top of page

Siyasi ve Sosyal Gelişmeler

Avusturya İle Antlaşma (1567)

22 Haziran 1567’de Edirne’ye geçen Selim Han, burada çeşitli devletlerin elçilerini kabul etti. Bu elçilerden özellikle zamanın kudretli devletleri sayılan ve çok değerli hediyelerle gelen Avusturya ve Almanya elçileri dikkat çekiyordu. İki devletin en büyük endişesi ve merakı, yeni hükümdarın güdeceği siyasetti. Dedesi Yavuz Selim Han gibi bir doğu siyaseti takip ederek İran üzerine mi, yoksa babası gibi Avrupa yakasına mı yüklenecekti? Her iki devlet de, en azından yeni Sultanın siyaseti belli oluncaya kadar Türk ordularını kendi ülkelerinden uzaklaştırmak için, Osmanlı Devletiyle derhal bir sulh akdine büyük ehemmiyet vermekteydi. Selim Han, uzun görüşmelerden sonra, Avusturya ile sekiz yıllığına antlaşma imzaladı (17 Şubat 1567). [1]

 

Buna göre, Kanuni’nin Zigetvar Seferinde fethettiği yerler Osmanlı Devletinde kalacak, Avusturya İmparatoru her sene Osmanlı Devletine 30.000 Macar altını vergi verecekti. Ayrıca iki devlet de birbirlerinin haklarına riayet edecekler ve sınır boylarına saldırılarda bulunmayacaklardı. Bu arada iki devlet arasında çıkması muhtemel hudut anlaşmazlıkları, Osmanlı Devletinin Budin, Avusturya’nın da Macaristan valisi arasında görüşülüp halledilecekti.[2]

 

İran İle Antlaşma

Avusturya ile antlaşma imzalayan Selim Han, birkaç gün sonra da İran elçisi Şahkulu Hanın, Kanuni SultanSüleyman Han devrinde imzalanan Amasya Sulhünün yenilenmesi ricalarını kabul etti.[3]

 

Rus Tehlikesinin Ortaya Çıkması ve Astrahan Seferi (1569)

Kırım Hanlığı, 1475’te Fatih’in Mengli Giray’ı Kırım tahtına oturtmasıyla Osmanlı tabiliğine girmişti. Osmanlı İmparatorluğu, Moskof Büyük Knazlığı’na 1530 tarihlerine kadar kuzeyde bir tehlike olarak bakmıyordu.Ancak Altınordu’nun mirası Astrahan ve Kazan için Moskova ile Kırım arasındaki mücadele sırasındadır ki, Osmanlılar ilk kez Moskofları bir tehlike olarak gördüler.[4]

 

1538'de Süleyman Bogdan seferi sonunda Güney Bucak'ı (Besarabya) Bogdan'dan ayırıp Akkerman Sancağı'nı kuruyor, böylece Karadeniz'i bir Osmanlı gölü haline sokma işini tamamlamış bulunuyordu. Gerek Orta-Avrupa'daki koşullar, gerekse Kırım Hanlığı'nın fazlasıyla kuvvetlenmesini tehlikeli gören Osmanlılar, Sahib Giray'ı Moskova'ya karşı gereğince desteklemediler. IV. Ivan, Çar (imparator) "unvanını aldıktan sonra Kazan'ı (1552)'ve Astrahan’ı (1554-1556) Kırım Hanlarının çabalarına rağmen zaptetti. 1559'da Rus Kazakları ilk defa Azak'a ve Kırım sahillerine saldırıda bulundular. Orta-Asya'dan Moskof girişimlerine karşı şikâyetler gelmeye başladı. Böylece gelecekte Kırım, Karadeniz ve Kafkasya'da Rus tehlikesi 16. yüzyıl ortalarında tam anlamıyla ortaya çıkmış bulunuyordu ve Osmanlılar o zaman tehlikeyi fark edebildiler. [5]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[6]

Süleyman, 1562'de Habsburglarla ateşkes yapar yapmaz kuzey sorununu ciddi biçimde ele aldı ve Astrahan'a bir sefer tasarlandı (1563). Ama bu sefer ancak 1569'da gerçekleşti. Bu iddialı proje devletin kendi kudreti hakkında güvenini göstermesi bakımından dikkate değer: Don nehri üzerinden bir donanma göndermek, Don-Volga arasında bir kanal açmak, Astrahan'ı almak suretiyle Rusları aşağı Volga havzasından uzaklaştırmak, Karadeniz'den su yolu ile Hazar Denizi'ne donanma sokarak İran'ı arkadan çevirmek, Kafkasya'yı itaat altına almak, Orta Asya hanlıkları ile doğrudan doğruya ilişki kurmak, Harezm-Astrahan-Kırım ticâret yolunu kontrol altına almak ve ticâreti canlandırmak projeden beklenen siyasî-ekonomik amaçlardı; aynı tarihlerde Şirvan ve Gürcistan beyleri, İranlılara karşı Osmanlı pâdişâhının himayesini istemekte idiler. Bu proje ile büyük devlet adamı Sokollu Mehmed, İran ve Moskof sorunlarını bir çırpıda çözümlemeyi tasarlıyordu.[7]

 

Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesiile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.[8]

 

Orduyu taşıyan donanma 4 Ağustos 1569 tarihinde Karadeniz’e açıldı ve Don Irmağı ağzına geldi. Kırım Hanı Devlet Giray da süvarileriyle bölgeye geldi. Astrahan kuşatma altına alındı. Halktan kanal kazısı işinde çalıştırılmak üzere yaklaşık 30.000 işçi toplandı ve 1569 senesinin Kasım ayında kazma işine başlandı. Mevsim koşullarının giderek kötüleşmesi kazı işçileri arasında firar eğilimini artırmaya başladı. Ücretlerin zamanında ödenmemesi gibi sorunlar da baş göstermeye başladı. Bir müddet sonra işçiler arasında meydana gelen isteksizlik, şehri kuşatan askerlere de bulaştı ve zaman zaman isyanlar çıktı. Bu olumsuz gelişmeler üzerine kazı faaliyetleri durduruldu.[9]

 

Faaliyetleri yakından izleyen Moskova Çarı IV. İvan, kazı faaliyetlerinin tavsadığını gördü ve bölgeye 20.000 kişilik bir kuvvet gönderdi. Bu ordu, kazı işindeki işçileri tamamen dağıttı. Osmanlı ordusu için hazırlanan lojistik destek de yeterli değildi. Astrahan şehrini kuşatan Osmanlı askerleri, Rus güçleri tarafından da kuşatılarak iki ateş arasına alındı. Osmanlı ordusu bir huruç harekâtı yaparak ve çok kayıplar vererek kendisini kuşatılmışlıktan kurtardı. Azak Kalesi’ni kuşatacak Osmanlı donanması ise bir fırtınaya yakalanarak büyük zarar gördü. Başarısızlığa uğrayan ve Kırım’da toplanan ordu donanma ile tekrar Anadolu’ya döndü.[10]

 

Bu başarısızlık kuzeyde yeni harekâta girişme şevkini kırdı. Sokollu bu seferi devam ettirmek azminde idi. Fakat Dîvân'da rakipleri tasarı aleyhinde idiler. Rus çarına karşı pâdişâh, Astrahan yolunun açılması, Kabartay'da yapılan kalelerin yıkılması ve Kırım'la barışın korunmasını şart koştu. Pâdişâh, Kırım Hanlığı ve Çerkez beyleri üzerinde egemenlik haklarını belirtiyor, fakat Kazan ve Astrahan'ın boşaltılmasından söz edilmiyordu. Çar, bu istekleri kabul eder göründü. Hatta Avrupa krallarına karşı ittifak teklif etti. Kıbrıs seferi arifesinde Osmanlılar, Akdeniz'de haçlı donanması ile uğraştığından Moskoflara karşı mücadeleyi tamamıyla Kırım Hanlarına bıraktılar.[11]

 

Yemen İsyanın Bastırılması

Bu sırada Yemen’de Zeydi ayaklanması ortaya çıktı. Kısa zamanda bu ülkenin hemen tamamı isyancıların eline geçti. Osmanlı kuvvetleri Zebid’de zorlukla tutundular. İmam Mutahhar, Zebid’i de sıkıştırmaya başlayınca, Osmanlı birlikleri çok kötü bir vaziyete düştüler. Bu durum üzerine Yemen’e önce Özdemiroğlu Osman Paşa ve ordudan Koca Sinan Paşayı serdar olarak gönderen Selim Han, Yemen’in yeniden devlete bağlılığını sağladı.[12]

 

Hâkimiyetin Güneydoğu Asya’ya Uzanması

Yemen meselesi çıktığı yıllarda, Büyük Okyanus ile Hind Okyanusu arasında bulunan Sumatra adası, Malaka Yarımadası ve bir takım küçük adalara hâkim olan Müslüman Açe Sultanlığından bir elçi gelmişti. Uzun yıllardan beri Hind Denizinde faaliyette bulunan Portekizliler çok zengin tabii kaynaklara sahip olan bu adalara göz dikmişler ve Açe Müslüman Sultanlığının istiklalini tehdit etmeye başlamışlardı. Açe Sultanı Alaeddin Şah, devrin cihan devleti ve bütün Müslümanların hamisi durumunda olan Osmanlı Devletinden top, topçu, silah ve askeri mütehassıslar ve bilhassa istihkam mühendisleri istiyordu. Fakat bu sırada Yemen İsyanı çıktığından yardım geciktirilmişti. Selim Han, 1569’da bu uzak sefer için Kızıldeniz Kaptanı Kurdoğlu Hayreddin Hızır Reis’i memur etti. Bu değerli amiral, Zeydilerin eline geçenAden’i kurtardıktan sonra, 22 gemilik bir filoyla hareket etti. Beraberinde muhtelif usta, birçok top, asker, silah, mühimmat ve yüzlerce gönüllü levend ve topçuyu Açe Sultanına teslim etti. Gelen Türkler buraya yerleştiler. Bunların kurduğu donanma ile Açeliler mühim fütuhatta bulundular. Açeliler, Türk toplarını ve bayraklarını zamanımıza kadar kutsal bir hatıra olarak sakladılar. Bu suretle Osmanlı Devletinin tesir alanıUzakdoğu’ya, Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya dayandı. [13]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[14]

 

1567’de Hindistan’da Kalikur ve Seylan racaları da Osmanlı padişahından yardım istediler. 1580’de Portekiz’i ve kolonilerini ilhak eden II. Philip, bu gelişmelerden kaygılıydı. 1585’te bir Türk donanması Afrika Altın Sahili’ni Portekizlilerden temizliyor ve Mombassa prensini Osmanlı egemenliği altına alıyordu. [15]

 

Kıbrıs’ın Fethi (1571)

1569 Haziran ayında İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs’ta satmaları olayına çok hiddetlenen Selim Han, derhal Venedik’e bir elçi göndererek Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini istedi. Bu isteğin Venedik tarafından reddi üzerine sefer hazırlıklarına başlandı. Aslında Kıbrıs’ın Osmanlı Devletince fethini mecburi kılan birçok sebep vardı. Osmanlı Devletini, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık, Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak Kıbrıs’ın, büyük deniz gücüne sahip Venedik Cumhuriyetinin elinde bulunması bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı.[16]

 

İkinci Selim Han, hazırlıkları bitirdikten sonra, Kıbrıs serdarlığına Lala Mustafa Paşayı tayin etti ve 15 Mayıs 1570’te donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda 8 Eylül 1570’te Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı.[17]

 

Kıbrıs eyâleti, klâsik Osmanlı fetih siyasetine göre teşkilâtlandırıldı. Osmanlılar, hâkim sınıf olarak yerleşmiş feodal Katolik Latinleri bertaraf ettiler. Katolik Latin egemenligine karşın Ortodoks kilisesine bütün eski imtiyazlarını ve vakıflarını iade ederek onu ihya ettiler. Yerli halkı kazanmak ve iktisadî-malî kaynakları geliştirmek maksadıyla önlemler aldılar. Bu arada özellikle feodal Latin beylerin malikânelerinde toprağa bağlı Rum köylülerin haftada iki gün senyör için çalışma angaryasını kaldırdılar. Orta Anadolu'dan sürgün olarak büyük ölçüde (bir hesaba göre 20.000'den fazla) Türk göçmenini âlet ve hayvanlarıyla göçürüp boş topraklara yerleştirdiler.[18]

 

1570-1571’de Kıbrıs’ın fethi Osmanlıların son büyük askerî başarısıdır. Bu çok iyi tahkim edilmiş adanın alınması; Akdeniz’deki en güçlü Hristiyan donanmasının iletişim hatlarının kesilmesini, adaya büyük bir ordunun götürülüp orada bakımının sağlanmasını gerektiriyordu. Kara ordusu ve donanmanın işbirliği ile kazanılan bu zafer, Osmanlı silahlarının en büyük başarısıydı. [19]

 

İnebahtı (Lepanto) Deniz Savaşı (1571)

1559 Cateau-Cambresis Antlaşması, Avrupa'da büyük mücadeleye İspanya lehine son verdi, İspanya kralı Avrupa'nın hâkimi görünüyordu. Böylece, Batıda Osmanlılar için savası koşullar değişti. Malta önünden Osmanlı’nın geri çekilişi ve Kanunî'nin son Macaristan seferi (1566) Batı'da her iki cephede Osmanlı girişimlerinin durduğunu gösteriyordu Bunun arkasından Kıbrıs seferiyle (1570) açılan bunalım ise, Osmanlı Devleti için olduğu kadar Avrupa politikası için de bir dönüm noktası olmuştur.[20]

 

Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında Venedik bütün Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Papa V. Piyer’in yoğun faaliyetleri neticesinde İspanya ve Malta Şövalyeleriyle Venedik arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifaka, Toskana, Ceneviz, Savoia ve Ferrara gibi küçük Hıristiyan devletçikleri de katıldı.[21]

 

Kıbrıs için Osmanlılar en ziyade Batıdan gelecek bir haçlı donanmasını durdurmanın güçlüğünü düşünmekte idiler. Venedik'in müttefikleri İspanya ve Papalık donanmalarını hazırlamakta geç kaldıkları için Osmanlı donanması bir müdahaleye uğramaksızın Finike'den kara ordusunu Adaya geçirmeyi başardı (3 Temmuz 1570). Lefkoşa alındı, fakat Magusa kalesi ertesi yıl 1 Ağustos tarihine kadar dayandı. 1571'de Osmanlı donanması haçlı donanmasının yolunu kesmek için Adriyatik'te harekâtta bulundu ve sefer mevsimi sonunda Lepanto’ya çekildi. [22]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[23]

Don Juan komutasındaki güçlü müttefik donanması, Osmanlı donanmasını 7 Ekim 1571’de Akdeniz’de o zamana dek yapılmış en büyük deniz savaşında yenilgiye uğrattı. Savaşa 438 tekne katılmış, Osmanlılar iki yüz otuz gemiden iki yüzünü kaybetmiş, iki yanın toplam kayıpları da elli dokuz bine varmıştı. Bütün Avrupa bu büyük zaferi Türk tehlikesinin sonu olarak kutladı. Üç yıllık bir ittifakla bağlı olan İspanya, Venedik ve Papalık İstanbul’a doğrudan doğruya bir saldırı bile düşünür oldular. [24]

 

Haçlıların üç yıllık ittifak projesine gore, her yıl Osmanlılara karşı 50.000 askerle yüklü 200 kadırga donatılacaktı. İstanbul tehlikede idi.[25]Osmanlı kıyılarının muhafazası için süratle yeni bir donanmanın inşa edilmesigerekliydi.[26].

 

İnsanüstü gayretlerin sonucunda beş-altı ay içerisinde 134 yenigemi ortaya çıktı. 1572 yazında, içine 20 bin asker konulmuş 250 kadırgadan müteşekkil Osmanlı donanması Kılıç Ali Paşa’nın komutasında denize açıldı.[27].

 

Sokullu Mehmed Paşa Venedik elçisine:“Biz Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik. Siz ise bizim sadece sakalımızı tıraş ettiniz. Kırılan kol bir daha yerine gelmez. Fakat kazınan sakal daha gür çıkar.” diyerek onlara fazla sevinmemelerini söyledi. Bu arada donanmanın yetişmeyeceği endişesini taşıyan Kılıç Ali Paşaya da; “Paşa, bu millet öyle millettir ki, isterse bütün gemilerinin demirlerini gümüşten, yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden yapar.” sözü meşhurdur. [28]

 

İnebahtı’da galip gelmelerine rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler, kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması, Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesaret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzaladığı antlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine ait olduğunu kabul etti. Kanuni devrinden beri vermekte olduğu haraç artırıldı. Ayrıca Kıbrıs Seferinin tazminatı olarak üç senede ödenmek üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.[29]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[30]

Kıbrıs'ın fethinde ordu ve donanmanın işbirliği halinde yaptığı büyük ölçüdeki harekât, Osmanlı askeri kudretinin ve dehasının eriştiği en yüksek noktayı temsil eder; bununla beraber İnebahtı’da Osmanlıların daima korktukları şey gerçekleşmiş, Akdeniz'in Hıristiyan devletleri büyük bir haçlı seferinde Türk donanmasını yok etmişlerdir. Bundan sonra Osmanlılar Avrupa'da daha ihtiyatlı bir politika gütmek, Hint Okyanusu'nda Portekizlilere karşı, Astrahan'da Rus Çarlığı'na karşı Sokollu'nun evrensel tasarılarına son vermek gerektiğini kabul ettiler.[31]

 

İnebahtı savaşı, Avrupa tarihinde olduğu gibi Osmanlı Devleti tarihinde de kesin bir donüm noktasıdır. Bundan sonra Süleyman'ın Halife-i Rûy-i Zemin sıfatıyla Osmanlı Devleti'ni bir dünya gücü yapma projesi suya düşmüş; Volga havzasında, Hint Okyanusu'nda seferlerden vazgeçilmiş, devlet tüm gücünü Akdeniz'de toplamak zorunluluğunu anlamıştır. Doğu-Avrupa'da egemen bir güç haline gelen Rus Çarlığı karşısında Kazan ve Astrahan'ı geri alma plânı bir tarafa bırakılmış, Hint Okyanusu'nda Osmanlı müttefikleri Gücerat ve Sumatra Müslüman sultanlarına yıllardır vaadedilen büyük donanmanın gönderilemeyeceği bildirilmiştir.[32]

 

Philip, 1585’te Osmanlı ile barış yaptı ve Büyük armada’yı (3.165 topla donanmış 132 savaş gemisi) İngiltere’yi istila için Kuzey Denizi’ne sevk etti (1588). Armada’yı Kuzey Denizi fırtınaları perişan etti. Ve II. Philip’in dünya egemenliği tasarısı suya düştü. [33]

 

Kırım Hanı’nın Ruslarla Savaşı (1571-72)

Kıbrıs’ın fethinden sonra Kırım Han’ına bir miktar asker ve top gönderen Selim Han, 1569’da Astırhan Seferi başarısızlığını telafi etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı vermek üzere Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim 1571 baharında harekete geçen Devlet Giray Han, 120.000 kişilik süvariden meydana gelen ordusu ileRusya üzerine yürüdü. Çok süratli hareket eden Devlet Giray, yaptığı muharebelerde Rus ordularını on binlerce zayiat verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. Bu başarıları üzerine İkinci Selim Han, murassa kılıcı, hil’at ve name-i hümayun göndererek Devlet Giray’ı tebrik etti.[34]

 

Devlet Giray, 1 yıllık aranın ardından Moskova'ya tekrar saldırıya geçti. Oka Nehri'nin karşı kıyısına geçti. Ama nehrin öte tarafında Rus Ordusunun yerleştiğini bilmiyordu. Rus Ordusu 60.000 asker civarı bir büyüklüğe sahipti ve nehrin diğer yakasına tahkimatlar kurmuştu. 30 Temmuzda ordular karşı karşıya geldiler. Rusların planı çerçevesinde tahkim edilmiş mevziiler ve dar alanda kalan tatarlar okçuluk yeteneklerini kullanamadılar, göğüs göğüse savaşa zorlandılar. Savaşta çoğunlukla kılıç ve mızrak savaşı şeklinde devam etti. Buna ilaveten tahkim edilmiş mevziilerde Ruslar savaşın ilerleyen safhalarında topçu birlikleri ve ateşli silahlarını etkili şekilde kullandılar. Kırım Ordusu ardında 100.000 kadar ölü, yaralı ve esir bıraktı. Verilen kayıplar karşısında yenileceğini anlayan Devlet Giray kalan 20.000 Tatar süvarisiyle kaçmak zorunda kaldı.[35]

 

Molodi Savaşı, Korkunç İvan'ın en önemli savaşlarından biridir. Kendi ordusundan iki kat büyük bir orduyu yenmiştir. Savaş neticesi Kırım Hanlığı bir daha Moskova'ya kadar hiç bir zaman ilerleyemedi, ancak Ukrayna bölgesine yapacağı saldırılarla yetindi. Buna karşılık Rusya ise güçlenme sürecine girdi. Buna rağmen, 1680'li yıllara kadar Kırım Hanlığına haraç vermeye devam etti. Bu savaş aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu ve Kırım Hanlığının gücünün azalmaya başladığının da bir göstergesi olmuştur.[36]

 

Bunu izleyen yirmi sene içinde Osmanlılar, Akdeniz'de ve İran'da uğraşırken, Çar Kafkasya kuzeyinde yeni kaleler yaptırıyor; Kazakları, Nogayları ve Çerkezleri nüfuzu altına sokmaya çalışıyor ve doğuya doğru ateşli silâhlarla takviyeli çeteler Çar'ın egemenliğini Sibirya içerilerine götürüyorlardı (Sibir Hanlığı'nın istilâsı, 1581). İran harpleri sırasında Moskoflar, Osmanlı ordularının Kırım-Kafkasya yolunu kullanmasına engel olmak istediler ve rakip hanları himaye ederek bizzat Kırım'ı tehdit ettiler. Buhara Hanı, Rusya’nın ilerlemleri karşısında İran ve Moskova’ya karşı padişah’a yeniden ittifak teklif etti ve Astrahan’ın alınmasını yeniden istedi (Ağustos 1587) O sırada Osmanlılar İran’a karşı çetin bir savaşa girmiş bulunuyorlardı. [37]

 

Boğdan İsyanının Bastırılması (1574)

1574 yılında Boğdan Voyvodası isyan ederek, Lehistan’ın da yardımıyla Tuna’nın batı kıyısındaki mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak Voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selim Han, Üçüncü Vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Adil Giray’ı isyanı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda bölgeye giden Ahmed Paşa ve Adil Giray Han, Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı muharebeler sonunda, asileri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imha ettiler. (9 Haziran 1574) [38]

 

Tunusun 2. Defa Fethi (1574)

İspanya’nın Tunus’tan bir türlü elini çekmemesi bu devletle harp halinin devam etmesine sebep oluyordu. Osmanlı donanması, Kıbrıs Seferine çıktığı sırada, Cezayir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da Tunus üzerine yürümüş ve 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsi Sultanı Mevlay Hamid’i yenip, ikinci defa fethetmişti. Fakat kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu arada Kıbrıs Seferine katılma emri de aldığından, Tunus’a Ramazan Beyi bırakarak donanmasıyla birlikte Kıbrıs Seferine katılmıştı. [39]

 

Kaptan-ı deryanın bölgeden uzaklaşmasından sonra, İspanya Kralı büyük bir donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Tunus bir kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Tunus hükümdarlığını kendi taraftarı Mevlay Muhammed’e verip bir miktar da asker bırakıp İspanya’ya döndü. Cezayir ve Trablusgarb Osmanlı Devletinin elinde olduğu halde, ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hâkimiyeti altında olması, Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeydi. [40]

 

Kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşa, yanında kara ordusu serdarı Koca Sinan Paşa olduğu halde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen donanma, Messina havalisini de vurduktan sonra, Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civarında askerden meydana gelen muhteşem Osmanlı donanması, Tunus önlerine gelir gelmez derhal Halk-ul-Vad Kalesi yakınına çıkarma yaptı. Koca Sinan Paşa kendisi Halk-ul-Vad’ı kuşatırken, Trablusgarb Beylerbeyi Mustafa Paşa ile eski Tunus Beylerbeyi Haydar Paşayı Tunus Gölü ile şehir arasında bulunan Bastiyon Kalesini fethe memur etti. Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiçbir suretle zaptedilemez diye öğündükleri Halk-ul-Vad, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukavemet etti. 24 Ağustosta kale fethedilip Mevlay Muhammed’le kale komutanı esir edilerek İstanbul’a gönderildi. 13 Eylülde Bastion Kalesinin de fethiyle Tunus tamamen ele geçti. Tunus, aynen Cezayir ve Trablusgarb gibi bir eyalet haline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tayin edildi. Böylece Tunus’ta üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idaresi başladı. [41]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[42]

 

 

 

Dipnotlar

[1]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[2]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[3]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[4] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[5] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[6]http://www.devletialiyyei.com/savaslar/astrahan-seferi-1072.html

[7] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[8]http://www.devletialiyyei.com/savaslar/astrahan-seferi-1072.html

[9]http://www.devletialiyyei.com/savaslar/astrahan-seferi-1072.html

[10]http://www.devletialiyyei.com/savaslar/astrahan-seferi-1072.html

[11] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[12]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[13]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[14]http://tarihicihan.blogcu.com/korfu-seferi/11175502

[15] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[16]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[17]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[18] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[19] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[20] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[21]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[22] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[23]http://www.devletialiyyei.com/savaslar/inebahti-deniz-muharebesi-1046.html

[24] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[25] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[26]Osmanlı Tarihi (1566-1739), Anadolu Üniversitesi

[27]Osmanlı Tarihi (1566-1739), Anadolu Üniversitesi

[28]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[29]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[30]http://www.devletialiyyei.com/osmanli-devleti-sultanlari/sultan-ii-selim-870.html

[31] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[32] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[33] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[34]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[35]http://tr.wikipedia.org/wiki/Molodi_Sava%C5%9F%C4%B1

[36]http://tr.wikipedia.org/wiki/Molodi_Sava%C5%9F%C4%B1

[37] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık

[38]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[39]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[40]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[41]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[42]http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Battle_of_Tunis_1535_Attack_on_Goletta.jpg

II. Selim (1566-1574, 8 yıl) [Sarı Selim] 

Osmanlılar

bottom of page