top of page

Ali Suavi Olayı (1878)

İngiliz taraftarı olup devletin ancak İngiliz yardımı ile kurtulabileceğine inanan Ali Suavi, Galatasaray Lisesi Müdürlüğünden azledilmesini hazmedemeyerek Çırağan Sarayına bir baskın düzenledi. Ali Süavi’nin hedefi, Sultan Abdülhamid Hanı saltanattan düşürmek ve yerine Beşinci Murad’ı tekrar padişah yapmaktı. Fakat Beşiktaş Zaptiye Amiri Hasan Paşa, kısa sürede isyanı bastırdı. Çıkan vuruşma sırasında Ali Suavi öldürüldü (20 Mayıs 1878)[1].

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Ali Suavi[2]

Ermeni Meselesi

Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi bu konuya ayrılmıştır. Buna göre, Ermenilerin bulunduğu bölgelerde yapılacak ıslahatlar konusunda; Osmanlı Devleti’nin zaman zaman büyük devletlere bilgi vermesi ve bu devletlerin de ıslahatlara nezaret etmesi ilkesi kabul edilmiştir. İşte bu maddeyle, Ermeni meselesi uluslararası bir nitelik kazanmak suretiyle içinden çıkılmaz bir sorun hâline gelecektir.[3]

 

Büyük devletlerin Ermeni ıslahatı konusundaki tutumları farklılıklar göstermekteydi. Örneğin, İngilizler Ermeni ıslahatı konusunda ısrarcı iken, özerkliğe sıcak bakmayan Ruslar işgal ettiği bölgelerde ve kendi yönetimleri altında olan Ermenileri kültürlerinden uzaklaştırıp Ruslaştırmak ve Ortodokslaştırmak istiyordu. Almanya ve onunla birlikte hareket eden Avusturya’ya gelince, bu iki devlet Ermeni ıslahatı konusunda Osmanlı Devleti’ne gereğinden fazla baskı yapılmasına karşıydılar. Katolik Ermenileri destekleyen Fransa ise, o sıralarda Osmanlı Devleti’nin toprağı olan Tunus’u işgal etmek için hazırlık yaptığından, konuyla fazla ilgilenmedi. Bu durumda İngiltere diplomasi açısından daha fazla ısrarcı olamadı.[4]

 

61. maddenin Ermeni muhtariyetini doğuracağını ve memleketin bütünlüğünü parçalayacağını görenAbdülhamid Han, İngilizleri yıllarca oyalayarak böyle bir teşebbüse fırsat vermedi. Bu maddeyi uygulama taraftarı olan Sadrazam ve devlet adamlarını azletti. [5]

 

"Islahat" demek, "sonu istiklale varacak bir dizi imtiyaz vermek" demekti. Daha önce Lübnan'da, Sisam'da, Girit'te, Bulgaristan'da ve sair yerlerde yapılan ıslahatlar, bu toprakların ve milletlerin Osmanlılardan kopmasını netice vermişti. Bu bakımdan, Sultan Abdülhamid adı geçen maddeleri uygulamamak için direniyor: "Doğu Anadolu'yu bağımsızlığa götürecek ıslahatı kabul etmektense ölmeyi tercih ederim diyordu.” [6]

 

1880 yılında Liberal Parti ve Türk düşmanı olan başkanı Gladstone’un iktidara gelmesiyle İngiltere vakit geçirmeden Ermeni ıslahatı konusuyla ilgilenmiş, bu da sorunun milletler arası nitelik kazanmasına yol açmıştır. Yeni İngiliz yönetimi, antlaşmaya imza koyan devletler adına hareket ederek, 11 Haziran 1880’de Osmanlı Devleti’ne müşterek bir nota verilmesini sağladı.[7]

 

Oldukça sert ve tehdit içeren bu notada, 61. maddede taahhüt edilen ıslahatlara henüz başlanmadığı ve bundan dolayı da her gecikmeden Osmanlı Devleti’nin sorumlu olacağı bildiriliyordu. Osmanlı hükümeti ise, notaya verdiği cevapta, bu konuda aldığı tedbirleri ayrıntılı olarak bildirdi. Karşılıklı notalaşmalar bundan sonra da devam etti. Avrupalı devletlerin ayrıca, Ermenilerin Kürtlere karşı korunması için baskı yapması, bu iki topluluğun karşı karşıya gelmesine neden oluyordu.[8]

 

Hayal kırıklığına uğrayan Ermenilerin ümidi kaybolmamıştı. Yoğun bir örgütlenmeye giriştiler.Bu süreçte, birçok siyasi ve sosyal amaçlı dernek, cemiyet ve partiler kurdular: Vilayât-ı sittedenilen altı doğu ilinde özerk bir yönetim kurmak istiyordu. Oysa Ermeniler, özerk yönetim kurmak için çalıştıkları bölgelerin tamamında azınlık durumunda olup, dağınık hâlde yaşamaktaydılar.[9]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Hamidiye Alayları[10]

Niyet Türkiye’de bir ihtilal hareketi uyandırdıktan sonra Avrupa devletlerinin müdahalesini sağlamaktı. Çeşitli Avrupa şehirlerinde ve Amerika’da yetiştirilmiş Ermeni ihtilalcileri Türkiye’de ihtilal hazırlıklarına giriştiler. Devletine bağlı Ermenileri terörle sindirmeye ve kendilerine katılmaya zorladılar.[11]

 

1887'de Maraş'a bağlı Zeytun'da, 1891'de ise Siirt'e yakın Sason'da Ermeni devrimci örgütlerince desteklenen direniş hareketleri başlatıldı. 1895'te bu olayların ülke çapında bir ihtilale dönüşmesi olasılığının doğması ve İstanbul'da Ermeni örgütlerinin Kumkapı'da Batı kamuoyunu etkilemeye yönelik bir ayaklanma düzenlemesi üzerine Kâmil Paşa hükümeti tarafından Anadolu'da Ermeni topluluklarına yönelik sert bastırma tedbirleri alındı. IV. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa, Ermeni isyanını bastırmakla görevlendirildi. Doğuda Kürt aşiret reisleri Hamidiye Alayları adı altında düzensiz milis birliklerinde örgütlendi. 1895 yazında tüm Anadolu taşrasında gerçekleşen kanlı olaylar Batı kamuoyunda genellikle Hamidiye katliamları olarak adlandırıldı ve liberal Avrupa basınında Abdülhamid aleyhine şiddetli bir kampanya başlatılmasına sebep oldu.[12]Ermeni ihtilalcileri tarafından Abdülhamid Han “Kızıl Sultan” ilan edildi.[13]

 

Ermeni olaylarının artmasıyla birlikte, komitecilerin beklediği Avrupa müdahalesi, sonunda gerçekleşmiştir. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Babıali’ye verdikleri 11 Mayıs 1895 tarihli ortak memorandum ile Berlin Antlaşması’nda ön görülen ıslahatların yapılmasını istediler. Memorandum reddedildi ise de, isteklerin yerine getirilmesi amacıyla 30 Eylül 1895’teki Babıali yürüyüşü meydana geldi.Ortaya çıkan karmaşa, ancak askeri tedbirlerle önlenebildi. Avrupalı devletlerin baskıları sonucunda, II. Abdülhamit 1895 yılında genel bir ıslahat programını kabul etmek zorunda kaldı. Buna göre, genel af ilan edilecek, bölgeye bir umumi müfettiş gönderilecek, Hıristiyanlardan vali ve mutasarrıflar seçilecekti.[14]

 

Ermeniler de padişahı ortadan kaldırmadıkça Ermenistan’ı kuramayacaklarını düşündüler. Avrupa’da meşhur bir anarşisti para ile tutup “İstanbul’a getirdiler. Cuma namazı için gittiği Yıldız Camiinde İkinci Abdülhamid Hanın arabasına bomba konuldu. Ancak camiden çıktıktan sonra Padişahın bir dakikalık gecikmesi hayatının kurtulmasına yol açtı.[15]

 

Bombacılar yakalanıp yargılandı. İdama mahkûm oldular. II. Abdülhamid hepsini affetti. Hayatına kastedenlerin hayatlarına dokunmadı. Belçika'dan getirilip bomba hazırlatılan milletler arası terörist Jorris, her şeyi itiraf etmesine ve idam hükmü giymesine rağmen padişah onu bağışladığını yüzüne karşı söyledi. Bir miktar para dahi verip ülkesine gönderdi. Sonradan bu adam Sultan Abdülhamid'in en iyi dostlarından biri oldu. Bütün Avrupa'yı dolaşıyor, padişaha Ermeni faaliyetleri hakkında muntazam raporlar gönderiyordu.[16]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[17]

Bu suikast maalesef bazı Türk aydınları tarafından alkışlanmış, özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları, sonradan, olayın kahramanı olan Ermeni teröristleri neredeyse "kahraman" ilan etmişlerdir. Bunlardan biri de, Tevfik Fikret'tir. "Bir Lahza-i Teahhur," yani "Bir Anlık Gecikme" isimli şiirinde Ermeni teröristleri, o İslam ve Türk düşmanlarını "şanlı avcı" olarak selamlamakta, Abdülhamid'in ölmediğine yanmakta ve bir yerinde şöyle demektedir:[18]

 

Ey şanlı avcı, damını bihude kurmadın,

Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!

 

Filistin Meselesi

Sultan Abdülhamid Hanın kabul etmediği ve sonuna kadar direttiği önemli konulardan birisi de Filistin meselesiydi. Yahudiler, arz-ı mev’ud (vadedilen topraklar) üzerinde devlet kurma çalışmalarını hızlandırmışlardı. İngilizlerin de desteğiyle bu gayenin tahakkuku için siyonist teşkilatlar kurup zengin gelir kaynakları temin ettiler. Siyonist hareketlerin başına geçen Theodor Herzl, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için çalışıyordu. Yahudiler 1870 senesinden itibaren Filistin toprakları üzerinde zirai yerleşme merkezleri teşkil etmeye başladılar. [19]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[20]

Daha çabuk ve kesin bir yerleşme yapabilmek için Herzl, Sultan Abdülhamid’le görüştü ve ondan Filistin’de bir aristokratik cumhuriyet kurmak için izin istedi. Buna karşılık Osmanlı Devletinin bütün borçlarını ödeyeceklerini bildirdi. Bu isteğe karşı Abdülhamid Han tarihimize altın harflerle geçen şu cevabı verdi:[21]

 

 “Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu devleti kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanıyla mahsuldar kılmıştır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz.”

 

Abdülhamid Han ayrıca Yahudilerin el altından ve gizli faaliyetlerine karşı da harekete geçti. Filistin’in tamamını arazi-i şahane ilan ederek satılmasını yasakladı. Bizzat şahsına bağlı bir orduyu Filistin’de vazifelendirdi. Kafkas ve Balkanlardaki bir kısım Müslümanları Filistin’e yerleştirdi. Padişahın bu faaliyetleri üzerine Yahudiler, bütün güçlerini Abdülhamid Hanı tahttan indirme yoluna çevirdiler.[22]

 

Dış Gelişmeler

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı İmparatorluğu[23]

 

Fransızların Tunus’u İlhakı (1881)

Fransa 1870’deki Alman yenilgisinin yaralarını sarmaya çalışıyordu. Kuzey Afrika’da yeni bir sömürge elde etmek, az da olsa Fransızların ulusal acısını hafifletip, incinen gururunu tatmin edebilirdi.[24]

12 Mayıs'ta Tunus Beyliği, Osmanlı hâkimiyetinden ayrılarak Fransa hâkimiyetine girdiğini açıkladı. Böylece o taraflarda yalnızca Trablusgarp (şimdiki Libya) Osmanlıların elinde kalıyordu. 310 yıl 13 gün Osmanlı hâkimiyetinde kalan Tunus'un elden çıkması İstanbul'u mateme boğdu. Sultan Abdülhamid yemeden içmeden kesildi. Fransa ile bir savaşı göze alacak durumda değildi. Doksan Üç Harbi'yle ordu tükenmişti. Yeni durumu sineye çekmekten başka çare yoktu.[25]

 

İngiltere’nin Mısır’ı İlhakı (1882)

En büyük emperyal güç olma iddiasındaki İngiltere açısından Mısır; Yakındoğu, Akdeniz ve Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusu’na açılan “hayat yolu” üzerinde, kilit bir mevkidedir. 1878 Berlin Kongresi’nden sonra, açık bir şekilde Yakındoğu politikalarında değişiklik yapan İngiltere, Akdeniz’de tam anlamıyla kontrolü ele geçirme hedefine kilitlenerek 1882 yılında Mısır’ı işgal etti. [26]

 

Aslında Süveyş Kanalı’nın açılması akabinde Mısır üzerinde başlayan rekabet, 1878 yılına gelindiğinde hayli ilerlemişti. Bu süre içinde özellikle Hıdiv İsmail Paşa’nın yanlış politikaları ve israfı, Mısır maliyesini bir hayli borç yükünün altına soktu. Artık İngiltere ve Fransa başta olmak üzere alacaklı devletler her türlü idareye karışmakta hatta nazırları azlettirip, tayin ettirmekteydiler.İngiltere, 20 Ağustos 1882’de önce Port Said’e asker çıkardı, 15 Eylül 1882’de de Kahire’ye girerek Mısır’ı fiilen işgal etti. [27]

 

Sudan Sorunu

Sudan, Mısır idaresine bağlı olarak Osmanlı Devleti egemenliği altındaydı.[28]Mısır eyaletine bağlı olan Sudan’da isyan, 1881 yılında başladı. Muhammed Ahmed, Mehdi olduğunu ilan etti. Kısa zamanda Sudan’da geniş bir toplumsal destek aldı. Mehdi’yi destekleyenleri üç gruba ayırmak mümkündür: a) Muhammed Ahmed’i yakından tanıyarak gerçekten onun Mehdi olduğuna inanan ve ona kayıtsız-şartsız bağlanan dervişler; b) Nil kenarında yaşayan ve geçimleri kervan ve köle ticaretine bağlı olan kabileler; c) Her türlü devlet otoritesine karşı çıkan ‘Baggara’ ve ‘Bija’ gibi kabileler. Bu tür kabileler, vergi vermemek ve yüksek bir otoritenin düzenlemeleri karşısında bağımsız kalmak için bu harekete destek vermekte idiler.[29]

 

Sudan’daki ayaklanma, Osmanlı egemenliğinden kurtulmaktan çok Mısır Hıdiviyeti’ne karşı çıkan bir hareketti. II. Abdülhamid de Sudan’daki ayaklanmaya bu gözle bakmaktaydı. Ona göre Sudan sorunu, İngiltere’nin Mısır’daki düzeni bozması sebebiyle meydana gelmişti. Mısır’daki yönetim boşluğu olmasa bu sorun ortaya çıkmazdı.[30]

 

İngiltere, Hıdiv’in Sudan sorununu çözmek için askerî yardım taleplerine olumsuz cevap veriyordu. Bu bağlamda, Sudan’daki isyanı bastırmak için, emekli bir İngiliz askeri Mısır ordusuna komuta etmek üzere, ücretli olarak görevlendirildi. William Hicks, 10 bin kişilik Mısır ordusunun başında, gittikçe etkisi artan Mehdi kuvvetlerini bastırmak amacıyla Sudan üzerine yürüdü. Mehdi taraftarları ile 5 Kasım 1883 tarihinde, el-Ubeyd bölgesinde bir savaş meydana geldi. Mehdi’nin kuvvetleri, Mısır ordusunu büyük bir hezimete uğratarak İngilizleri şaşkına çevirdiler. William Hicks’in hayatını kaybettiği bu savaş sonucunda, Mısır ordusundan çok az sayıda kurtulan oldu. Bu kurtulanlar da Mısır Hıdiviyyet idaresine bağlı kalelere çekildiler. Bu ağır mağlubiyetten sonra Mısır ordusu, Sudan’ın içinde bulunan bazı kalelerde hakimiyetini sürdürüyor olmasına rağmen Mehdi, Sudan’ın fiili lideri idi. [31]

 

Bu olaydan sonra Gladstone başbakanlığındaki İngiltere hükümeti, askerî kuvvetlerini çekmeyi kararlaştırdı. İngilizler, Mısır-Sudan sınırını Vadi-i Halfa’dan bir hat çizerek ayırdı.[32]

 

1885 yılından itibaren Mehdi kuvvetleri ile Hıdiv kuvvetleri, Vadi-i Halfa’da İngiltere’nin çizdiği sınır bölgesinde aralıklarla da olsa 11 yıl boyunca savaştılar. 1896 yılında Fransa’nın Yukarı Nil’e doğru batıdan girme girişiminde bulunduğunu İngiltere hükümeti haber almıştı. Başbakan Lord Salisbury, Mısır’da ve Vadi-i Nil’deki İngiliz varlığını güçlendirmek için 17 Mart 1896 tarihinde Sudan’ı işgal kararı aldı. Sudan’ı işgal eden İngiliz kuvvetleri, Mısır’daki varlıklarını bu sorunu da çözerek kuvvetlendirdiler. [33]

 

Girit Sorunu ve Yunan Savaşı (1897)

Bağımsız Yunanistan’ın kurulması ile ilgili kararların alınması, 1827 yılındaki Londra protokolüne dayanmaktadır. Bu fikrin hayatiyet bulması ise, 1830 yılındadır. Bütün bu sürece İngiltere, Rusya ve Fransa dahil oldu. Bu nedenle, bu tarihten sonra Yunanistan batılı güçlerin kontrolünde olup, davranışları da çoğu kere onların onayına bağlıydı. 1860’lı yıllardan itibaren Yunan anayasasına girmiş olan “Büyük Yunan Ülküsü” ve etrafında oluşan millet ve milliyetçilik tartışmaları, Batılı devletler için Yunanistan vasıtası ile Osmanlı Devleti ve toprakları üzerinde siyaset yapma imkânını da vermişti. Özellikle Rusya’nın Balkanlardaki politikalarına da yardım eden bu durum, her olay ve savaş esnasında tekrar tekrar gündemdeki yerini almıştır.[34]

 

1878 Halepa fermanı ile Girit adasına verilen geniş yetkiler daha doğrusu muhtariyetler, hem adadaki Rumları cesaretlendirmiş, hem de Yunanistan’ın ada ile birleşme arzusunu körüklemiştir. Yunan milliyetçilerinin oluşturduğu “Etnik-i Eterya” gibi örgütler, bu amaçla çalışmalarını hızlandırmıştı. Bu nedenle bölgede olaylar durulmamış, adada yaşayan Müslümanlar üzerinde baskılar artmıştı.[35]

 

Olayların sürekliliği ve ağır baskılar yüzünden Müslüman halk göç etmek zorunda kalmıştı. Asayişin olmaması, sürekli Türkleri rahatsız ediyordu. Müslüman Türk köyleri yakılıp yıkılıyordu. Ellerinde hiçbir şey kalmayan Müslüman ahali için adada yaşamak hem cazibesini yitirmiş hem de gittikçe tehlikeli hale gelmişti. Girit’in Hanya şehrinde Müslümanlar silahlanma isteğini dile getiriyorlardı.[36]

 

Adadaki durumun kontrolden çıktığını anlayan Osmanlı Devleti, yaklaşık bin kişilik bir kuvveti adaya ilave askeri güç olarak gönderdi. Adaya gelen gemiye Yunan askeri ateş açtı. Yunan hükümetine çekilen notaya, Yunan kralı ve hükümeti Girit’e gönüllü ve silah taşımaya başlayarak karşılık verdi. Bu durumda Osmanlı Devleti’nin fiili müdahalesi haklılık kazanmıştı. Batılı devletlerin bazı yetkilileri, Yunanistan’ın gereksiz çatışmalar çıkardığı ve bu tür saldırılardan kaçınması gerektiği düşüncelerine sahipti. Bütün ikazlara rağmen Yunan generalin adada ilerlemesi üzerine Rus, Fransız, İtalyan ve Avusturyalı askerler tarafından Girit işgal edildi. Osmanlı Devleti’ne bu durumun geçici olduğu bildirildi. Bir taraftan da Yunan askerlerine müsamahalı davranıyorlardı. Adada sadece Müslümanlardan silah toplanıyor, Rumlardan ise silah toplanması yerine Yunan askerlerine silah lojistiği sağlanıyordu. Yunan askerleri bu şekilde aldıkları silahları gizlemeye bile ihtiyaç duymuyordu.[37]

 

Bu olaylar üzerine Abdülhamid Han, Yunanistan’a askerî müdahalede bulunulmasına karar verdi. Padişah, ayrıca Batılı devletlerin ve Rusya’nın Yunanistan lehine harekete geçmelerini istemediğinden müdahalenin bir yıldırım harbi olmasını ve neticenin süratle alınmasını istedi.[38]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[39]

Bu emirle harekete geçen Müşir Ethem Paşa kumandasındaki Türk birlikleri yirmi dört saatte Termopil geçidini aşıp Atina’ya girdi. Bütün Avrupa kumandanları bu olayla şaşkına döndü. Çünkü Alman kurmayları, Osmanlı ordusu, Termopil’i altı ayda geçemez diye rapor vermişlerdi. Rusya, İngiltere ve Fransa’nın müracaatı üzerine savaş o noktada durduruldu. Bu üç devlet Türkiye, Yunanistan’dan çıkmadığı takdirde savaş ilan edeceklerini bildirdiler. Yunanistan Türkiye’ye büyük bir savaş tazminatı ödeyerek kurtuldu.[40]

 

Bu harbin özellikle de Dömeke Meydan Savaşının Osmanlı Devleti açısından birçok önemli neticeleri olmuştur. En başta Osmanlı Devleti kendi topraklarını savaşarak muhafaza edeceği hissini hem kendi toplumuna hem de üçüncü devletlere göstermiş oldu. Kısmen “hasta adam” imajı ortadan kalktı. Osmanlı Devleti’nin savaş başlamadan önce gösterdiği diplomasi başarılı oldu. Ancak ateşkes sonrası masa başında aynı başarı sağlanamadı.[41]

 

1897 savaşı, adanın Yunanistan’a ilhak edilmesi isteği yüzünden çıkmış ve Osmanlı Devleti’nin mutlak galibiyeti ile sonra ermişti. Ancak, Teselya bölgesinde cereyan eden savaşın Girit’e yansıması hiç de Osmanlı yönetiminin istediği gibi olmadı. Güya Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü garanti edilmişti. Bir şekilde sürekli oldu-bitti ve yanlı müzakereler neticesinde, adadan Osmanlı askeri çekildi.Yunan Kral’ın oğlu Prens George genel vali ya da diğer bir adı ile fevkalade komiser tayin edildi. Adaya daha önceki ayrıcalıklara ilaveten otonomi verildi. Aynı yıllarda, Osmanlı Devleti içinde özellikle Anadolu’da yoğun Ermeni olayları vuku bulmaktaydı. Anadolu’da istenmeyen bu olaylar olurken, askeri, mali ve idari açıdan da Girit meselesinin, öncelik sıralamasındaki yerini değiştirdi.[42]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Girit Adasında Rumlar (mavi) ve Türkler (kırmızı)'in dağılımı (1861)[43]

Girit Sorunu başladıktan sonra orada yaşayan Müslüman ahali göçe zorlandı. Baskı ve şiddet arttıkça bu göçler de artmaya başladı. Hukukî haklarının hiçbirini elde edemeden, mal varlıklarını terk eden Müslüman halk akın akın Anadolu’ya doğru göç ediyordu. Özellikle savaş yıllarında halka karşı girişilen düşmanca tavırlar ve şiddetli baskılar hatta katliamlar onları toplu göçe zorladı. Bu yüzden Girit’ten bir kaçış başlamıştı. Bulabildikleri imkânlar ile on binlerce Müslüman kendini Anadolu kıyılarına atıyordu. Bu kaçış büyük ölçüde İzmir ve Aydın’a doğru yapılıyordu.[44]

 

Makedonya Sorunu

Bölgede faaliyet gösteren çeteler, 1900’lü yıllara gelindiğinde bölgedeki Osmanlı makamlarına ve yetkililerine saldırdıkları gibi, yabancı sermayeye ait işletme ve tüccarlara da zarar vererek batılı devletlerin dikkatini üzerlerine çekmeyi başarmışlardı. Osmanlı Devleti bölgede askeri önlemler almaya başladı. Ancak çete eylemleri artınca bölgeye Avrupalı devletlerin müdahalesi söz konusu oldu.[45]

 

Aynı yıllarda Osmanlı vatandaşı olan Müslüman ve gayrimüslimler arasında hürriyetçi fikirler yayıldı. Sultan II. Abdülhamid’e meşrutiyetin ilanı ve meclisin yeniden açılması için baskılar başladı. “Hürriyet, Uhuvvet, Müsavat” (Özgürlük, Kardeşlik, Eşitlik) sloganları Manastır, Üsküp, Selanik gibi Balkanların önemli merkezlerinde yankılanıyordu. Nitekim bu süreç II. Meşrutiyete giden yolu açacaktı. Bu tarihten sonra Makedonya sorunu diğer Balkan sorunları ile daha da karmaşık bir hal aldı. [46]

 

Meşrutiyetin eşitlik ve özgürlük sloganları eşliğinde 5 Ekim 1908’de Bulgar Prensliği bağımsızlığını ilan etti. Aynı tarihte Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’i işgal etti. Böylece, 1878 yılında Balkanlarda kurulan bütün dengeler son bulmuş oldu. II. Meşrutiyetin ilanından sonra, bölgedeki örgütler silahlı eylemlerini siyasi eylemlere dönüştürdü. 1908 yılından sonra bölgede çeşitli partiler kuruldu. Bu partilerden birçoğu, “ihtilal örgütü” “federatif parti” gibi isimlerle kuruluş gayelerinin arkasındaki niyetlerini açıkça isimlerine yansıtan partilerdi. Müslüman Arnavutlar bile artık ayrılıkçı fikirler benimsemişti. Nitekim Osmanlı Devleti’nin iç siyasî gelişmeleri, ayrılıkçı unsurlara sürekli büyüme fırsatı sundu. Gelişen isyanlar ve Balkan Savaşları ise, bölgede Osmanlı hâkimiyetinin sonunu getirdi.[47]

 

 

 

 

Dipnotlar

[1]http://osmanlilar.gen.tr

[2]http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=486

[3] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[4] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[5]http://osmanlilar.gen.tr

[6] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[7] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[8] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[9] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[10]http://www.fatihaltayli.com.tr/content_images/ham3.jpg

[11]http://osmanlilar.gen.tr

[12]http://tr.wikipedia.org/wiki/II._Abd%C3%BClhamid

[13]http://osmanlilar.gen.tr

[14] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[15]http://osmanlilar.gen.tr

[16] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[17]http://www.zaman.com.tr/pazar_yildiz-suikastinin-arkasindaki-belcikali-anarsist_2114655.html

[18] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[19]http://osmanlilar.gen.tr

[20]http://www.worldbulletin.net/?aType=haber&ArticleID=113589

[21]http://osmanlilar.gen.tr

[22]http://osmanlilar.gen.tr

[23]http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:2._Abd%C3%BClhamit_devri_demiryollar%C4%B1.JPG

[24] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[25] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[26] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[27] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[28] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[29] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[30] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[31] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[32] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[33] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[34] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[35] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[36] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[37] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[38]http://osmanlilar.gen.tr

[39]http://tr.wikipedia.org/wiki/1897_Osmanl%C4%B1-Yunan_Sava%C5%9F%C4%B1

[40]http://osmanlilar.gen.tr

[41] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[42] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[43]http://tr.wikipedia.org/wiki/Girit_T%C3%BCrkleri

[44] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[45] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[46] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[47] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

İç Gelişmeler 

Osmanlılar

bottom of page