Osmanlı-Kürt İlişkisin Başlaması
Osmanlıların Kürtlerle ilk teması daha kuruluş devrine tekabül etmektedir. Orhan Gazi devrinin müftüsü ve ünlü Siracuddin El-Urmevî'nin talebesi-sonradan Hayreddin Paşa lakabını alan- Tacuddin El-Kürdî (Bursa'da bir medresesi, Kirmasti'de de yaptırdığı bir köprüsü vardır) bu temasın ilk örneğidir. Yıldırım Bayezid devrinde ise, doğu bölgelerine yapılan seferlerde Erzincan, Malatya taraflarına kadar uzanan ve Malatya'yı Türkmenlerden alan Osmanlılar o dönemde Kürt beylerinin elinde bulunan Divriği ve Adıyaman-Besni'yi de topraklarına katar.[1]
Timur'un Anadolu seferleri sırasında, Kürt bey ve aşiretleri büyük oranda Timur'a karşı dururlar. 1400 tarihinde Mısır, Hicaz ve Suriyede hüküm süren Memlüklülerle Timur'un ordusu arasında Halep yakınlarında Mercidâbık mevkiindeki savaşta Kürt bey ve aşiretleri kamilen Memlüklülerin safında yer alırlar. Memlüklü ordusu içinde bulunan Türkmenlerin saf değiştirmesi sonucu Memlüklüler savaşı kaybeder. Timur Irak, Suriye ve Anadolu'da girdiği şehir ve kasabalarda mezalim ve katliamlar sergilediğinden oraların halkları önemli oranda Timur'un ordusunun önlerinden kaçıp batı bölgelerine hatta Rumeli/Balkanlar'a sığınırlar. Rumeli'ye sığınanlar arasında Araplar ve Kürtler de vardır.[2]
[3]
1402 Ankara savaşından sonra Osmanlıların, saf değiştirmelerden dolayı, yenilmesi ve Yıldırım Bayezid Hân'ın esareti sonrasında, Erzincan ve Malatya'nın ötesine ulaşmış olan Osmanlılar Bursa'nın gerisine çekilirler. 11 yıl süren fetret dönemi, Çelebi Mehmed, Sultan II. Murad ve Fatih devri derken Osmanlıların bu bölgelere yeniden uzanması yüzyılı aşkın bir zaman alır bu dönemde bölgede Kürt beyleri Timur ve haleflerince bir hayli ezilirler. Aynı dönemde Timurlulardan sonra Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen hanedanları yükselişe geçer. [4]
15. Yüzyılın sonlarında ise Sühreverdiyye tarikatının Safeviyye kolunun kurucusu Şeyh Safiyuddin El-Erdebîlî'nin(Vefatı: 1334) soyundan gelen Safevî ailesi güçlenerek hanedan haline gelirler. Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar zamanında iyice güçlenen Şiiliğe meyleden aile Şeyh Haydar'ın küçük oğlu İsmail zamanında güçlü bir hanedan halini alarak Safevi devletini kurar (1501). 12 İmam Şiiliğine dayalı Safevî devletinin Azerbaycan,İran ve Horasan'da yükselişi bölgede ciddi kırılmalara yol açar. [5]
Kürtlerin Osmanlılara Katılması
1501'de Tebriz'i zaptedip Akkoyunlu hanedanına son veren Şah İsmail Safevî Anadolu'da Tokat-Maraş hattına kadar ilerler. Abbasî halifeliğine bağlı olup, Mısır'daki Abbasî halifeleri ile irtibatlı ve intisaplı olan Kürt bey ve aşiretleri Safevilerin bu hâkimiyetine karşı çıkar. Kürt beylerinin çoğu Şah İsmail'in emriyle yakalanıp hapse atılırlar. Kürt ulema ve devlet adamı olup Akkoyunlu Sultan Yakub'un mühürdarı olan İdris-i Bitlisî, Safeviler Azerbaycan ve Kürdistan'a tasallut ettiğinde, önce Memlüklülere, bilahere de Osmanlı'ya II. Bayezid'e sığınır. Yavuz Sultan Selim'in tahta çıkışını takiben Sultan'ı Safevilere karşı sefere teşvik eden İdris-i Bitlis'i, Kürt bey ve aşâirinin Osmanlı'ya itaat gösterip bağlanmalarına aracılık eder. O dönemde mevcut irili ufaklı 25 Kürt beyinden 24'ü peyderpey Osmanlı'ya bağlılığını bildirir. Safevilerin safında sadece Erdelan beyi Halid Bey ve çocukları kalır. Bu beyler ve aşiretler Çaldıran Seferinin ertesi senesi, Safevilere karşı Osmanlıların İdris-i Bitlisi ve Bıyıklı Mehmed Paşa idaresindeki ünlü Mardin kuşatmasına katılırlar.[6]
[7]
1514 tarihli Çaldıran Savaşı ile Yavuz, Safavi tehlikesini önemli ölçüde püskürttü. O zamana kadar Safavilerden rahatsız olan Sünni Kürt ve Türkmen aşiret beyleri, bu savaşta Osmanlı ordusuna büyük destek verdi.Bu Osmanlı ile Kürt beyleri arasında doğal bir ittifakın oluşması anlamına geliyordu. Ancak Çaldıran savaşı, Güneydoğu Anadolu"nun Osmanlı tarafından fethedilmesi anlamına gelmiyordu. Savaştan sonra da bölge, aralarında herhangi bir birlik olmayan Kürt beylerinin egemenliği altında ve Safavi tehlikesine açık kalmıştı. Savaştan sadece iki yıl sonra bu sorun da halledilecek ve Kürtlerin yaşadığı bölgeler Osmanlı toprağı haline gelecekti. Bunu sağlayan en önemli aktör ise "İdris-i Bitlisî" adlı Kürt din âlimidir.[8]
Yirmi yıl kadar Akkoyunlu devletinin hizmetinde çalışan İdris-i Bitlisî"nin babası soylu Kürt ailelerinden Mevlânâ Şeyh Hüsameddin El Bitlisî"ydi. İdris, Kürtçe gibi Türkçeyi de çok iyi biliyordu. Sühreverdi tarikatına bağlıydı. Akkoyunlu Türkmen devletinin başkenti Diyarbakır iken, burada hükümdar Uzun Hasan Beğ"in sarayında şehzadelerin hocası ve kâtip olarak çalışmıştı. Şah İsmail, Tebriz"i fethederek Akkoyunlu devletini yıkınca İdris de İstanbul"a gelip II. Bayezid"le görüştü. Padişah bu Kürt din âlimine büyük saygı gösterdi ve onu Osmanlı sarayında tarih yazıcılığıyla görevlendirdi. İdris, Osmanlı"nın ilk sekiz padişahının hayatını anlatan Heşt Behişt (Sekiz Cennet) adlı ünlü eserini burada yazarak Sultan"a sundu.[9]
Sultan Bayezid"in yerine Yavuz Selim tahta geçince, İdris, yeni sultanın Doğu siyasetinin danışmanı oldu. Yavuz"la birlikte Çaldıran seferine katıldı, savaş sonunda Osmanlı egemenliğine geçen Tebriz"de bir süre kalarak Ulu Cami"de halka vaazlar verdi. 1516 yılında, Şah İsmail"in Doğu ve Güneydoğu Anadolu"yu yeniden istila etme hazırlığında olduğu ortaya çıktı. Şah, Çaldıran savaşında öldürülen komutanı Mehmed Han"ın yerine onun kardeşi Karahan"ı tekrar Anadolu"ya gönderdi. Bu komutan Diyarbakır ve çevresini kuşatma altına aldı.[10]
Bu tehlike karşısında, bölgedeki Kürt aşiretlerinin beyleri bir araya gelerek Osmanlı"ya katılma kararı aldı. Bu talebi de "Ariza" adlı bir metinde anlattılar. "Ariza"yı Kürt beylerini temsilen Sultan"a götüren kişi İdris-i Bitlisî"den başkası değildi. İdris, ayrıca, kendisinin Farsça kaleme aldığı İstimaletname"de "Bilad-ı Ekrad" yani "Kürt beldeleri" hakkında bilgiler verdi. Yavuz Sultan Selim, kendisine başvuran Kürtlerin isteğini geri çevirmedi ve bu "bendeleri" Safavi tehdidinden kurtarmaya karar verdi. Yavuz"un emriyle, Konya Beylerbeyi Hüsrev Paşa, İdris-i Bitlisi"nin manevi desteğiyle 10 bin kişilik bir gönüllü ordusu topladı ve Diyarbakır"ı Safavilerden kurtardı. Safavi kumandanı Karahan, Mardin"e kaçtı. Osmanlı ordusu, Mardin üzerine yürüdü sonuçta bu kenti de aldı.[11]
Bu tarihten itibaren, Diyarbakır ve Mardin Osmanlı topraklarına dahil edildiği gibi, İdris"in Yavuz Selim adına bölgenin Kürt-Türk beyleriyle anlaşması sayesinde Bitlis, Urmiye, İtak, İmadiye, Cizre, Eğil, Hizran, Garzan, Palu, Siirt, Hısn-ı Keyfa (Hasankeyf), Meyyafarikin ve Cezire-i İbn Ömer gibi toplam 25 mıntıka barışçı yollarla Osmanlı idaresine bağlandı. Bu üstün başarılarından dolayı Yavuz Selim, İdris-i Bitlisî"yi ödüllendirdi. Kendisine bir ferman göndererek Diyarbakır bölgesini ona "temlik" olarak verdi. Ayrıca merkezi Diyarbakır olan ve Yavuz Selim"in 1516 yılında yeni kurduğu "Arab Kazaskerliği" kendisine bahşedildi. Böylece İdris-i Bitlisi Osmanlıların en büyük siyasi rütbelerinden biri olan kazaskerlik rütbesiyle taltif edilmiş oldu.[12]
Osmanlılar, burada farklı bir idari yapı tesis ettiler. Devlet kendi sancak teşkilatını kurmakla beraber, aşiretleri özel bir idareye tabi tutmuştur. Buradaki sekiz Kürt aşiret beyi, ırsi olarak kendi kabileleri üzerinde ve bölgede sancak beyi olarak tayin edilmiştir. Daha küçük olanlar ise zeametstatüsünde sayılmıştır. Bu sancaklarda beylerin kabile ve toprak üzerindeki hakları babadan oğula devredildiğinden bunlara yurtluk ve ocaklık denmekteydi. Öte yandan buradaki beş Kürt kabilesi de hükümet adı altında örgütlenmişlerdir. Bütün bu kabile beyleri, savaş zamanlarında, Diyarbakır beylerbeyinin emri altında asker göndermekle mükelleftiler; öte yandan vergilerden muaf tutulmaktaydılar.[13]
Kurulan "Diyarbekir Vilayeti" bünyesinde 11 sancak Türk idarecilerine, 8 sancak yerli (Kürt) beylere verildi. Osmanlı"nın idari sisteminde en büyük birim "vilayet" idi. Tek bir Diyarbekir vilayeti tüm Güneydoğu Anadolu"yu içine alıyordu. Vilayetin altında livalar, onun da altında sancaklar vardı. 1520 yılındaki bir Osmanlı belgesinde, "Vilayet-i Diyarbekir" başlığı altında 9 liva, bunların da altında 28 "Ekrad sancağı" (Kürt sancağı) sayılıyordu. 1526 yılına ait bir belgede ise, "Diyarbekir Vilayeti Livaları" başlığı altında önce 10 Osmanlı sancağı, sonra da Vilayet-i Kürdistan başlığı altında "Ekrad sancakları" denilen 17 sancak sayılmıştı.[14]
Belgeleri yorumlayan tarih profesörü Ahmet Akgündüz, Diyarbekir vilayeti içindeki sancakların 35"i geçtiğini; bunların 16"sının tımar düzenine tâbi klasik Osmanlı sancakları olduğunu; kalanların ise "yurtluk-ocaklık" ve "hükümet" diye de tasnif edilen "Kürdistan vilayeti livaları" olduğunu söylüyor. Bunun anlamı, söz konusu Kürt bölgelerinin belirli bir otonomiye sahip olduklarıdır. Bu düzende Kürtler kendi hayatlarını sürdürdü. Bu durum onlara kimliklerini koruma imkânı verdiği gibi, feodal düzenin sürmesini kolaylaştıran bir hukuki düzen de getirmiş oldu.[15]
Türklerle Kürtlerin Kaynaşması
Osmanlı tarihi bakımından belirtilmesi gereken bir diğer olgu da, Kürtler ile Türklerin kaynaşmış olmalarıdır. Kürtlerin tarihi konusundaki en önemli uzmanlardan biri olan David McDowall, The Kurds adlı kitabında bu hususun altını çiziyor: "Kuşku yok ki, geç dönemde, bazı Arap ve Türkmen aşiretleri kültürel anlamda Kürtleştiler. Kürt ve Türkmen kabileleri bir arada yaşadı, bazı durumlarda birbirleri ile karıştı, bazı Türk liderler Kürtleri cezbetti veya bunun tam tersi oldu." David McDowall"a göre, aynı şekilde çok sayıda Kürt, özellikle Müslüman ordularında profesyonel asker olanlarla, Türk veya Arapların yoğun yaşadığı bölgelere göçen köylüler ve aşiretler, Kürt kimliklerini kaybetti.[16]
Kürtler için Osmanlı ordusunun ilgi çekici olduğunu dile getiren David McDowall, Kürtlerin sabit ordunun süvarileri arasında Türklerin yanında yer aldığını söylüyor. Kürtlerin en önemli katkısının, özellikle merkezden uzaktaki birliklerde olduğunu hatırlatan McDowall, 1630"ların ortalarında İran"a yapılan bir Osmanlı seferinde Hakkari ve Mahmudi Kürtlerinin ana ordunun önünde yer aldığını, Bitlis"ten gelen piyadelerin ise arka birlikleri oluşturduğunu belirtiyor.[17]
Dipnotlar
[1]http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MufitYuksel/osmanli-hanedani-ve-kurtler-1/31907
[2]http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MufitYuksel/osmanli-hanedani-ve-kurtler-1/31907
[3]http://eu.kurdistan-post.eu/tarih/7133-tgrklere-anadolu-kapdsdnd-kgrtler-mi-agtd-ayee-hgr.html
[4]http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MufitYuksel/osmanli-hanedani-ve-kurtler-1/31907
[5]http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MufitYuksel/osmanli-hanedani-ve-kurtler-1/31907
[6]http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MufitYuksel/osmanli-hanedani-ve-kurtler-1/31907
[7]http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=44493
[8]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
[9]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
[10]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
[11]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
[12]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
[13] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi
[14]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
[15]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
[16]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
[17]http://www.bilgiportal.com/zemin/yazi/1506/turkler-kurtler-ve-osmanlilar
Kürtlerin İmparatorluğa Katılmaları