top of page

Ä°brahim GülÅŸeni (1426-1534)

1426’da Azerbaycan’da doÄŸdu, iyi bir tahsil gören Ä°brâhim GülÅŸenî, Seyyid Yahyâ-yı Åžirvânî’nin halîfelerinden Ömer RûÅŸenî’den feyz aldı. Halvetî tarikatinin GülÅŸenî kolunun kurucusudur. [63]

 

Babası Emîr Muhammed, asil bir Türk âilesindendir. Çocuk yaÅŸta yetim kalan Ä°brâhim, amcası Seyyid Ali tarafından terbiye edilmeÄŸe ve ilim öÄŸretilmeye baÅŸlandı. Bilgisini daha da arttırmak için, o zamanın ilim, irfan merkezi olan Semerkand’a gitmek üzere yola çıktı. Yorucu yolculuklardan sonra Tebrîz’e geldi. Sultan Uzun Hasan’ın ona, dîvân-ı hümâyûnunda niÅŸancılık vazîfesi verdi. Böylece devlet hizmeti görmeye baÅŸladı. Fakat Ä°brâhim’in niyeti ve yaratılışı bu iÅŸe uygun deÄŸildi.Haramlardan kaçmak, ÅŸüpheli korkusuyla mübahları dahî terketmek bu iÅŸte olamıyordu. Nitekim arzusuna uygun yaÅŸayabilmek için, Seyyid Yahyâ Åžirvânî’nin halîfesi Dede Ömer RûÅŸenî’nin hizmetine girerek, talebesi oldu. Hocası, Dede Ömer RûÅŸenî’nin kendisine GülÅŸenî diye hitâb etmesi üzerine, lakabı GülÅŸenî olarak kaldı, Ä°brâhim hazretleri, GülÅŸenî diye etrâfta tanınır oldu. Kısa zamanda Ömer RuÅŸenî hazretlerinden icâzetaldı. [64]

 

O sıralarda Erdebil hânedanına mensûp SafevîlerTebrîz’i iÅŸgal ettiler. Ä°brâhim GülÅŸenî oradan hicret etmeÄŸe karar verdi. OÄŸlu Ahmed Hayâlî ile Diyarbakır’a hicret eden Ä°brâhim GülÅŸenî’ye, ÅŸehrin “hâkimi, Âmir Bey ile kardeÅŸi Kayıtmaz Bey son derece hürmet gösterdiler. Ä°zzet ve ikramlarda bulundular. Fakat orada fazla kalmayıp, yollarına devam ederek Mısır’a gittiler. [65]

 

Ä°brâhim GülÅŸenî’nin hocası Ömer RûÅŸenî hazretlerinin talebelerinden TîmûrtaÅŸ ile Åžahin efendiler de daha önce Mısır’a gelip yerleÅŸmiÅŸlerdi. Mısır halkı onlara deÄŸer veriyor, saygı ve hürmette kusur etmiyorlardı, Ä°brâhim GülÅŸenî’nin Mısır’a gelmesini halk büyük bir sevinçle karşıladı. Hükümdâr ona, bir medrese yaptırdı, Ä°brâhim GülÅŸenî oraya giderek, insanlara GülÅŸenîye yolunu anlatmaya baÅŸladı.[66]

 

Mısır’da Ä°brâhim GülÅŸenî hazretlerinin talebeleri ve sevenleri çoÄŸaldı. Nâmı, zamanın sultânı Kanunî Sultan Süleymân Hân’a eriÅŸti. Sultan Süleymân Hân, onu Ä°stanbul’a davet eyledi. Ä°stanbul’a gelen Ä°brâhim GülÅŸenî hazretlerine çok hürmet gösterdi, ikramlarda bulundu. O sıralarda Ä°brâhim GülÅŸenî yüzdört yaÅŸlarında idi. Çıkrıkçılar başındaki Atîk Ä°brâhim PaÅŸa Câmii’nde halka vaaz ve nasihat etmeye baÅŸladı. Kısa zamanda Ä°stanbulluların gönlünde taht kuran Ä°brâhim GülÅŸenî’ye, devlet erkânından ve halktan pekçok kimse talebe olmakla ÅŸereflendi. Bir müddet Ä°stanbul’da kalan Ä°brâhim GülÅŸenî hazretleri, PâdiÅŸâh’tan izin alarak tekrar Mısır’a döndü.1534 senesinde Mısır’da vefât etti.[67]

 

Ä°brâhim GülÅŸenî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin mesnevîsi tipinde, ona eÅŸ olarak, kırk gün içinde kırkbin beyitlik Farsça bir mesnevî yazdı ki, “Ma’nevî” ismini verdiÄŸi bu kitabı çok kıymetlidir.[68]

 

Sümbül Sinan (1451-1529)

Ä°smi Yûsuf bin Ali’dir. Sünbül Sinân diye ÅŸöhret buldu. Merzifon’da 1451 yılında doÄŸan Sünbül Sinân, bülûÄŸ çağına kadar Isparta’nın Borlu kasabasında ilim tahsil etti. Oradan Ä°stanbul’a geldi. Sultan Ä°kinci Bâyezîd Hân’ın da hocası olan Çelebi Halîfe[Cemal Halveti], o sırada Vezîrizam Koca Mustafa PaÅŸa’nın Yedikule’de yaptırdığı dergâhın hocalığını yapıyordu. Sünbül Sinân, Çelebi Halîfe’nin huzûruna gelip talebesi olmak istediÄŸini bildirdi.[69]

 

Çelebi Halîfe Sünbül Sinân’ı yetiÅŸtirdi ve Mısır’a gönderdi. Mısır hükümdârı Kaçmaz Sultan, Sünbül Sinân hazretlerine büyük bir hürmet gösterdi. Kendi yaptırdığı câmide, halkı irÅŸâd etme vazîfesi verdi. Sünbül Sinân, Mısır’da insanlara üç yıl kadar dînin emir ve yasaklarını öÄŸretti. Bu sırada Ä°stanbul’da bulunan hocası Çelebi Halîfe’den bir mektûp aldı. Mektûbunda, bu sene hacca gitmek üzere yola çıktığını Åžam’dan Mekke-i mükerremeye giden yol güzergâhını takib edeceÄŸini yazıyor, bu hac yolculuÄŸuna, Sünbül Sinân’ın da iÅŸtirâk etmesini arzu ediyordu. Uzun bir yolculuktan sonra Mekke-i mükerremeye vardılar. Sünbül Sinân hac vazîfesini yaparken, Ä°stanbul’dan gelen hacılarla görüÅŸtü. Onlar, Åžam’dan dokuz konak mesafede Çelebi Halîfe’nin vefât ettiÄŸini söylediler. Bir de vasıyyeti olduÄŸunu ve “Bu vasıyyeti Sünbül Sinân’a veriniz” diye emrettiÄŸini bildirdiler. Sünbül Sinân hazretleri, hocası Çelebi Halîfe Muhammed Cemâleddîn Efendi’nin vefâtına çok üzüldü. Hocasının vasıyyetinde ÅŸöyle buyurduÄŸunu gördü: 1-Kendisinin Kâ’be-i muazzamaya gidecek hacıların yolu üzerine defnedilmesini, 2-Sünbül Sinân’ın Ä°stanbul’a gidip, Koca Mustafa PaÅŸa’daki dergâhında talebelere ders vermeye baÅŸlamasını, 3-Sünbül Sinân’ın, kızı Safiye Hâtun ile evlenmesini istiyordu. Sünbül Sinân Hac vazîfesini tamamladıktan sonra, bu vasıyyeti yerine getirmek üzere Ä°stanbul’a hareket etti.[70]

 

Çelebi Halîfe’nin vefât ettiÄŸi ve Sünbül Sinân Efendi’yi yerine halîfe bıraktığı haberi Ä°stanbul’a gitmiÅŸti. Ä°stanbullular, Sünbül Sinân’ı büyük bir kalabalık hâlinde karşıladılar. Koca Mustafa PaÅŸa’daki dergâhta bulunan talebeler de, yeni hocaları Sünbül Sinân hazretlerine büyük bir hürmetle baÄŸlandılar. PâdiÅŸâhlar dahî Sünbül Sinân hazretlerinin huzûruna gelir, onun feyz ve bereketlerinden istifâdeye çalışırlardı. Sünbül Sinân, Cuma ve kıymetli gecelerde, Ä°stanbul’un büyük câmilerinde vaaz ve nasihatlerde bulunurdu. Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun en büyük ÅŸeyhülislâmlarından Ä°bni Kemal, Sünbül Sinân’a büyük bir hürmet gösterir, geldiÄŸi zaman, kendisini en üst tarafa oturturdu. [71]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​

 

 

 

 

 

 

 

 

[72]

Sünbül Sinân hazretleri, 1529 senesi Muharrem ayının ikinci Pazartesi günü, vefât edeceÄŸini anlıyarak, dostlarıyla ve talebeleriyle vedâlaÅŸtı, helâlleÅŸti. Talebeleri baÅŸucunda, Kur’ân-ı kerîmden Yâsîn-i ÅŸerîf sûresini okudular. Vefât ettiÄŸinde seksen yaşında idi. Âlimler, velîler, devlet erkânı ve binlerce Ä°stanbullu, cenâze namazını Åžeyhülislâm Ahmed Ä°bni Kemâl PaÅŸa’nın imametinde kıldılar. Åžimdi de mevcûd olan türbesine defnettiler. [73]

 

Merkez Efendi (1463-1551)

Ä°smi Mûsâ olup, Merkez Muslihuddîn lakabıyla meÅŸhûr oldu. Denizli’nin Sarhanlı köyünde, 1463 senesinde doÄŸdu. Küçük yaÅŸlarda ilim öÄŸrenmeÄŸe baÅŸladı. Kuvvetli bir zekâsı ve ilim öÄŸrenmeye aşırı bir hevesi vardı, önce kendi memleketinde, sonra Bursa’da ve Ä°stanbul’daki medreselerde tahsil yaptı. Medrese tahsiline devam ettiÄŸi sıralarda tekkelere gidip, oradaki âlimlerin sohbetlerine de katılırdı. Otuz yaşına geldiÄŸinde, medrese tahsilini bitirdi. Åžeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin hürmet ve muhabbetini kazandı. [74]

 

Merkez Efendi, Koca Mustafa PaÅŸa’da ÅŸeyhlik yapan Sünbül Sinân hazretlerinin ÅŸöhretini iÅŸitti. Fakat bazı kimselerin onun hakkında yaptıkları dedikodular sebebiyle, bir türlü gidip sohbetine katılamamıştı. Birgün rüyasında Sünbül Efendi’nin, kendi evine geldiÄŸini gördü. Sünbül Efendi’yi içeri koymamak için hanımı ile kapının arkasına pekçok eÅŸya dayadılar ve üzerine de oturdular. Fakat Sünbül Efendi kapıyı zorlayınca, kapı arkasına kadar açıldı ve arkasındakiler yere yuvarlandılar. Bu sırada uyanan Merkez Efendi, yaptığı hatâyı anladı ve sabahleyin Sünbül Sinân hazretlerinin huzûruna gitmeye karar verdi. Sabahleyin Sünbül Sinân’ın câmiine gidip vaaz ettiÄŸi kürsînin arkasına o görmeden oturdu. Sünbül Sinân, vaaz esnasında Tâhâ sûresinin bazı âyet-i kerîmelerini tefsîre baÅŸladı. Tefsîrden sonra; “Ey cemâat! Bu tefsîrimi siz anladınız. Hattâ Merkez Efendi de anladı” buyurdu. Sonra aynı âyet-i kerîmeleri daha yüksek manâlar vererek tefsîr ettikten sonra tekrar, “Ey cemâat’ Bu tefsîrimi siz anlamadınız, Merkez Efendi de anlamadı” buyurdu. Merkez Efendi, hakîkaten bu anlatılanlardan birÅŸey anlamamıştı. Sünbül Sinân hazretleri, o gün Tâhâ sûresini yedi türlü tefsîr etti.[75]

 

Vaaz bitti, namaz kılındı, herkes camiden çıktı. Sâdece Sünbül Efendi kalınca, Merkez Efendi onun huzûruna varıp elini öptükten sonra af diledi. Sünbül Efendi de: “Ey Muslihuddîn Mûsâ Efendi! Biz seni genç ve kuvvetli bir kimse sanırdık. MeÄŸer sen de hanımın da çok yaÅŸlanmışsınız. AkÅŸam bizi kapıdan içeri sokmamak için gösterdiÄŸiniz gayrete ne dersiniz?” buyurunca, talebeliÄŸe kabûl edilmesi için istekte bulundu. Sünbül Efendi, onu kabul ettiÄŸini, dergâhta hizmete baÅŸlamasını söyledikten sonra; “Artık Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları hakkında ma’rifet sahibi olmak zamanıdır” buyurdu. [76]

 

Hocasının kendisine icâzet verdiÄŸi sıralarda, Aksaray’da Kovacı Dede dergâhına hoca olarak tayin edildi. Kısa sürede, dergâh talebelerle dolup taÅŸtı. Merkez Efendi’nin nâmı her tarafa yayıldı. Sünbül Efendi, çok sevdiÄŸi kızı Rahime Hâtun’u, yine çok sevdiÄŸi talebesi Merkez Efendi’ye nikâh etti. [77]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[78]

Merkez Efendi’ye Kanunî Sultan Süleymân Hân, Topkapı surlarının dışında yaptırdığı tekkede vazîfe verdi. Orada talebe yetiÅŸtiren Merkez Efendi, Kanunî Sultan Süleymân Hân’ın annesinin isteÄŸi ve Sünbül Efendi’nin tenbîhi üzerine Manisa’ya gitti. Vâlide Sultan’ın Manisa’da yaptırdığı imâretin yanındaki dergâhta hocalık yaptı. Tıp bilgisi kuvvetli olan Merkez Efendi, Manisa’da bulunduÄŸu sırada kırkbir çeÅŸit baharattan meydana gelen bir macun yaptı. Bu macunu hastalar yiyerek ÅŸifâ bulurdu, ilkbaharda yetiÅŸen çiçeklerden de istifâde edilerek yapılan bu macunu almak için, çevre kasabalardan gelirlerdi. Mesîr macunu diye ÅŸöhret bulan bu macun, ÅŸimdi dahî yapılmaktadır. [79]

Sünbül Efendi 1529’da vefât edince, onun Koca Mustafa PaÅŸa’daki tekkesine geçti. Senelerce o dergâhta talebelere ders vererek, onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirdi. Zaman zaman Ä°stanbul’un çeÅŸitli câmilerinde halka vaaz ve nasihatlerde bulundu. Onun vaazında câmiler dolar taÅŸar, oturulacak yer kalmazdı.[80]

 

1551 senesinde günü, talebelerine son vasıyyetini yaptıktan sonra, kelime-i ÅŸehâdet getirerek vefât etti. Cuma günü Fâtih Câmiinde, misli görülmemiÅŸ bir kalabalık toplandı. Ebussuud Efendi cenâze namazını kıldırdı. [81]

 

Sofyalı Bali Efendi (?-1558)

Bugün Yunanistan sınırları dâhilinde olan Selanik yakınlarındaki Ustarumca kasabasında doÄŸdu. Sofya’ya yerleÅŸti. Küçük yaÅŸta ilim öÄŸrenmeye baÅŸlayan Sofyalı Bâlî Efendi, kısa zamanda aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Bu arada, nefsinin tezkiyesi ile meÅŸgûl oldu. Tek başına kalıp, herkesten uzak durdu.[82]

 

Ä°stanbul’a gitti. Tavukpazarı yakınlarında, Kâsım Çelebi’nin hizmetine girdi. Kâsım Çelebi, Cemâl Halvetî’nin talebesi idi. Kendisine icâzet verilip, bugün Bulgaristan sınırları dâhilinde olan Sofya’ya gönderildi. Zamanın pâdiÅŸâhı Kanunî Sultan Süleymân Hân’ın bazı seferlerine katıldı. Pekçok kerâmetleri görüldü. Birçok talebe yetiÅŸtirip, çeÅŸitli bölgelere gönderdi. Rumeli’nin müslümanlaÅŸması için çalıştı. Onbinden fazla talebesi arasında, en meÅŸhûr iki halîfesi; Kurd Efendi ve Nûreddîn-zâde Muslihuddîn efendilerdi. [83]

 

“Füsûs-ül-hikem” ÅŸerhini, “Füsûs-ül-hikem” kitabının müellifi olan Muhyiddîn Arabî hazretlerinin ma’nevî iÅŸâretiyle yazdı. Sofyalı Bâlî Efendi, yetiÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu kıymetli talebeleri yanında, pek faydalı eserler de yazdı. “Usûl-i fakr” nâmıyla ma’rûf “Etvâreste”, “Risâle-i kaza ve kader”, “Mecmûât-ün-nesâyıh”, “Manzûme-i varidat”, “Åžerh-i hadîs-i kudsî-i Kuntu kenzen” ve “Åžerh-i Füsûs-ül-hikem” gibi kitaplar, onun eserleri arasındadır. Bâlî Efendi, pek güzel ÅŸiirler de yazardı. “Manzûme-i varidat” adlı eseri, ÅŸiirlerinden meydana gelmiÅŸtir.[84]

1553 yılında Sofya’da vefât eden Sofyalı Bâlî Efendi’nin Selâhiyye semtindeki kabri kazılırken, bir küp altın çıkarıldı. Çıkan altınlar kadıya teslim edildi. Kanunî Sultan Süleymân Hân’a durum arz edildi. Mezarından çıkan altınlarla kabri üzerinde bir dergâh ve câmi yapılmasını emretti. Çok güzel bir dergâh, zarif bir câmi inÅŸâ edildi.[85]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​

​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[86]

Şeyh Şaban-ı Veli (?-1568)

Halvetiyyye Tarikatı’nın dört önemli kolundan biri olan Cemaliyye’nin ÅŸubelerinden Åžabaniyye’nin piridir.[87]Kastamonu vilâyetinin TaÅŸköprü kazasında doÄŸdu. Küçük yaÅŸlarda Ä°stanbul’a giderek; tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerini öÄŸrendi. Zâhirî ilimlerde yetiÅŸmiÅŸ bir âlim olarak Kastamonu’ya dönerken, Bolu’da Hayreddîn-i Tokâdî hazretlerine uÄŸradı. Tasavvufda üstâd olan Hayreddîn-i Tokâdî, Halvetî yolunun büyüklerinden idi. Hayreddîn-i Tokâdî, kendisini ziyâret eden bu kabiliyetli talebeyi bir müddet memleketine göndermiyerek yanında bıraktı. Hocasının 1535’de vefâtından sonra halîfesi oldu. [88]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​

​

 

 

 

 

 

 

[89]

Åžabân-ı Velî, Kastamonu’ya giderek, halkı irÅŸâda, yetiÅŸtirmeye baÅŸladı. 1568’da vefât edince, Kastamonu’nun Hisâraltı civarındaki türbesine defn edildi. [90]Birçok kiÅŸiye hilafet vermiÅŸ ve tarikatı, HalvetiliÄŸin Åžabaniyye kolu olarak, Osmanlı toprağının bi çok yerine yayılmıştır. 360 kiÅŸiye hilafet verdiÄŸini söylediÄŸi nakledilir.[91]

 

Hüsameddin UÅŸÅŸaki (1475-1594)

UÅŸâkîlik tarikatının kurucusu. Ä°smi Hasan olup, lakabı Hüsâmeddîn’dir. 1475 senesinde Buhârâ’da doÄŸdu. Soyu Hazreti Hüseyin’e ulaşır. Anadolu’ya gelip, UÅŸak’ta yerleÅŸtiÄŸi için “UÅŸâkî” denildi. [92]

 

Babasının vefâtı üzerine ticâretle meÅŸgûl olmaya baÅŸladı. Üzüntü içinde uyuduÄŸu bir gece, rüyasında ona ÅŸöyle denildi: “BoÅŸ yere ticâretin zahmetini çekmek, hakîkat ehli için zarar ve ziyandır. Seyyid Ahmed-i Semerkandî hazretlerine varıp teslim ol.” Babasından mîrâs kalan bütün mallarını, servetini ve kurulu ticâret düzenini kardeÅŸi Mahmûd Çelebi’ye bağışlayıp, kalbinden dünyâ sevgisini uzaklaÅŸtırdı. Durmadan içini yakan aÅŸk ateÅŸinin tesiri ile yaya olarak Buhârâ’dan ayrılıp yola çıktı. Aylarca süren zahmetli ve meÅŸakkatli yolculuklardan sonra, Erzincan vilâyetine geldi. O sırada Erzincan’da bulunan Seyyid Ahmed-i Semerkandî hazretleri ile karşılaşıp ona baÄŸlanarak, sâdık bir talebesi oldu. Seyyid Emîr Semerkandî hazretleri, kısa zamanda evliyâlık makamına yükselen Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî’ye, aldığı hilâfetnâme verdi. Sonra Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî, memûr edildiÄŸi UÅŸak ÅŸehrine giderek yerleÅŸti.Hocası Seyyid Ahmed-i Semerkandî’nin âhırete irtihâlinden sonra, onun yerine geçti ve talebe yetiÅŸtirmeye baÅŸladı. Kısa zamanda ismi güneÅŸ gibi parlamaya ve ÅŸöhreti çok uzaklara yayılmaya baÅŸladı.[93]

 

O sırada devrin pâdiÅŸâhı, Sultan Ä°kinci Selim Hân idi. PâdiÅŸâhın iki oÄŸlundan biri olan Åžehzâde Murâd, Manisa’da vâli idi. Åžehzâde Murâd, Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî hazretlerine, kendisinin sultan olup olmıyacağını anlamak üzere, bir mektûpla hizmetçisini UÅŸak’a gönderdi. UÅŸak’a varan haberci, doÄŸruca Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî’ye giderek, huzûra kabûl edilmesini rica etti. Huzûra kabûl edilen haberci, daha mektûbu Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî hazretlerine vermeden ve ziyâreti hakkında birÅŸey söylemeden, UÅŸâkî hazretleri ona; “Git’ Åžehzâdeye söyle. Hemen Ä°stanbul’a hareket etsin. Filan gün saltanat tahtına oturacaktır” dedi. Haberci, hemen Manisa’ya dönerek müjdeyi Åžehzâde’ye bildirdi. Åžehzâde Murâd, vakit geçirmeden Ä°stanbul’a hareket etti. Balıkesir’e geldiÄŸinde, Vezîr-i azam Sokullu Mehmed PaÅŸa’nın gönderdiÄŸi elçilerle karşılaÅŸtı. Elçiler, Sadr-ı a’zamın mektûbunu Åžehzâde’ye verdiler. Mektûbu okuyan Åžehzâde, bu mektûptan babası Sultan Ä°kinci Selîm’in vefât ettiÄŸini, Sadr-ı a’zamın ölüm haberini halktan sakladığını ve kendisini tahta çıkarmak üzere davet ettiÄŸini öÄŸrendi. Ä°stanbul’a giderek, Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî’nin haber verdiÄŸi zamanda, Sultan Üçüncü Murâd Hân nâmıyla tahta geçti.[94]

 

 

 

 

 

 

 

 

​

​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[95]

Bu hâdiseden sonra, Sultan Murâd Hân’ın Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî hazretlerine karşı sevgisi ve hürmeti çoÄŸaldı ve onu Ä°stanbul’a davet etti. Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî, UÅŸak’tan ayrılıp, Ä°stanbul’a geldiÄŸinde; PâdiÅŸâh, erkânı ve büyük bir halk topluluÄŸu tarafından hürmet ve tazim ile karşılandı. Aksaray civarında oturması için Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî’ye bir ev tahsis edildi, KâsımpaÅŸa civarında Hüsâmeddîn-i UÅŸâkî’nin adına bir dergâh inÅŸâ edildi. Hasan UÅŸâkî burada uzun zaman kalarak, çok talebe yetiÅŸtirdi. Sohbetlerinde çok kimseler kemâle geldi. Hilâfet verdiÄŸi talebelerini Anadolu’nun çeÅŸitli yerlerine gönderdi. [96]

 

Hasan UÅŸâkî Ä°stanbul’a geldiÄŸi zaman, evliyânın büyüklerinden Ümmî Sinân hazretleriyle görüÅŸtü. Ümmî Sinân ona Halvetîlik tarikatında hilâfet verdi. Åžeyh Ahmed-i Semerkandî ise, ona “Kübreviyye” ve “Nûr-i Bahriyye” yolunun hilâfetini vermiÅŸti. Hüsameddîn UÅŸâkî de bu yolları birleÅŸtirerek, UÅŸâkîlik tarikatını kurdu. [97]

 

Ä°nsanların kalabalığından rahatsız olan Hüsameddîn UÅŸâkî, PâdiÅŸâh’tan hacca gitmek ve Resûlullah ziyâret etmek için izin istedi. Hac farizasını yerine getirip geri dönerken, Konya’da rahatsızlandı ve orada vefât etti. Cenâze namazı Konya’da kılındı. Vasıyyeti üzerine Ä°stanbul’a götürülmek üzere yola çıkarıldı. Mübârek bedeni, hiç kokmadan Ä°stanbul’a getirildi ÅŸimdiki kabrinin bulunduÄŸu yere defnedildi. [98]

 

Bir zelzele yüzünden Hüsâmeddîn UÅŸâkî’nin türbe ve dergâhı harâb olmuÅŸ ve çökmüÅŸtü. Kabir, sokak zemininden çok aÅŸağı kaymıştı. YaÄŸmur suları kabre doluyordu. Zamanın PâdiÅŸâhı Sultan Ä°kinci Abdülhamîd Hân bir gece rüyasında onu gördü. UÅŸakî hazretleri sultâna; “Kabrimdeki mahzuru izâle ediniz” dedi. Sultan uyanınca, hemen yakını Hacı Ali PaÅŸa’yı huzûruna çağırıp, rüyasını ona anlattı. Sultan Abdülhamîd Hân, dergâhın yerini bilmiyordu. Hacı Ali PaÅŸa’ya dergâhın ve türbenin yerini bulmasını söyledi. Hacı Ali PaÅŸa, KâsımpaÅŸa’da dergâhın ve türbenin yerini araÅŸtırarak, buldu. Dergâhın zelzeleden ve su baskınından sonra yıkık ve dökük bir hâlde olduÄŸunu sultâna bildirdi. Sultânın emri ile dergâh türbe yeniden yaptırılarak ÅŸimdiki hâline getirildi. [99]

 

Yahya Efendi (1494-1569)

Ä°smi Yahyâ nisbeti BeÅŸiktâÅŸî olup, aslen Amasyalıdır. 1494 senesinde Trabzon’da doÄŸdu. Babası Åžamlı Ömer Efendi, uzun müddet Trabzon’da kadılık yaptı. Yahyâ Efendi orada dünyâya geldi. Kanunî Sultan Süleymân da, Trabzon’da aynı sene aynı haftada doÄŸdu. Kanunî ile sütkardeÅŸi oldular. Kanunî, Yahyâ Efendi’ye “AÄŸabey” derdi. Kanunî Sultan Süleymân, Sultan olunca, ona çok yakın alâka gösterdi.[100]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​

​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[101]

Ä°lk tahsilini, babasından ve orada bulunan baÅŸka âlim zâtlardan yapan Yahyâ Efendi, ilimdeki kemâlâtını arttırmak maksadıyla, hilâfet merkezi olan Ä°stanbul’a geldi. Zenbilli ÅŸöhretiyle meÅŸhûr, Müftiy-ül-en’âm Ali Cemâlî Efendi’nin sohbetlerine kavuÅŸtu. Vefâtına kadar sohbetlerine devam etti. 1553 senesinde, Sahn-ı semân medreselerinden birinde müderris oldu. Ä°ki sene sonra da emekli oldu. EmekliliÄŸinden sonra inzivâyı (yalnız kalıp, hep ibâdet ve tâat ile meÅŸgûl olmayı) tercih etti. BeÅŸiktaÅŸ’ta satın aldığı deniz kenarında bulunan bahçesinde, bir ev ve mescid yaptırdı. [102]

 

Askerî ve mülkî erkân, ahâlinin ileri gelenleri, çevredeki ve uzak yerlerdeki insanlar, tüccârlar ve bilhassa gemiciler Yahyâ Efendi’yi ziyâret ederler, hediye ve adak gönderirler, hacetleri için duâ isterlerdi. Yahyâ Efendi, yanına gelen her ziyâretçiye, çeÅŸit çeÅŸit yemekler, ÅŸerbetler ve meyveler ikram eder, geleni boÅŸ çevirmezdi. Ä°yilik, ikram ve ihsânları pekçok idi. Bazen ÅŸehrin ileri gelen zâtlarını, ilim sahiplerini da’vet eder, çeÅŸit çeÅŸit ikramlarda bulunurdu. Ba’zan da fakirlere, yoksullara ziyâfet çeker, gönüllerini alırdı. Bahçesinde bulunan meyvelerden Kanunî Sultan Süleymân Hân’a takdîm ve hediye eder, Sultan da ona, maddî yardımda bulunurdu. [103]

 

BeÅŸiktâÅŸî Müderris Yahyâ Efendi, ömrünün sonuna kadar BeÅŸiktaÅŸ’taki yerinde, ibâdet ve mücâhede ile vakit geçirdi. 1569 senesi Zilhicce ayında, kurban bayramı gecesi vefât etti. Vefâtında seksen yaşına yaklaÅŸmış idi. Kurban bayramı günü, Süleymâniye Câmii’nde, bayram namazından sonra cenâze namazı kılındı. Cenâze namazını Åžeyhülislâm Ebussuud Efendi kıldırdı. Bahçesi yakınında bulunan ve daha önceden hazırladığı kabrine defn olundu. Cenâzesinde vezirler, âlimler, zenginler ve fakirlerden müteÅŸekkil çok kalabalık bir cemâat hazır bulundu. Kabri üzerine Ä°kinci Selim Hân tarafından türbe yaptırıldı. Daha sonra gelen Osmanlı sultanları, Yahyâ Efendi’nin türbesinin, câmi ve zaviyesinin ve diÄŸer külliyâtının bakım ve ta’mirini büyük bir hassasiyetle ve aksatmadan yapmışlardır.[104]

 

Rivâyet edilir ki, Yahyâ Efendi’nin, Apostol isminde hıristiyan bir komÅŸusu vardı. Birgün bu Apostol, denizde fırtınaya tutuldu. Kendisi hıristiyan olduÄŸu hâlde, Yahyâ Efendi’nin hürmetine duâ ederek kurtuldu. Evine gelince, Yahyâ Efendi’ye hediye götürmek istedi. Kendi âdetlerince, mühim ve kıymetli hediye sayılan yıllanmış ÅŸarap alarak Yahyâ Efendi’nin dergâhına gitmek için yola çıktı. GetirdiÄŸi ÅŸarap, dergâhın yokuÅŸunda, daha oraya, varmadan nar suyu hâline döndü. Bu apaçık kerâmetleri gören Apostol, müslüman olmakla ÅŸereflenip, Ali ismini aldı. Arsasını Yahyâ Efendi’ye hediye etti ve kendisi de onun talebeleri arasına katıldı. Bu Zât, Yahyâ Efendi ile aynı türbede, onun kabrinin ayakucunda yatmaktadır. [105]

 

Yahyâ BeÅŸiktâÅŸî hazretlerinin ÅŸairliÄŸi de kuvvetli idi. “Müderris” mahlasıyla tasavvufî ÅŸiirleri ve müretteb dîvânı vardır. 1569 senesinde Ä°stanbul’da vefât etti. Kabri, BeÅŸiktaÅŸ ile Ortaköy arasında yaptırdığı ve kendi adıyla anılan câminin yanındadır.[106]

 

Üftade (1490-1581)

1490 senesinde Bursa’da doÄŸdu. Ä°smi Muhammed olup, babası Manyaslı Mehmed Efendi’dir. Üftâde lakabıyla meÅŸhûr oldu. Mehmed Efendi, daha küçük yaÅŸta bulunan oÄŸlu Muhammed Üftâde’yi, ipek satan bir tüccârın yanına çalışmaya verdi. Muhammed Üftâde, orada çalışmaya baÅŸladı. Fakat bir hafta içinde, ustası ve babası vefât edince, çocuk yaÅŸta ailesinin geçim yükünü omuzuna aldı. Hem annesinin ve kardeÅŸlerinin kimseye muhtaç olmadan geçinmelerini saÄŸlıyor, hem de boÅŸ zamanlarında Bursa’daki medreselere gidip gelerek, zâhirî ilimleri öÄŸrenmeye gayret ediyordu. Seneler sonra, zâhirî ilimleri öÄŸrenerek, Bursa Ulu Câmii’nde müezzinlik yapmaya baÅŸladı. [107]

 

Birgün rüyada Seyyid Emîr Buhârî hazretlerini gördü. “Bizim câmide vaaz ve nasihat eyle” emri üzerine, sabahleyin Emîr Buhârî Câmii’nde vaaz ve nasihate baÅŸladı. Uzun boylu, müÅŸfik bakışlı, devamlı tebessüm hâlinde olan bir zâttı. Herkese yardım ettiÄŸi için, Bursalılar onu çok severdi. [108]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[109]

Vakitlerini hep ibâdet yaparak geçiren Muhammed Üftâde, tasavvuf büyüklerinin yolunda bulunmayı arzu ettiÄŸinden, bir velînin yanında yetiÅŸmeyi çok isterdi. Bu sebeple, böyle bir velîyi hep arar durur idi. Birgün Karacabeyli Hızır Dede isminde bir velînin Bursa’ya geldiÄŸini ve Ulu Câmi’nin yanında ikâmet ettiÄŸini öÄŸrendi. Onun huzûruna varıp, talebesi olmak istediÄŸini bildirdi. O da kabûl ederek, Muhammed Üftâde’yi yetiÅŸtirmeÄŸe baÅŸladı. Hızır Dede’nin terbiyesinde sekiz yıl canla baÅŸla çalıştı. Onun vefâtından sonra da Åžeyh-i ekber Muhyiddîn-i Arapî hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde ederek kalb gözü açıldı, kemâle gelip olgunlaÅŸtı. Lüzumsuz hiç konuÅŸmazdı. KonuÅŸtuÄŸu zaman da hikmetler saçar, dinleyenlerin herbiri, kabiliyeti kadar istifâde ederdi. Onun bu konuÅŸmalarını talebesi Azîz Mahmûd Hüdâyî “Vâkı’ât” adlı eserinde topladı. Muhammed Üftâde, hocasından sonra talebeleri yetiÅŸtirmek üzere dergâhta ders vermeÄŸe baÅŸladı. [110]

 

Üftâde, dergâhta talebelere ders verdiÄŸi zamanda, bir gece rüyasında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi gördü. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmi buyurdu ki: “Talebelere bizim Mesnevî’den de okutunuz!” O da; “Farsçayı bilemiyorum” deyince, Mevlânâ hazretleri; “Sen baÅŸla bir kerre, Allahü teâlâ yardım eder” buyurdu. Ertesi sabah, hiç Fârisî bilmediÄŸi hâlde, kırk yıldır Farsça tahsili görmüÅŸ gibi Mesnevî’den vaaz ve nasihat vermeÄŸe baÅŸladı. [111]

 

Muhammed Üftâde hazretleri, 1581 senesinde Bursa’da hastalandı. Talebelerini başına toplayıp, onlara son nasîhatlarını yaptıktan sonra, Kelime-i ÅŸehâdet getirerek vefât etti. SaÄŸlığında kendi yaptırdığı câminin bahçesine defn edildi.[112]En ünlü halifesi Aziz Mahmud Hüdai’dir.

 

Åžemseddin Sivasi (Kara Åžems) (1519-1597)

Halvetiyye yolunun kolu olan Åžemsiyye (Sivâsîyye) nin kurucusudur. Babasının ismi Ebü'l-Berekât Muhammed'dir. Asıl ismi Ahmed, künyesi Ebü's-Senâ, lakabı Åžemseddîn'dir. Kara Åžems diye ÅŸöhret bulmuÅŸtur. 1519 senesinde Tokat'ın Zile ilçesinde doÄŸdu. [113]

 

O beldenin âlimlerinden sarf ve nahiv ile diÄŸer ilimleri tahsîl etti. Tokat'ta aklî ve naklî ilimleri tahsîl edip yükseldikten sonra, Ä°stanbul'a gelip, Sahn-ı semân medreselerinden birinde müderris olarak vazifelendirildi. Bir müddet ilim öÄŸretip talebe yetiÅŸtirmekle meÅŸgûl oldu.[114]

 

Bir gün zamânın kazaskerlerini ziyârete gitmiÅŸti. Müderrislere ve kâdılara karşı kazaskerin tutumunu ve onların makam için düÅŸtükleri hâlleri beÄŸenmedi. Çıktıktan sonra Fâtih Câmiine gitti. Ä°ki rekât namaz kılıp, huzurlu bir kalb ile Allahü teâlâya; "Yâ Rabbî! Bunların içinden beni kurtarıp, tasavvuf ehlinin yoluna dâhil eyle." diye duâ etti. Kısa bir müddet sonra hacca gitti. Hac ibâdetini yerine getirip Peygamber efendimizin mübârek kabrini ziyâret ettikten sonra, doÄŸum yeri olan Zile'ye döndü. Bu sırada Amasyalı Åžeyh Muslihuddîn Efendinin dergâhına gidip, onun sohbetiyle ÅŸereflendi ve ona talebe oldu. Hocası Amasyalı, Muslihuddîn Efendinin vefâtından sonra, mübârek, velî bir zât bulup, talebe olmak istedi. Tokat'taki zâhid ve muttakî, yüz yaÅŸ civarında bulunan Åžeyh Mustafa Kirbâsî adında bir zâta gidip, talebe olmak istedi. O zât; "Sen gençsin, ben ise ihtiyar ve hastalıklıyım. Riyâzete (nefsin istemediklerini yapmak) kuvvetim yoktur. Seni terbiye ile meÅŸgûl olamam." dedi. Kara Åžems; "O zaman benim hâlim ne olacak? Beni buraya terbiye etmeniz ve yetiÅŸtirmeniz için geldim." deyince; "Sen bu iÅŸte hâlis ve sâdık mısın?" diye sordu. Kara Åžems; "Evet." cevâbını verince, başını önüne eÄŸip, bir müddet bu halde kaldıktan sonra başını kaldırıp; "Altı aya kadar Allahü teâlâ, ya seni kâmil bir rehberin huzûruna gönderir veya böyle bir zâtı seni terbiye için gönderir." dedi ve Kara Åžems'e hayır duâda bulundu.[115]

 

Kara Åžems bundan sonra, tekrar Zile'ye dönüp, ilim öÄŸretmekle meÅŸgûl oldu. Tokat'a, meÅŸhûr nahiv âlimi Åžemseddîn Efendiyi ziyârete gitti. Åžemseddîn Efendi onu görünce; "Ben de senin gelmeni arzuluyordum. Çünkü sen akıllı, anlayışı ve kavrayışı iyi birisin. Memleketimize Åžirvan'dan velî bir zât geldi. Bizlere vâz ve nasîhat ediyor. Anlattıkları okuyarak öÄŸrenilecek akıl ve zekâ ile söylenilecek ÅŸeyler deÄŸil. KonuÅŸtukları Allahü teâlânın ihsânı olan bilgiler. Hadi onun yanına gidelim." dedi. Birlikte kalkıp gittiler. Böylece Abdülmecîd-i Åžirvânî'nin sohbetine ve mübârek ellerini öpme ÅŸerefine kavuÅŸtu. Abdülmecîd Åžirvânî sohbetinin sonuna doÄŸru; "Ey Kara Åžems! Benim, Allahü teâlânın emri ve sevgili Peygamber efendimizin iÅŸâretiyle kendi memleketimi, âilemi ve sevenlerimi terk edip, daÄŸ ve beldeleri aşıp gelmem, sadece seni irÅŸâd ve terbiye içindir." buyurdu. Kara Åžems bu ânı ÅŸöyle anlatır: "Abdülmecîd Åžirvânî'nin bu sözünü duyunca, Åžeyh Mustafa Kirbâsî'nin daha önce verdiÄŸi müjdeyi hatırladım, hesab ettim, tam altı ay geçmiÅŸti." [116]

 

Åžemseddîn Sivâsî, Abdülmecîd Åžirvânî'den kısa zamanda feyz alıp, tasavvufun yüksek derecelerine kavuÅŸtu. Åžöhreti her tarafta duyuldu. Devrin Sivas vâlisi Hasan PaÅŸa, kendisini Sivas'a dâvet edip, yaptırdığı dergâha yerleÅŸtirdi. Aynı zamanda yaptırdığı câminin imâmlığı da kendisine verildi. [117]

 

Hayâtının sonuna doÄŸru, Sultan Üçüncü Mehmed Hanla birlikte EÄŸri Seferine katıldı. EÄŸri Seferiyle ilgili olarak talebelerinden Receb Efendi ÅŸöyle nakleder: "Åžemseddîn Sivâsî bir gün bu fakîri odalarına çağırıp; "Din düÅŸmanlarının (hıristiyanların), sınırlardaki müslümanlara baskı ve zulümleri haddinden fazla olmuÅŸ, tahammül edilemez hâle gelmiÅŸtir. Ä°çimde onlara karşı sefere gitme arzusu belirdi." buyurdu. Bu sözü üzerine, ihtiyâr olduklarını zayıf bünyelerinin sefere çıkmaya engel olacağını ve bu husûsa dâir pâdiÅŸâhtan da herhangi bir haber gelmediÄŸini söyledim. Bunun üzerine; "Bize iÅŸâret ve tenbih olundu ki: "Sefer hazırlıklarını tamamla! Fetih ve zafer senin için mukarrerdir." buyurdu.[118]

 

Çok geçmeden Üçüncü Mehmed Han, Osmanlı pâdiÅŸâhı oldu. Bütün sefer hazırlıkları tamam olunca, mübârek bir günde her türlü erzak ve mühimmat hayvanlara yüklendi. Bütün ÅŸehir ahâlisi Åžeyh Åžemseddîn Sivâsî'yi uÄŸurlamak üzere toplandı. Beklerken bir kapıcıbaşı acele ile gelip, pâdiÅŸâhtan EÄŸri Seferine katılmak üzere dâvet geldiÄŸini belirten fermânı okudu. Bunun üzerine Åžeyh Åžemseddîn hazretleri: "Ä°ÅŸittik ve itâat ettik. Zâten biz iki senedir hazırlıklıydık. Bismillah, hemen gidelim." diye el kaldırıp duâ buyurdu. Uzun yolculuktan sonra Üsküdar'a geldiler. Henüz genç olan, Azîz Mahmûd Hüdâyî onu karşılayıp, ellerini öptü. [119]

 

Üsküdar'da üç gün kaldıktan sonra, dördüncü gün, pâdiÅŸâh tarafından gönderilen bir kadırga ile Ä°stanbul'a geçip, Ayasofya yakınında bir yere yerleÅŸtirildi. Daha sonra Sinan PaÅŸa köÅŸküne, pâdiÅŸâh Sultan Üçüncü Mehmed Han tarafından dâvet edildi. Uzun müddet sohbette bulundular. Bu sohbette Åžeyhülislâm Sâdeddîn Efendi de hazır bulundu. Sohbet esnâsında pâdiÅŸâh, Åžemseddîn Sivâsî'ye; "Tarafımızdan sizi sefere dâvet etmek üzere gönderilen kapıcıbaşımız sizi yola çıkmak üzere hazır bulmuÅŸ. Hazırlıklı olduÄŸunuza göre, bu iÅŸin sonununda ne olacağını bilirsiniz. O hâlde bizi müjde iÅŸâretinizle sevindirip, netîceden haber vermenizi isteriz." dedi. Bunun üzerine Åžemseddîn Sivasî; "Hadîs-i ÅŸerîfte; "Amellerin en fazîletlisi, müminleri sevindirmektir." buyruldu. Mâlûmunuz ola ki EÄŸri Zaferi biraz zahmet çektikten sonra müyesser olacak. DüÅŸman yenik ve periÅŸân olacaktır. Hatırınızı hoÅŸ tutun." müjdesini verdi.[120]

 

Birkaç gün Ä°stanbul'da kaldıktan sonra pâdiÅŸâh ve orduyla birlikte yola çıkıp, EÄŸri Kalesi önlerine ulaÅŸtılar. Kale kolay bir ÅŸekilde fethedilip, hArap olan yerler tâmir edildi. Ancak asıl düÅŸman askerlerinin, kale yakınlarında bir baÅŸka yerde olduÄŸu öÄŸrenilince, ordugâh, düÅŸmanın karşısına nakledildi. Küffâr askerinin sayısı çoktu. Rivâyet edilir ki yedi yüz bin kiÅŸilik bir orduydu. Ä°slâm ordusuyla küffâr ordusu karşılaÅŸtı. Ä°slâm ordusunda bozgun ve firâr baÅŸgösterdi. PâdiÅŸâh Üçüncü MehmedHan, yerinden hareket etmeyip; "Ey Rabbimiz! Üzerimize bol bol sabÄ°r dök. AyaklarÄ°mÄ°za kuvvet ve sebât ver, bizi kâfirler kavmi üzerine muzaffer kÄ°l." meâlindeki Bakara sûresi iki yüz ellinci âyet-i kerîmesini okudu. PâdiÅŸâhÄ°n yanÄ°nda ÅŸeyhülislâm, kazaskerler, ÅŸeyhler ve bâzı vazifeliler hâricinde kimse kalmadı. Hazîne ve cephânelik düÅŸman tarafından zabtedildi. Bu firâr ve bozgun üzerine her ÅŸeyin bittiÄŸini zanneden pâdiÅŸâh, Åžemseddîn Sivâsî hazretlerini çağırıp; "Söylediklerinizin tersi vâki oldu." deyince, Åžemseddîn Sivâsî; "PâdiÅŸâhım söylediklerimiz doÄŸrudur. Kâfirin hezîmete uÄŸramasına yarım saat kalmıştır. Åžu anda bir kuvvet sâhibi tasarruf için ortaya çıkmak üzeredir. Bu an fethin baÅŸlangıç ânıdır. Hâtırınızı hoÅŸ tutunuz." diye cevap verdi.[121]

 

PâdiÅŸâh, ordusuyla birlikte Ä°stanbul'a döndüÄŸünde, Åžemseddîn-i Sivâsî'nin Ä°stanbul'da kalmasını ısrarla ricâ ettiyse de kabûl ettiremedi. Åžemseddîn-i Sivasî ihtiyârlığının yanında, seferin ÅŸiddetinden ve kışın aşırı soÄŸuÄŸundan hayli yorgun ve zayıf düÅŸmüÅŸtü. Hayâtının son anlarını yaÅŸadığını anladığından, rûhunu âilesinin ve sevenlerinin yanında teslim etmek istediÄŸini belirterek izin istedi. Sivas'a döndü. GeliÅŸinden kısa bir müddet sonra, amcazâdesi ve dâmâdı olan Receb Efendiyi vazifesine tâyin etti. Åžemseddîn Sivâsî vefâtlarına yakın, talebelerini odasına çağırdı. Onlarla birlikte bir saat kadar Allahü teâlânın zikri ile meÅŸgûl olduktan sonra, duâ edip, rûhunu teslim etti. SaÄŸlığındayken vasiyet ettiÄŸi gibi, MeydanCâmii’nin bahçesine defnedildi. Daha sonra kabrinin üzerine beyaz bir kubbe yaptırıldı. Hâlen ziyâretgâhtır. [122]

 

 

 

Dipnotlar

[63]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IBRAHIM_GULSENI-3344.aspx

[64]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IBRAHIM_GULSENI-3344.aspx

[65]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IBRAHIM_GULSENI-3344.aspx

[66]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IBRAHIM_GULSENI-3344.aspx

[67]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IBRAHIM_GULSENI-3344.aspx

[68]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IBRAHIM_GULSENI-3344.aspx

[69]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SUNBUL_SINAN_EFENDI-3459.aspx

[70]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SUNBUL_SINAN_EFENDI-3459.aspx

[71]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SUNBUL_SINAN_EFENDI-3459.aspx

[72]http://www.fatih.bel.tr/icerik/1149/sumbul-sinan-tekkesi/

[73]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SUNBUL_SINAN_EFENDI-3459.aspx

[74]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MERKEZ_EFENDI-3374.aspx

[75]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MERKEZ_EFENDI-3374.aspx

[76]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MERKEZ_EFENDI-3374.aspx

[77]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MERKEZ_EFENDI-3374.aspx

[78]http://merkezefendi.8m.com/

[79]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MERKEZ_EFENDI-3374.aspx

[80]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MERKEZ_EFENDI-3374.aspx

[81]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-MERKEZ_EFENDI-3374.aspx

[82]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SOFYALI_BALI_EFENDI-3456.aspx

[83]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SOFYALI_BALI_EFENDI-3456.aspx

[84]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SOFYALI_BALI_EFENDI-3456.aspx

[85]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SOFYALI_BALI_EFENDI-3456.aspx

[86]http://bulgaristanalperenleri.blogspot.com.tr/2012/04/sofyal-bali-efendi-turbesinde-bir-hatra.html

[87] Sahabeden Günümüze Allah Dostları, 8. Cilt

[88]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SABAN_I_VELI-3462.aspx

[89]http://www.kastamonukulturturizm.gov.tr/TR,63891/hzpir-seyh-saban-i-veli-kulliyesi.html

[90]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SABAN_I_VELI-3462.aspx

[91]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-SABAN_I_VELI-3462.aspx

[92]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HASEN_HUSAMEDDIN_USAKI-3310.aspx

[93]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HASEN_HUSAMEDDIN_USAKI-3310.aspx

[94]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HASEN_HUSAMEDDIN_USAKI-3310.aspx

[95]http://muhammedhikmet.com/pir-seyyid-hasan-husameddin-ussaki-asitanesi.html

[96]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HASEN_HUSAMEDDIN_USAKI-3310.aspx

[97]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HASEN_HUSAMEDDIN_USAKI-3310.aspx

[98]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HASEN_HUSAMEDDIN_USAKI-3310.aspx

[99]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HASEN_HUSAMEDDIN_USAKI-3310.aspx

[100]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-YAHYA_EFENDI_Besiktasi-3483.aspx

[101]http://www.ahmetdemirel.com/portfolio/yahya-efendi-dergahi/

[102]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-YAHYA_EFENDI_Besiktasi-3483.aspx

[103]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-YAHYA_EFENDI_Besiktasi-3483.aspx

[104]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-YAHYA_EFENDI_Besiktasi-3483.aspx

[105]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-YAHYA_EFENDI_Besiktasi-3483.aspx

[106]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-YAHYA_EFENDI_Besiktasi-3483.aspx

[107]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-UFTADE-3481.aspx

[108]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-UFTADE-3481.aspx

[109]http://www.zaman.com.tr/bolgehaberleri_tarihi-uftade-tekkesinin-onariminda-sona-gelindi_2190150.html

[110]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-UFTADE-3481.aspx

[111]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-UFTADE-3481.aspx

[112]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-UFTADE-3481.aspx

[113]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[114]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[115]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[116]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[117]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[118]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[119]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[120]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[121]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

[122]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/KARA_SEMS_Semseddin_Ahmed_Sivasi_HAYATI-568-Evliyalar.aspx

Klasik Osmanlı Düşüncesi ve Temsilcileri (2)

Osmanlılar

bottom of page