27 Nisan 1909’da padişahlıktan düşürülen Sultan II. Abdülhamit aleyhinde, basın yoluyla açık bir suçlama furyası başlar. Türk-gayrıtürk, Müslim-gayrımüslim hemen hemen aydınların tamamı Sultan II. Abdülhamit aleyhtarıdır.[8]

 

Mizah gazetelerinin bitmez tükenmez malzemesi Sultan II. Abdülhamit ve onun devlet ricalidir. 31 Mart Olayı’ndan I. Dünya Savaşı’na kadar yazılan edebî, mizahi veya öğretici eserlerin tamamında Sultan II. Abdülhamit aleyhtarlığı vardır. Hatta birçok edebî eserde, muhtelif bir zaman diliminde yaşanabilecek olumsuzluklar, Sultan II. Abdülhamit zamanında yaşanmış olarak gösterilir. Abdülhamit aleyhtarlığında bütün kanaat önderleri hemfikirdir. İslâmcı Mehmet Akif, Şehbenderzade Ahmet Hilmi, Sait Halim Paşa, Ahmet Naim, Sait Nursi; Türkçü Mehmet Emin, Ziya Gökalp, Ağaoğlu Ahmet, Akçuraoğlu Yusuf; Osmanlı birliğinin hâlâ mümkün olduğuna inanan (inanmak isteyen demek daha doğru) Süleyman Nazif; liberal Prens Sabahattin, Safvet Lutfi Tozan; Jöntürklük’ten Osmanlı Demokrat Fırkası kuruculuğuna, sonra da İngiliz Muhipler Cemiyeti ve Kürt Teâli Cemiyeti üyeliğine varıncaya kadar farklı maceraların değişmez ismi Abdullah Cevdet; İttihatçı Hüseyin Cahit Yalçın; Hürriyet ve İtilâfçı Rıza Tevfik; Sosyalist Sakallı A. Rıfkı, İştirakçi Hilmi; Pozitivist Baha Tevfik; Jöntürk hareketinin birbiriyle kavgalı iki cephesinin temsilcileri Ahmet Rıza, Dr. Nâzım ile Mizancı Murat Bey, Dr. Şerafettin Mağmumi ve daha aklımıza gelebilecek her kanattan aydın, Sultan II. Abdülhamit aleyhtarlığında birleşir.[9]

 

Fikir Akımları  

II. Meşrutiyet yılları, siyasi ve ideolojik tablo bakımından hayli çeşitlidir. Bunları

  • Osmanlıcılık

  • İslâmcılık

  • Türkçülük

  • Batıcılık

  • Sosyalizm

  • Meslek-i İçtimaî

olarak sıralamak mümkündür. Bu akımları, devlet ve toplum düzeniyle ilgili görüşlerde öncelik verilen belirleyici unsurlar olarak görülmelidir.

 

Osmanlıcılık

II. Meşrutiyet’in resmî ideolojisi Osmanlıcılıktı. Osmanlıcılık ideolojisi, Osmanlı idaresi altında yaşayan tüm dinsel ve etnik unsurları Osmanlı vatanı ve Osmanlı hanedanına sadakat temelinde birleştirme ülküsü güden bir ideolojiydi. İnanç ve dil farkı gözetmeksizin tüm unsurların anayasal, parlamenter bir monarşi içinde eşitliğini öngören Osmanlıcılık, İttihad-ı Ânasır (unsurların birliği) fikrini benimsiyordu. Osmanlıcılık ideolojisi, başlangıçta devlet otoritesini güçlendirecek ve toprak kayıplarını engelleyebilecek birleştirici bir ideoloji olarak görüldü. [10]

 

Meşrutiyet’in ilanından sonra da devam eden ayrılıkçı milliyetçi hareketler ve toprak kayıpları, Osmanlıcılığın imparatorluğun sorunlarını çözecek bir ideoloji olduğu inancını zayıflattı. İTC’nin merkeziyetçi politikaları ve Makedonya’da ve Anadolu’nun doğusundaki vilayetlerde vaat ettiği reformları yapmadaki isteksizliği, yalnızca Rumlar, Bulgarlar, Ermeniler gibi Hristiyan toplulukları değil, Arnavutlar gibi Müslüman toplulukları da hayal kırıklığına uğrattı. Osmanlıcılığa en önemli darbeyi Balkan Savaşları vurdu. Nüfusunun büyük çoğunluğunu Hristiyan toplulukların oluşturduğu Balkanların kaybıyla beraber Osmanlıcılık işlevini yitirdi. [11]

 

İslamcılık

İslâmcılık, devlet düzeninde İslâm hukukunu uygulamak yanında bütün Müslümanları (özellikle Osmanlı sınırları içindekileri) birlik hâlinde tutma çabasıdır. Balkan Savaşları sonrasında devlet yönetimi Cumhuriyet yıllarına kadar İslâmcılık siyasetine yönelmiştir. Fikir alanındaki farklılıklara ve birçok tartışmaya rağmen, edebiyata yansıyan tarafıyla II. Meşrutiyet yıllarında İslamcılarla Türkçülerin farklı çizgide olmadıkları söylenebilir. İslamcılık akımının bu dönemdeki en önemli kültür ve sanat dergisi Sırat-ı Müstakim (Sebillüreşat) Osmanlı sınırları dışındaki Türklüğe en çok ilgi gösteren yayın organlarındandır. İslamcılık akımının edebiyatlarında en güçlü ismi Mehmet Akif’in Safahat’ı, ilk cildinden itibaren “Milli Edebiyat’ın en parlak örneği olarak gösterilmiştir.[12]

 

Azınlıkların Milliyetçilikleri ve Türkçülük

Bütün aydınlar II. Meşrutiyet’i, Osmanlı toplumu için bir kaynaştırma, birleştirme projesi olarak görmüşlerdir. Ancak II. Meşrutiyet yılları, Osmanlı toplumu için tam bir ayrışma getirmiştir. Esasen “Düvel-i Muazzama” olarak anılan Batılı güçlü devletlerin “Şark Meselesi” dediği şey, Osmanlı’nın ayrışmasıdır. Bu tip hareketler, II. Meşrutiyet öncesinde de vardır. Mesela Yunan asıllıların Osmanlı Devletinden ayrışması için ta 1814’te gizli bir cemiyet olarak Etniki Eteriya kurulmuştur. II. Meşrutiyet yıllarında ise Kanun-i Esasî Kulüpleri, Meşrutiyet Kulüpleri(veya Cemiyetleri) adı altında Bulgar, Yunan, Sırp, Makedon, Ermeni, Rum, Arnavut, Musevi, Arap ve Kürt ayrılıkçı örgütleri yasallaşmıştır. Gizli veya yasal olarak yürütülen ayrılıkçı faaliyetler, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devletinin fiilen ve hukuken ayrışmasıyla neticelenmiştir.[13]

 

Türkler dışında bütün Osmanlı unsurlarının II. Meşrutiyet öncesinde kendi adlarıyla dernekleri/komiteleri vardır. Bütün bu hengâme ortamında, Osmanlı Devletinin kurucu unsuru olan Türklerde de millî kimlik arayışı başlamıştır. [14]

 

Türkçülük diğer fikir akımlarından farklı olarak önce siyasi bir görüş olarak değil bir bilim faaliyeti olarak gelişmiştir. Türk Derneği, Türk Yurdu Derneği bu çalışmaların II. Meşrutiyet’in başlarındaki çatısıdır. [15]

 

25 Aralık 1908’de İstanbul’da kurulan “Türk Derneği”nin ırki bir hüviyeti yoktur. Tanzimat yıllarından beri Türkçe üzerindeki çalışmaları daha bilimsel bir temele oturtmak için kurulan bu derneğin ırki bir yönünün bulunmadığı, Prof. Grodlevsky, Dr. Karaçon, Martin Hartmann, Agop Boyacıyan ve Tıngır Efendi gibi bazı mensuplarının gayr-i Türk olmasından da bellidir. [16]

 

II. Meşrutiyet yıllarının siyasi şartlarından dolayı Türkçülük çalışmalar giderek siyasi özellik kazanmıştır. Türkçülüğü, Osmanlı Devleti içinde Türklerin etkili olması şeklinde anlayanlar bulunduğu gibi, Türkiye Türklüğü ve Dünya Türklüğünün birliği (Turancılık) şeklinde anlayanlar da vardır. Mesela Halide Edip Yeni Turan(1912) romanında Türkçülüğü, Osmanlı Türklerinin dil, kültür, eğitim ve kalkınma gibi konularda atılım yapması olarak yorumlar. Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin gibi fikir adamı, “bütün Türklük” anlamı kazandırırlar. Millî Edebiyat Hareketinin hem bu fikir akımından beslenen, hem de bu fikri güçlendiren tarafları bulunmaktadır. [17]

 

Türk Ocağı (25 Mart 1912) kurularak Türkçü çizgideki derneklere model teşkil etmiştir. Türk Ocağı’nın gayretleri, Türkiye dışından gelmiş Türk aydınlarını da harekete geçirerek Rusya’da Sâkin Müslüman Türk Tatarlarının Haklarını Müdafaa Cemiyetinin (Mayıs 1916) kuruluşuna vesile olmuştur. Avrupa’da tahsil gören öğrencilerin Lozan, Cenevre, Neuchâtel ve Paris’te Türk Yurdu derneklerini kurmasında da Türk Ocağı’nın oluşturduğu kamuoyunun payı vardır. Böylece Türk Ocağı’nın misyonu, Osmanlı dışı Türklüğe de taşınmış olur. Taşkent’te Turan Cemiyeti (1913) ve Türk Ocağı (1917), Bakü’de yine Türk Ocağı (6 Aralık 1918) cemiyetleri kurulmuştur. Türk Ocağı II. Meşrutiyet yıllarında bir Türklük Bilimi enstitüsü görünümündedir. Fakat Mütareke yıllarının kendine mahsus şartları içinde, Hürriyet ve İtilâf Fırkası iktidarı tarafından “İttihatçılık”la suçlanmaktan kurtulamamıştır.[18]

 

Türkçülüğün bu yıllarda sistematik bir Fikir akımı olarak gelişmesini sağlayan düşünür, aynı zamanda İTC’nin ideologu olan Ziya Gökalp’tir. Gökalp’in Türk milliyetçiliğine ilişkin fikirleri en olgun ifadesini “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” ve “Türkçülüğün Esasları” adlı iki eserinde bulur. Gökalp’in önerdiği Türk milliyetçiliği ortak kültürel değerler, ortak dil ve alışkanlıklara dayalı kültürel bir milliyetçiliktir. Ona göre Türkleşmek, Türk harsına (kültürüne) sahip çıkmak, millî şuur, millî vicdan ve biz kimliğini millet üzerinden tanımlamakla mümkündür. Gökalp, bir milleti birleştiren unsurlar içinde en çok dile önem verir. Gökalp’e göre İslamiyet, siyasal bir model olmaktan çok, toplumu birleştiren önemli bir kültürel unsurdur. Bu nedenle önemsenmelidir. Medeniyet kavramını tüm milletlerce paylaşılan akla dayalı bilgi, teknoloji ve değerler olarak tarif eden Gökalp, medeniyete milletler arası bir içerik verir. Bu üç değerler kümesi arasında bir sentez yapan Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak ve muasırlaşmanın aynı anda izlenebilecek, birbirleri ile çatışmayan değerler olarak görür.[19]

 

Bu yıllarda Anadolu’nun Müslüman Türk halkını merkeze alan, Türk köylüsünü ve kültürünü milletin özü olarak tanımlayan bir milliyetçi akım daha gelişti. Rusya’da 19. yüzyılın sonlarında gelişen Narodnizm (Halka Doğru) hareketinden etkilenen bu akım, kentli aydınların geliştirdiği romantik popülist bir harekettir. Halkçılık doktrinini takip eder. Bu hareket özellikle Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra etkili oldu. [20]

 

Batıcılık

Batıcılık, en kısa ifadesiyle, devlet ve toplum düzeninde Batı’nın örnek alınmasını önermektir. Esasen Batıcılık, daha çok Batı medeniyetinin seviyesini yakalama olarak yorumlandığı için bir ideoloji olmaktan çıkmış, aydınların ortak noktalarından biri olmuştur. [21]

 

Batıcılık, kendi içinde ikiye ayrılmıştı. Batı medeniyetinin bir bütün hâlinde kabul edilmesiyle yıkımın önlenebileceğini savunanlara karşı Batı’nın sadece bilim ve teknolojisini alıp kültürel unsurlarını dışlayarak devletin varlığını devam ettirebileceğini vurgulayanlar da vardı.[22]

 

Liberalizm

Meslek-i İçtimaî taraftarlığı, Prens Sabahattin’in “teşebbüs-i şahsî ve adem-i merkeziyet” şeklinde formülleştirdiği görüştür. İktisadî alanda özel teşebbüsü, yönetimde ise merkezin yetkilerini eyalet yönetimlerine devretmeyi öngören bu görüş federatif bir yapı önermiştir.[23]

 

Sosyalizm

Sanayileşmemiş bir toplumda işçi sınıfı bulunmayacağı için Sosyalizm, II. Meşrutiyet’in başlarında zayıf biçimde sosyal adaleti savunmakla kalmıştır. Rusya’da 1917 Bolşevik İhtilali sonrasında ise her gruptan aydın bu ideolojiye ilgi duymuştur. Çünkü I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’yle savaşan Çarlık Rusya’sının yerini Sosyalist rejimi benimseyen bir Rusya almış ve yeni rejim savaştan çekilmiş hatta Batum, Kars ve Ardahan’ı Osmanlı Devletine iade etmiştir. Batı emperyalizmini temsil eden İtilaf Devletleri karşısında yeni bir güç doğmuştur. [24]

 

 

 

 

 

Dipnotlar

[1] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[2] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[3]http://www.milligazete.com.tr/haber/Osmanlida_kadin_ve_hayir_calismalari/282083

[4] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[5] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[6] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[7] II. Abdülhamit Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[8] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[9] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[10] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi

[11] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi

[12] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[13] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[14] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[15] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[16] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[17] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[18] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[19] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi

[20] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi

[21] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[22] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[23] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[24] II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

II. Meşrutiyet Döneminde Siyaset 

Osmanlılar

bottom of page