IV. Murad'ın Yönetimi Ele Alması
Tartışma (1631)- 19 yaşında
Sultan Murad her şeyin farkındaydı. Ama devlet işlerine karıştırılmıyordu. Karışmaya kalkışınca genellikle annesi tarafından susturuluyordu. Bir gün, beklediği zamanın geldiğine karar verdi. Annesine şöyle dedi: "Hafız Ahmed Paşa'yı hiç kusuru yokken sadrazamlıktan attırdınız. Yerine getirdiğiniz Hüsrev Paşa da Bağdat'ı alamadı, askere hükmedemedi. Bu durumda Hafız Paşa'yı sadrazam görmeyi istemek, hakkımızdır!"[1]
Oysa Topal Recep Paşa, sadrazamlığı kendisi için düşünüyordu. Bazı yeniçeri subaylarıyla ve padişahın annesi Mahpeyker Kösem Sultan'la anlaşmıştı. Tabii, Sultan Murad'ın fikrine önce annesi karşı çıktı: "Sadrazamlığa Recep Paşa layıktır. Sana destek olur, devlet idare etmeyi öğrenirsin." Bu cevap, Sultan Murad'ın yerinden fırlamasına yetti: "Biz öğreneceğimiz kadarını ceddimizden öğrenmişiz. Valide Sultan, gayri kimseden öğrenecek bir şeyimiz kalmadı. Recep Paşa'yı istemeyiz!"Padişah bu sefer çok kararlıydı: Hafız Ahmed Paşa'yı ikinci defa sadrazamlığa getirdi (25 Ekim 1631).[2]
Yeniçeri ayaklanması (1632)
Hafız Paşa iyi bir sadrazamdı. Akıllı ve dirayetliydi. Padişaha da son derece bağlıydı. Fakat Recep Paşa ve taraftarları da boş durmuyorlardı. Recep Paşa ikinci vezirdi. Ama bununla doymuyor, sadrazamlık istiyordu. Sadrazamlığın Hafız Paşa için düşünüldüğünü öğrenince küplere bindi. Kendi taraftarlarını ayaklandırdı. Yeniçeriler, başlarında zorbalar olduğu hâlde saraya saldırdılar.[3]
Yeniçeriler, padişaha haber salıp başta Sadrazam Hafız Ahmed Paşa olmak üzere 17 kişinin başlarını istediklerini bildirdiler. Padişah adamları huzurundan kovdu. Ama kargaşa daha da arttı. Asiler dış kapıyı aşıp sarayın avlusuna girdiler.[4]
Dışardan bağrışmalar geliyordu:"Padişah ayak divanına çıksın, bizimle görüşsün; diyeceklerimiz vardır."Padişahın halkla veya askerle yüz yüze konuşmasına "ayak divanı" deniyordu. Şimdi Sultan Murad, asilerle yüz yüze konuşacaktı. “Tahtın dışarıda kurulduğu" haberi gelince kapıya yürüdü. Tam bu sırada, sinsi sinsi bir köşede bekleyen Topal Recep Paşa önünü kesti:"Padişahım, abdest alın, öyle dışarı çıkın!" dedi. Bu sözleriyle padişahı korkutabileceğini sanmıştı. Ona öldürülebileceğini hatırlatıyor, isteklerini koparmaya çalışıyordu. Padişahın kaşları çatıldı. Recep Paşa'ya dik dik baktı. "Biz abdestliyiz çok şükür paşa, umarım vakti geldiğinde sen de abdestli olursun!"Hafız Paşa ile maiyetini alıp avluya çıktı. Tahtına oturdu.Bağıran kalabalık birden susmuş, her taraf derin bir sessizliğe gömülmüştü. "Ne istiyorsunuz?" Soru üzerine yine her kafadan bir ses çıkmaya başlayınca Sultan Murad hiddetlendi: "Aranızdan birkaç temsilci seçip gönderin, onlarla konuşalım." Temsilcilerini seçip gönderdiler. Hepsi de Recep Paşa'nın adamlarıydı. Aldıkları işaretlere göre konuşuyorlardı. Padişaha: "Devletinize zarar veren 17 kişinin kellesini istiyoruz, vermezseniz dağılmayız!" dediler. En çok da Sadrazam Hafız Ahmed Paşa'nın öldürülmesini istiyorlardı. Çünkü o ölünce Recep Paşa sadrazamlık yolu açılacaktı. Padişah razı olmadı. Ama Sadrazam Hafız Ahmed Paşa, ellerine sarılıp yalvardı. Kur'an-ı Kerim'den ayetler okuyarak isyancıların arasına daldı. [5]
Ortalık biraz yatışmıştı. Ama birkaç gün sonra yine karışıklık baş gösterdi. Zorbalar tekrar saraya yürüyüp, Sultan Murad'ın çok sevdiği musahibi Musa Çelebi'yi, Başdefterdar Mustafa Paşa'yı ve Yeniçeri Ağası Hasan Halife'yi istediler: "Bu saydıklarımızı bize vermezsen, senin padişahlığın bize lazım değildir!" diye bağırıyorlardı. Bu sırada Topal Recep Paşa geldi: "Padişahım, kul kısmının istekleri malumdur. Beni dahi isteseler veriniz, yeter ki siz sağ olunuz!" dedi. Sultan Murad öfkeyle Recep Paşa'ya bakıyordu: "Seni isteseler elbet verirdik paşa, ne çare ki sevdiklerimizi isterler!" Recep Paşa duymamış gibi devam etti: "Musa Çelebi'yi bana verin, konağıma götürüp onu koruyayım. Yeniçeriler konağımı basmaya cesaret edemez." Sultan Murad acı acı gülümsüyordu: "Çok tuhaf, paşa! Sarayı basmaya cesaret eden güruh, konağını basmaya niçin cesaret edemesin? Yoksa bu işin başındaki zorba sen misin?" Recep Paşa sarardı: "Hâşâ padişahım, ben size sadık bir vezirim!"[6]
Padişahın başka çaresi yoktu. Melek Musa Çelebi'yi Recep Paşa'yla konağına gönderdi. Recep Paşa hemen asilere haber uçurdu: "Musa Çelebi konağımdadır, gelip alın!" Ve asiler konağın önüne birikti: "Musa Çelebi'yi isteriz!" Topal Recep Paşa, güya vermek istemedi. Sonra teslim edildi. Musa Çelebi’yi, oracıkta boğup cesedini Sultan Ahmed Meydanı'na sürüklediler. Daha önce bulup öldürdükleri Defterdar Mustafa Paşa ile Yeniçeri Ağası Hasan Halife'nin yanına ayaklarından astılar. Padişah, sadrazamlığı mecburen Recep Paşa'ya verdi (10 Şubat 1632).[7]
Fakat Recep Paşa'nın sadrazamlığı fazla sürmedi. Sultan Murad her şeyi öğrenmişti. Her geçen gün gücünü artırıyor, annesinin ve diğer saraylıların baskısından kurtuluyordu. Asker içinde de taraftarlar bulmuştu. Esnaf ve halk tamamen Sultan Murad'ı tutuyordu.Bir gün İstanbul halkını, asi yeniçerilerin karşısına çıkardı. Yeniçeri zorbaları bundan homurdandılarsa da, padişah isterse ölmeye bile hazır olduklarını bildirerek itaate mecbur oldular. Artık günü gelmişti. Padişah en büyük düşmanını yere sermeye ve devletin dizginlerini avuçlamaya hazırdı.[8]
Sadrazam Recep Paşa'yı saraya çağırdı. Daha önce perdelerin arkasına cellatları saklamıştı. Recep Paşa içeri girince durumu fark eder gibi oldu. Sarardı: "Padişahım!" diye mırıldandı.Padişah hiddetle Recep Paşa'ya döndü:"Hatırlar mısın paşa?" diye konuştu, "Ayak divanına çıkmaya hazırlandığımız sırada, önümüzü kesip Abdest al padişahım' demiştin. Abdest alma sırası şimdi sende..."Recep Paşa korkudan titriyordu. Perdelerin arkasında hazır bekleyen cellatlara seslendi: "Şu hainin başını tiz kesin!" (18 Mayıs 1632).[9]
[10]
Sultan IV Murad, bütün yeniçeri ve sipahileri toplayıp tek tek yemin ettirdi: "Dinime, devletime, milletime ve padişahıma sadık kalacağıma, gerektiğinde canımı dahi esirgemeyeceğime yemin ederim!"Bundan sonra Sultan IV Murad çok sert tedbirlere başvurdu. Yeniçerilerin işlettiği kahveleri kapattı. Sigara dâhil her türlü içkinin içilmesini, satılmasını yasakladı. Yeniçeri ve sipahileri isyana kışkırtanları bulup şiddetle cezalandırdı. Böylece Osmanlı Devleti'nin taht şehri olan İstanbul'da düzen kuruldu. Bu düzen bütün yurda tesir etti. Anadolu'daki isyancılar yakalandı. Ülke sükûnete kavuştu (18 Haziran 1632).Artık Sultan Murad, dış düşmanlarıyla hesaplaşabilirdi...[11]
Lehistan Seferi (1633)
Lehistan hükümeti şartları bozmuştu. İstanbul'daki karışıklığı fırsat bilip Osmanlı topraklarına akınlar düzenliyordu. Sultan IV Murad ilk seferini Lehistan üzerine açtı. 8 Nisan 1634 Cumartesi günü padişah, Davutpaşa'ya geçip karargâh kurdu. Bir hafta sonra da Lehistan üzerine hareket etti. Padişah Edirne'de iken durumu öğrenip korkan Lehistan hükümeti, anlaşma teklifinde bulundu. Bu istek üzerine anlaşma yapıldı ve padişah İstanbul'a döndü.[12]1634’te imzalanan Osmanlı-Lehistan Antlaşmasına göre; Kazak akınlarına son verilmesi, Leh krallarının Kırım hanlarına ve Osmanlı sultanına vergi vermesi, esirlerin karşılıklı değiştirilmesi kabul edildi. [13]
Dipnotlar
[1] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[2] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[3] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[4] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[5] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[6] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[7] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[8] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[9] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[10]http://www.devletialiyyei.com/osmanli-devleti-sultanlari/sultan-iv-murad-han-1271.html
[11] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
[12] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu
IV. Murad (1623-1640, 17 yıl)