top of page

Hatıralar

Ä°stanbu’un Durumu

Osmanlı siyasi kudreti gibi ictimai nizamı da devam ediyordu. Ayrıca sanat ve ticaret hayatında ahlaki nizam ve ananelere aykırı bir hareket nadir görülüyor ve bu gibi durumlar esnaf teÅŸekküllerinin (loncalar) ÅŸiddetli murakabesine sebep oluyordu. Böylece devletin bir müdahalesi olmadan ictimai müesseseler umumi nizamı muhafaza ediyordu. [1]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​

​

 

 

 

 

 

 

 

 

[2]

Bu hususta Fransız elçisi D.Chesneau, “(Osmanlı ÅŸehirlerinde) Nizam ve asayiÅŸ inanılmaz derecede kuvvetliydi. Geceleyin ÅŸehirleri muhafaza için elinde bir sopa ve fenerle gezen tek bir kimsenin dolaÅŸması kâfi idi. Hâlbuki Paris’te aynı vazife, bir kıt’a askerin başında bir kumandan tarafından zorlukla yapılıyordu” demektedir.[3]

 

Thevanot ise ÅŸunları söyler: “Bir milyonluk büyük Ä°stanbul ÅŸehrinde dört yılda dört katl vak’ası görülmemiÅŸtir. Ticari emtia ile dolu olan muazzam kervansaraylar bir tek adam tarafından korunuyor” [4]

 

Nalıncı Baba ve Sultan III. Murad

Sultan III. Murad Han o gün bir hoÅŸtur. TelaÅŸeli görünür. Veziriazam SiyavuÅŸ PaÅŸa sorar:- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir ÅŸey mi var?- AkÅŸam garip bir rüya gördüm.- Hayırdır inÅŸallah?- Hayır mı ÅŸer mi öÄŸreneceÄŸiz.- Nasıl yani?- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padiÅŸah hala gördüÄŸü rüyanın tesirindedir ve gideceÄŸi yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aÅŸağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. Ä°ÅŸte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Sorarlar;- Kimdir bu? Ahali:- Aman hocam hiç bulaÅŸma, derler. Ayyaşın biri iÅŸte!- Nerden biliyorsunuz?- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komÅŸumuz.Bir baÅŸkası tafsilata girer;- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar Çarsısı’nda çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuÅŸa harcar. Hem ÅŸiÅŸe ÅŸiÅŸe ÅŸarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peÅŸine.Hele yaÅŸlının biri çok öfkelidir.- Ä°sterseniz komÅŸulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuÅŸ mu? Hâsılı mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdili kıyafet mollalar kalırlar ortada!Tam vezir de toparlanıyordur ki padiÅŸah yolunu keser:- Nereye?- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeÄŸlersiniz sanırım.- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir ÅŸey diyemem... Ama biz gidemeyiz, ÅŸöyle veya böyle tebamızdır. Defini tamamlasak gerek.- Ä°yi ya, saraydan birkaç hoca yollar kurtuluruz vebalden.- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.- Aman efendim, nasıl kaldırırız?- Basbayağı kaldırırız iÅŸte.- Yapmayın etmeyin sultanım, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini, telkini...- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.- Åžurada bir mahalle mescidi var ama...- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?- Ne bileyim, Ayasofya’dan Süleymaniye’den, en azından Fatih Camii’nden...- Ayasofya ile Süleymaniye’de devlet erkânı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii’ne iyi dedin. Hadi yüklenelim...Ve gelirler camiye. Vezir saÄŸa sola koÅŸturur, kefen tabut bulur. PadiÅŸah bakır kazanları vurur ocaÄŸa... Usulü erkânınca bir güzel yıkarlar. Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha...Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.- Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...- Nasıl yani?- Heyecana kapıldık, sorup soruÅŸturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?- DoÄŸru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim. Vezir cüzüne, tespihine döner, padiÅŸah garip maceranın baÅŸladığı noktaya koÅŸar. Nitekim sorar soruÅŸturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaÅŸlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuÅŸsun. Sonra hatıralara dalar. - Biliyor musun oÄŸlum? Bizim efendi bir âlemdi, vesselam...AkÅŸamlara kadar nalın yapar... Ama birinin elinde ÅŸarap ÅŸiÅŸesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!- Niye?- Ümmeti Muhammed içmesin diye...- Hayret...- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse ÅŸimdi dinleseniz gerek... O çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara...- Bak sen! Millet ne sanıyor hâlbuki...- Milletin ne sandığı umurunda deÄŸildi. HoÅŸ, o hep uzak mescitlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabeyi görmeli...- Öyle imam kaç tane kaldı ÅŸimdi?- Ä°ÅŸte bu yüzden NiÅŸancı’ya, Sofular’a uzanırdı ya... Hatta bir gün;- Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komÅŸular kötü belleyecek. Ä°nan cenazen kalacak ortada...- DoÄŸru, öyle ya?- Kimseye zahmetim olmasın, deyip mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. Ä°ÅŸ mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?- Peki o ne dedi?- Önce uzun uzun güldü, sonra;- Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padiÅŸahın iÅŸi ne? [5]

 

Asıl adı Muhammed Mimi Efendi’dir. Bergama’lıdır.1592 yılında vefat etti. Cenaze hizmetlerini bizzat padiÅŸah gördü. Ve mübareÄŸi evine defnetti. Kabri üzerine bir kubbe, içine bir çeÅŸme koydurdu. Dahası bir tekke ile yaÅŸattı adını. Türbesi Unkapanı’nda, Cibali Tütün Fabrikası’nın arkasında, Harabzade Camii karşısındadır. [6]

 

Derya Üzere Camii

Kaptan-ı Derya Kılıç Ali PaÅŸa, bir gün zamanın padiÅŸahı III. Murad Han’ın huzuruna çıkarak, kendi adına bir cami yaptırmak için müsaadelerini istedi. Fakat ÅŸair ruhlu ve aynı zamanda nüktedan olan padiÅŸah: “Sen ki deryaların serdarısın. Muktedir isen camiini derya üzre inÅŸa et! Sana karada bir karış yer yoktur” diye ferman buyurdu.[7]

 

Hemen o devrin en büyük mimarı Koca Sinan’ın yanına vardı ve durumu ona anlatarak, bu eseri de kendisinin inÅŸa etmesini istedi ve bunun için de, Tophane açıklarında bu inÅŸaatın yapılabileceÄŸini söyledi.Mimar Sinan’ın, inÅŸaat yerini görüp beÄŸenmesiyle hemen harekete geçildi. Kılıç Ali PaÅŸa, kadırgalarla Anadolu sahillerinden iri kayaları taşıtarak Tophane açıklarında denizi doldurtmaya baÅŸladı. Böylece birkaç gün içinde burada küçük bir ada meydana geldi. Burada sahile kadar da ahÅŸap bir köprü inÅŸa edildi. Sonra da Mimar Sinan inÅŸaata baÅŸladı. Eserini tamamlayınca o yüce mimar: “Deryalar kudursa ve azgın dalgalar kubbenin tepesinden aÅŸsa, yine bu mabed kıyamete kadar kalacaktır” dedi. Sonraki asırlarda, sahil ile caminin bulunduÄŸu ada arası doldurularak cami denizden içeride kalmıştır.[8]

 

 

Dipnotlar

[1]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[2]http://www.devletialiyyei.com/osmanli-devleti-sultanlari/sultan-iii-murad-han-1056.html

[3]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[4]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[5][5]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-NALINCI_BABA_VE_SULTAN_III_MURAD-652.aspx

[6][6]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-NALINCI_BABA_VE_SULTAN_III_MURAD-652.aspx

[7]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-DERYA_UZRE_CAMI_-910.aspx

[8]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Osmanli-Hikayeleri-Detay-DERYA_UZRE_CAMI_-910.aspx

III. Murad (1574-1595, 21 yıl) 

Osmanlılar

bottom of page