Molla Gürani (1410-1488)
Molla Gürani 1410 yılında Suriye'de Guran kasabasında dogmustur. Küçük yaşta Kur'an'ı ezberledi.[84] İlim öğrenmek için Bağdad, Diyarbakır, Hıns ve Hayfa şehirlerine gitti. Onyedi yaşında iken de Şam’a gidip, bir müddet de oradaki âlimlerden ders alıp, ilim tahsili yaptı. Şam’dan Kâhire’ye gitti. Kâhire’de zamanın âlimlerinden ders alarak; kırâat, tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerini öğrendi ve bu ilimlerde icâzet aldı. O devrin en meşhûr âlimi İbn-i Hacer Askalânî’den hadîs ve fıkıh ilmine dâir eserler okudu ve icâzet aldı. [85]
O devrin meşhûr Osmanlı âlimlerinden Molla Yegân hacca gittiğinde, Kâhire’ye uğradı. Orada Molla Gürânî’yi tanıyıp, onun dîne bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görünce, İstanbul’a getirmek istedi. Lütuf ve iltifât göstererek İstanbul’a gelmesini söyledi. O da bu teklifi kabûl edip, Molla Yegân ile birlikte İstanbul’a geldi. Meşhûr âlim Molla Yegân, hacdan dönüp İstanbul’a gelince, Sultan İkinci Murâd Hân’ın otağına gidip, bir sohbet yaptı. Sohbet sırasında Pâdişâh; “Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin?” diye sordu. Bunun üzerine Molla Yegân; “Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir âlim getirdim” dedi. Padişah, onu içeri getirmelerini söyledi. Molla Gürânî’nin konuşması ve hâli, pâdişâhın hoşuna gitti. Onu hemen dedesi Murâd-ı Hüdâvendigâr Gâzî’nin eski kaplıcadaki medresesine müderris olarak tayin etti. Daha sonra da Yıldırım Medresesi’ne müderris tayin edildi. Böylece bir müddet bu vazifeye devam etti. Bundan sonra da Sultan İkinci Murâd Hân, Molla Gürânî’yi oğlu Şehzâde Mehmed’in yanî Fâtih’in yetiştirilmesi ile görevlendirdi. [86]
Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın yetişmesinde, Molla Gürânî’nin büyük emeği geçti. Bu bakımdan Fâtih, şehzâdeliğinden beri hocasını çok sever, saygı ve hürmette kusur etmezdi. Babası İkinci Murâd’dan sonra tahta geçen Fâtih Sultan Mehmed Hân, Molla Gürânî’yi vezîr yapmak istedi. Molla Gürânî bu teklifi kabûl etmeyip; “Huzûrunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır. Onların ciddî çalışmaları, sonunda vezirliğe, sadr-ı a’zamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır. Veziriniz onlardan başkası olursa, kalbleri muğber olur ve sultânımıza zarar gelir” dedi. Sultan bu sözü beğendi ve onu kadıasker yapmak istediğini bildirince, bunu kabûl etti. Kâdılığa başlayınca, ayrıca müderrislik görevini de yürüttü. 1480 senesinde Şeyh-ül-İslâmlık makamına getirildi. [87]
[88]
Molla Gürânî; heybetli, vakûr, sarsılmaz bir ilim haysiyetine ve ahlâkına sâhib idi. Uzun boylu, gür sakallı, doğru ve açık sözlü idi. Vezirleri adlarıyla çağırır, Sultân’ın huzûruna girince, yüksek sesle selâm verip, musafaha yapardı. Davet edilmedikçe ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi. Bir defasında bir Arafe günü, Sultan, Molla Gürânî’ye bir haberci göndererek; “Yarın bayramı kutlamak üzere teşrîf etsin, geç kalmasın” diye haber yollamıştı. Molla Gürânî, gelen haberciye; “Yağışlı günlerdir, heryer çamur. Gelirsek, kılık kıyâfet değiştirmek îcâb eder. Yarın bizi bağışlasınlar. Biz uzaktan duâ ederiz. Bayramı uzaktan kutlayalım” dedi. Haberci dönüp bu sözleri pâdişâha iletince, Pâdişâh; “Bizim bayramımız, onların gelmesiyle mutlu olur. Herşeye rağmen gelmelerini bekliyoruz” dedi. Üzerlerinin çamur olmaması için de, sarayın selâmlığına kadar at ile girmesine izin verildi. Bunun üzerine daveti kabûl etti. [89]
Molla Gürânî, vefât edeceği günlerde bir sabah namazını kıldıktan sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi. Yatak hazırlandı. Kuşluk namazını kıldıktan sonra Kıbleye dönerek, sağ yanı üzerine yatti. O gün, kendisinden Kur’ân-ı kerîmi, kırâat ilmini öğrenen hafızların yanında toplanmasını istedi. Bu arzusu üzerine, talebelerine haber gönderildi. Onlar da yanına toplandılar. Talebelerine; “Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamanı bu gündür, İkindi vaktine kadar benim üzerime Kur’ân-ı kerîm okumaya devam ediniz, ikindiden fazla uzamaz” dedi. Hâfız talebeleri, Kur’ân-ı kerîm okumaya başladılar. Vezirler durumu öğrenince, hemen yanına geldiler. “Benden Bâyezîd’e (İkinci Bâyezîd Hân’a) selâm söyleyin, namazımı bizzat kendisi kıldırsın ve borçlarımı, defnimden önce ödesin” dedi.” dedi. İkindi vakti gelince, müezzinin ezan okumasını bekledi. Müezzin, Allahüekber diye ezan okumaya başlayınca, Molla Gürânî hazretleri; “Lâilâhe illallah” diyerek vefât etti. [90]
Molla Abdülkerim Efendi (?-1495)
Osmanlı Devleti’nin altıncı şeyhülislâmı. Balkan ülkelerine yapılan bir fetih hareketinde, Sultan İkinci Murâd Hân’ın beylerinden Mehmed Ağa tarafından esîr edilen hıristiyan çocukları arasında Osmanlı başşehrine geldi. Osmanlı payitahtına gelince, ehil kimseler tarafından yapılan zekâ testinde ilk derecelere girdi. Sarayda İslâm terbiyesine göre yetiştirilip, Türkçe öğretildi. Arabca ve Farsçaya vâkıf oldu. Meşhûr âlim Alâeddîn Ali Tûsî’den ilim öğrendi. Aklî ve naklî ilimlerde âlim oldu. İstanbul’un fethinden önce bazı medreselerde müderrislik yaptı. İstanbul’un fethinden sonra, Sahn-ı semân medreselerine müderris tayin edildi. 1488’de, Sultan İkinci Bâyezîd zamanında, Molla Gürânî’nin vefâtından sonra şeyhülislâm oldu. [91]
Molla Abdülkerîm Efendi, esîr alınan Hıristiyan çocukları arasında payitahta getirilirken, atın üstüne atılan heybenin bir tarafını Fâtih devri vezîr-i a’zamlarından Mahmûd Paşa ile birlikte paylaşıyor, heybenin diğer gözünde Molla Ayas, tek başına dengeyi sağlıyordu. Daha sonraları Molla Ayas, onlarla bir araya geldiğinde; “Payitahta gelirken ağırlıkça sizin ikinize nasıl denksem, şimdi de ilim bakımından ikinize öyle dengim” der latife yapardı. [92]
1495 senesinde vefât etti. Edirne’de yaptırmış olduğu sıbyan mektebinin bahçesine defnedildi. [93]
Abdullah-i İlahi (?-1487)
Germiyan vilâyetinin (Kütahya) Simâv nahiyesine bağlı bir köyde doğdu. Abdullah-ı ilâhi, ilim tahsiline başlayıp, bir müddet İstanbul’da Zeyrek Medresesi’nde kaldı, ilim öğrendikten sonra, zamanın en meşhûr âlimlerinden olan Alâeddîn Tûsî ile birlikte İran’a gitti. Kirman’da bir müddet daha ilim öğrendi. Sonra zâhirî ilimleri bırakıp, tasavvuf ilmini öğrenerek bâtınî ilimlerde yükselmeyi arzu etti. Semerkand’a ve Buhârâ’ya gitti. Orada zamanın mürşidi kâmili olan, Ubeydüllah-i Ahrâr hazretlerine talebe oldu. Tasavvufda yetişip, yüksek derecelere ulaştı. Sonra hocası Ubeydüllah-i Ahrâr’ın işâreti ve icâzet (diploma) verip görevlendirmesi üzerine Anadolu’ya döndü. Memleketi Simâv’a yerleşti. [94]
Nakşibendî tarikatını Anadolu’da yayan âlimlerin en başta gelenlerindendir. Önce memleketi Simâv’da tanınıp çok sevildi. Etrâfında pekçok talebe ve âlim toplandı. Kısa zamanda şöhreti etrâfa yayılıp, İstanbul’a kadar ulaştı. İstanbul’da bulunan âlimler ve ileri gelen zâtlar, onun İstanbul’a gelmesini çok arzu edip, defalarca da’vet ettiler. Osmanlı veziri ve kadıasker Manisalı Çelebi, hediyeler ve haberciler göndererek, İstanbul’a teşrîf etmesi için çok iltifât gösterdi. İstanbul’a geldiğinde, Fâtih Sultan Mehmed Hân vefât etmiş bulunuyordu, Zeyrek Câmii’nin boş ve viran hâle gelmiş medresesine yerleşti. Devlet erkânından ve halkdan pekçok kimse sohbetine geliyor ve müşkillerinin halli için ona müracaat ediyordu. Sohbetine gelenler, daha arzularını söylemeden cevaplarını alırlar, isteklerine kavuşurlardı. Gelenler ondan feyz alıp, değişmiş olarak, bambaşka bir hâlde dönerlerdi. Zamanında İstanbul’da bulunan ve evliyânın büyüklerinden olan Şeyh Ebü’l-Vefâ hazretleri ile beraber bulunup sohbet ederlerdi. [95]
Avanos Bey’in oğlu Ahmed Bey, sevgi ve hürmet ile bağlılık gösterip, onu Rumeli’de Vardar Yenicesi’ne götürmek istediğini arzetti. Abdullah-i İlâhi bu da’veti kabûl edip, Vardar Yenicesi’ne gitti. Kıymetli eserlerini de orada yazdı. 1487 senesinde Vardar Yenicesi’nde vefât etti. Kabri orada olup, ziyâret edilmektedir. [96]
1-Vâridât-ı Kübrâ şerhi, 2- Miftâh-ül-gayb şerhi, 3- Zâd-ül-müştâkîn, 4- Necât-ül-ervah min denîs-il-eşbân, 5-Esrârnâme, 6- Meslek-ut-tâlibîn, 7- Manzûme-i mi’râciyye, 8- Füsûl-ül-vüsûl gibi eserleri vardır. [97]
Emir Ahmed Buhari (1445-1516)
1445 yılında Buhara’da doğdu. Nakşibendiyye sislsilesinin büyük şahsiyetlerinden Mahmud Fahnevi’nin torunu, meşhur Emir Sultan’ın amcazadesidir. İstanbul’da ilk Nakşibendi tekkesini kuran şeyhtir. [98]
İlk tahsilini Buhara’da tamamladıktan sonra, Semerkand’ta dönemin en meşhur mutasavvıfı Ubeydullah Ahrar’a intisab etmiştir. Fakat dedesi Mahmud Fağnevi sebebiyle kendisine gösterilen yoğun alakadan rahatsız olmuş ve dergâhta tanıştığı Anadolu’dan gelmiş olan Abdullah ilahi ile birlikte gitmek üzere şeyhi Ubeydullah Ahrar’dan izin almıştır. [99]
Abdullah ilahi ile Kütahya’nın Simav ilçesine gelmişler, orada açılan Anadolu’daki ilk Nakşibendi tekkesinde Abdullah İlahi’ye intisab etmiştir. Bir müddet sonra şeyhinin izniyle hac için yola çıkmış, Kudüs’te Mescid-i Aksa’da mücavir bir hayat yaşamıştır. Hac dönüşü şeyhi kendisini davet edildiği İstanbul’un fikri ve siyasi ortamını bildirmesi için İstanbul’a göndermiştir. [100]
İstanbul’da bir süre Şeyh Vefa Tekkesi’nde misafir olan Ahmed Buhari için II. Beyazid, Fatih Camii’nin batısında, bugün Emir Buhari sokağı denilen yerde, bir mescid ve hücreler inşa ettirmiştir. Tekkenin mensupları çok arttıı için Ayvansaray ve Edirnekapı’da birer tekke daha açılmıştır. Böylece, Nakşibendi Tarikatı’nı İstanbul’da yayan ilk mutasavvıf olmuştur. [101]
1516 yılında vefat etmiş, Fatih’teki tekkenin bahçesine gömülmüştür. Müslihiddin Tavil, Abid Çelebi, Bedreddin Baba ve Lamii Çelebi tanınmış halifelerindendir. [102]
Abapuş-i Veli (?-1485)
İsmi Bâli Mehmed Çelebi olup, Bâlî Sultan olarak da bilinir. Germiyan şehzâdelerinden Hızır Paşanın oğludur. Dedesi Süleymân Şah, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî'nin oğlu Sultan Veled'in kızı Mutahhara Sultan ile evli olduğundan, soyu Mevlânâ hazretlerine ulaşır. Babası ona, saltanat elbisesi yerine tarîkat abası giydiği için "Abapûş-i Velî" lakabını vermiştir.[103]
Küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Kısa zamanda ilim tahsîlini tamamladı. Küçük yaşta Mevleviyye tarîkatı büyüklerinin mânevî bakışlarına kavuştu, icâzet aldı. Devrinin büyük âlimleri ve devlet ileri gelenleri sohbetlerini tâkib ederlerdi. Tîmûr Han Afyon taraflarına geldiğinde, onun bölgesine girmedi ve bâzı ihsânlarda bulunmak isteyince; "Bizim abamız, elbisemizi terk ve ihtiyaçsızlık elbisesidir" deyip kabûl etmedi. Tîmûr Han Abapûşî hakkında; "Böyle zatlar boş değildir. Allahü teâlâdan başkasından ne korkarlar, ne bir şey beklerler. Şahların gönüllerinde onların heybeti, korkusu yer etmiştir." dedi. [104]
Abapûş-i Velî ömrünün sonlarını babasından kalan dergâhında yalnız geçirdi. Devamlı ibâdetle meşgûl olurdu. Talebeleri ve sevenleri huzuruna gidip ders ve sohbetlerini dinler, ondan istifâde ederlerdi. Vefâtından önce kendi evine geçen Abapûş-i Velî, üç gün sonra 1485 senesinde vefât etti. Afyonkarahisar Mevlevî Dergâhının bahçesine defnedildi. [105]
Cemal Halveti (Çelebi Halife) (?-1493)
Meşhur Cemaleddin-i Aksarayi’nin [Somuncu Baba] torunlarındandır. Amasya’da doğup yetişti. Cemal Halveti ve Çelebi Halife lakabları ile meşhur oldu. Dedesi Cemaleddin Aksarayi’ye nisbetle de Cemali denildi. [106]
Amasya ve Aksaray’da ilim tahsil edip, zamanının fen ve din âlimleriyle görüştü. Kalbine aşk ateşi düşüp, Yahya Şirvani’nin halifelerinden olan Pir Muhammed Erzincani’nin hizmetine girdi. Hocası tarafından, memleketindeki insanlara bildiklerini öğretmesi vazifesiyle gönderildi. Amasya’ya gidip yerleşti. [107]
O sırada Fatih Sultan Mehmed Han padişah, oğlu Bayezid de Amasya valisi idi. Şehzade Bayezid, Çelebi Halife’ye çok iltifat eder, talebelerine ve dergâhına ihsanlarda bulunur, dualarını taleb ederdi. Şehzade Bayezid, devletin başına geçti. Koca Mustafa Paşa’yı vezir tayin etti. Koca Mustafa Paşa da, İstanbul’da bir dergâh ve cami yaptırmıştı. Sultan Çelebi Halife’yi İstanbul’a da’vet etti. O da İstanbul’a gelip, emrine verilen Koca Mustafa Paşa dergâhına yerleşti. İstanbul’da yıllarca hizmet verip, pekçok talebe yetiştirdi. [108]
Padişah ve devlet adamlarından çok yakınlık görmesine rağmen, onların yanına hiç gitmezdi. Rabbiyle meşgul olur, taliblerine zahiri ve batıni ilimleri öğretmekle uğraşırdı. Sultan Bayezid Han, padişah olduktan sonra da iki defa onu ziyarete gelmiş, Çelebi Halife ve talebelerinin dualarına mazhar olmuştu. [109]
1493 yılında Mekke-i mükerreme yolunda vefat etti. [110]
[111]
Halvetilik, Türk toplumu ve insanı üzerinde bir hayli müessir olmuş, toplumun her kesimine hitab etmesi, onun bağlılarını çoğaltmıştır. Buna bağlı olarak da, birçok şube ve kollar ortaya çıkmıştır. Çelebi Halife Cemaleddin, Osmanlı Devleti’nin içtimai bünyesinde çok etkili oldu. Yahya Şirvani’nin halifelerinden Pir Muhammed Erzincani yoluyla aldığı Halveti feyzini pekçok kimseye saçtı. İsmine nisbetle yoluna “Cemaliyye” denildi. [112]
Çelebi Halife’nin en gözde talebesi Sünbül Sinan’dır. Çelebi Halife, vefatından önce vasıyyetnamesini yazmış, Sünbül Sinan Efendi’nin kendi yerine geçip, Koca Mustafa Paşa dergâhında talebe yetiştirmesini, kızı Safiye Hatun’un da Sünbül Sinan Efendi’ye nikah edilmesini bildirmişti. Vasıyyetine aynen riayet edildi. Çelebi halife’nin bir diğer talebesi de Şa’ban-ı Veli’nin mürşidi, Hayreddin-i Tokadi idi. [113]
Ahmed Şemseddin Marmaravi (1435-1504)
Halvetiyye tarîkatında "orta kol" olarak bilinen Ahmediyye şûbesinin kurucusu. 1435 yılında Akhisar'ın Göl Marmarası veya Marmaracık adı ile bilinen köyünde doğdu. Babası Îsâ Halîfe, Halvetiyye şeyhlerindendir. Halk arasında Yiğitbaş Velî diye meşhûr olmuştur. [114]
İlk tahsîlini babasından aldı. Sonra medreseye devâm etti ve zâhirî ilimleri öğrendi. Fakat kendisi ilâhî aşka tutulmuştu. Gâyesine erişmek için, Uşak'ın Kabaklı köyünde Alâeddîn Uşşakî hazretlerinin huzûruna vardı. Onun sohbetleri ile mânevî mertebelerden geçerek şeyhlik pâyesine yükseldi. Şeyh Alâeddîn Uşşakî hazretleri Ahmed Şemseddîn'e icâzet verdikten sonra, Manisa'ya gönderdi. [115]
Şâh İsmâil de, Anadolu'ya "dâî" adı verilen halîfeler göndermiş, bozuk ve yanlış tarikatler kurdurmuştu. Antalya'dan Bursa'ya kadar pek çok yerde isyanlar çıkartarak halkı sindirmek istemişlerdi. Karışıklık had safhada idi. Halk kime inanacağını şaşırdı. Velî pâdişâh İkinci Bayezîd Han sahte tarîkatlerin ayıklanarak kapatılmasını, kurulan bir mecliste şeyhlerin imtihana tâbi tutulmasını istedi. Bu düğümü çözmek için de Ahmed Şemseddîn hazretlerini Manisa'dan İstanbul'a dâvet etti. Ahmed Şemseddîn hazretleri görevi kabûl edip İstanbul'da Sultan Bâyezîd-i Velî hazretlerinin huzûruna çıktı ve Osmanlı Sultânının da hazır bulunduğu imtihan heyetine reislik etti. Ahmed Şemseddîn hazretlerine, imtihan sırasında gösterdiği kemâl, dirâyet ve olgunluk sebebiyle "Yiğitbaşı" lakabı verildi. İstanbul'da kalması tekliflerine rağmen, tekrar Manisa'ya döndü. Bu hâdise dilden dile, şehirden şehire yayıldı. Sohbetine kavuşmak isteyenler Manisa'ya akın ettiler ve çevresinde geniş bir sohbet halkası meydana getirdiler. [116]
Arkasında yüzlerce talebe ve sekiz cilt eser bırakarak 1504 yılında sonsuzluk âlemine göçtü. Türbesi Manisa'da Seyyid Hoca mahallesindedir. Zamanla yıkılan ve kaybolmak üzere bulunan dergâhının yerine adına bir mescid inşâ ettirilmiştir. [117]
[118]
Yetiştirdiği halîfelerin herbiri evliyâlık makâmına erdi. Ahmediyye kolundan ayrı ayrı şubeler ortaya çıktı. Bunlar Ramazaniyye, Sinâniyye, Cerrâhiyye, Uşşâkiyye ve Mısriyye adları ile aynı kaynaktan fışkıran feyz menbâları oldu. "Tevhîd Risâlesi, Câmi-ül-Esrar, Ravdatü'l-Vâsilîn, Mukaddimetu's-Sâliha, Keşfu'l-Esrâr ve A'mâlü't-Tâlibîn" belli başlı eserleridir. [119]
Dipnotlar
[85] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_GURANI-3094.aspx
[86] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_GURANI-3094.aspx
[87] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_GURANI-3094.aspx
[88] http://www.uzulmez.info/muslum/makale/mollagurani.htm
[89] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_GURANI-3094.aspx
[90] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_GURANI-3094.aspx
[91] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_ABDULKERIM_EFENDI-3090.aspx
[92] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_ABDULKERIM_EFENDI-3090.aspx
[93] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MOLLA_ABDULKERIM_EFENDI-3090.aspx
[94] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ABDULLAH_I_ILAHI-2864.aspx
[95] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ABDULLAH_I_ILAHI-2864.aspx
[96] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ABDULLAH_I_ILAHI-2864.aspx
[97] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ABDULLAH_I_ILAHI-2864.aspx
[98] Sahabeden Günümüze Allah Dostları, 8. Cilt
[99] Sahabeden Günümüze Allah Dostları, 8. Cilt
[100] Sahabeden Günümüze Allah Dostları, 8. Cilt
[101] Sahabeden Günümüze Allah Dostları, 8. Cilt
[102] Sahabeden Günümüze Allah Dostları, 8. Cilt
[103] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/ABAPUS_I_VELI_HAYATI-9-Evliyalar.aspx
[104] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/ABAPUS_I_VELI_HAYATI-9-Evliyalar.aspx
[105] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/ABAPUS_I_VELI_HAYATI-9-Evliyalar.aspx
[111] http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCmb%C3%BCl_Efendi
[114] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/AHMED_SEMSEDDIN_MARMARAVI_HAYATI-525-Evliyalar.aspx
[115] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/AHMED_SEMSEDDIN_MARMARAVI_HAYATI-525-Evliyalar.aspx
[116] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/AHMED_SEMSEDDIN_MARMARAVI_HAYATI-525-Evliyalar.aspx
[117] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/AHMED_SEMSEDDIN_MARMARAVI_HAYATI-525-Evliyalar.aspx
[119] http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/AHMED_SEMSEDDIN_MARMARAVI_HAYATI-525-Evliyalar.aspx
15.yy Osmanlı Düşüncesi ve Temsilcileri