top of page

Klasik Şiirin Son Buluşması: Encümen-i Şu’arâ

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, hemen yenileşmenin başında, klasik zevki sürdüren şairler, Encümen-i Şu’arâ(1861) adıyla anılan bir meclis oluştururlar. Hersekli Ârif Hikmet Bey’in Aksaray’daki evinde her salı günü toplanan Encümenin amacı şiir yazmak isteyen gençlere yardımcı olmaktı. Klasik şiir zevkinin hâkim olduğu meclise eski şiir geleneği içindeki devrin öne çıkan sanatkârlarının yanı sıra şiir sanatının başında olan genç şairler de katılır. Bu kadro içinde Leskofçalı Galip, Osman Şems, Hersekli Ârif Hikmet Bey, Kâzım Paşa, Nevres, İbrahim Halet Bey, Üsküdarlı Hakkı Bey, Recaizade Celâl, Salih Faik Bey, İrfan Paşa, Salih Nâili, Ziya Bey (Paşa) ve Namık Kemal bulunmaktaydı.[1]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[2]

Bu dost meclisinde şairler kendi şiirlerini okur, bu şiirler üzerine konuşulur. Genç şairlerin şiirleri genellikle encümenin en genç şairi Namık Kemal tarafından yüksek sesle okunur. Usta şairler bu şiirler hakkında takdir ve tenkitlerini ortaya koyarlar. Şiir zevki bakımından sebk-i hindî ekolünü takip etmeye çalışan encümenin faaliyeti Salih Nâilî’nin kaleme aldığı bir hicviye üzerine topluluktan çıkarılması, Ziya Bey (Paşa)’in mutasarrıflık için Kıbrıs’a gönderilmesi, Leskofçalı Galip’in Trabzon’da görevlendirilmesi, Üsküdarlı Hakkı Bey’in cinnet geçirmesi, Namık Kemal’in bir süre sonra Şinasi ile tanışarak yeni anlayışa yönelmesi üzerine kısa bir faaliyetten sonra durur. [3]

 

Edebiyatta Yenileşmenin Başlaması

Edebiyatın yenilik arayışlarıyla geçen yolun üstüne mutlaka bir işaret taşı dikilmek isteniyorsa bunun için, 1839 değil, belki de 1856 yılı daha yerinde bir seçim olacaktır. 1856, Kırım Harbi’nin ikinci ve son yılıdır; Kırım Harbi ise İngiliz ve Fransızlarla aynı saflarda savaşarak, İstanbul’un sosyal, siyasi, fikrî, maddî çehresini onlara göre şekillendirerek Batılılaşmaya yeni bir adım atan Osmanlı’nın ilk yılıdır. Islahat Fermanı bu yıl ilan edilerek kültürel Batılılaşma resmîleştirilmiştir.[4]

 

Batılı ülkelerle yakın ilişkiler kültürel alanda da ortaya çıkmıştır. Fransız kültürü bu dönemde örnek oluşturmuş; edebiyatta roman, hikâye, tiyatro eseri gibi ilk Türkçe eserler yazılmış, Şinasi batılı formlarda şiir ve oyun yazan ilk edebiyatçı olmuştur. [5]

 

Münif Paşa’nın Volter, Fenelonve Fontenel’den seçilmiş felsefi diyalogları içeren Muheverat-ı Hikemiyye(1859) adlı çevirisi ve Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’un Telemaque(1859) adlı eserini dilimize kazandırması; yenileşme hareketlerinin düşünsel zeminleri oluşturacaktı.[6]

 

Aynı yıl Ceride-i Havadis’te Victor Hugo’nun Sefiller’i tefrika edilir. Ahmet Lutfi Efendi, Daniel Defoe’un Robenson Cruzoe(1864) adlı eserini; Teodor Kasap, Türk edebiyatında ilk büyük tercüme romanlardan Monte Cristo’yu (1871, 1873), Lesage’dan Topal Şeytan’ı (1872) dilimize kazandırır. Ziya Paşa’nın Jean Jack Rousseau’nun eğitime yönelik düşünsel birikimlerini vülgarize bir anlatıya dönüştürdüğü Emil (1870) ve Moliere’den Riyanın Encamı(1881) adlı çevirilerini de ilk çeviriler arasında sayabiliriz. [7]

 

Bu eserleri bir seri tercüme eser daha izler; Ahmet Vefik Paşa’nın Tartuffe, İnfial-i Aşk, Don Juan, Adamcıl gibi meşhur Moliere çevirileri ve Zor Nikâh, Zoraki Tabip, Tabib-i Aşk, Dekbazlıkgibi yine Moliere uyarlamaları ile Recaizade Mahmut Ekrem’in Chtaubriand’ın Atala(1873) ve Bernardin de Saint Piere’in Polve Virjini çevirileri, Batı’daki yazınsal birikim ve deneyimin, kültür ufuklarımıza taşınmasında önemli katkılar sağlamıştır. [8]

 

Şiirde Yenilik

Yenileşme Dönemi Türk edebiyatı, kendine model aldığı Fransız şiirinden hareketle yeni içerik, konu, dil, üslup ve şekil arayışlarının sonucu olarak ortaya çıkar. Aslında bu, hayatın değişik cephelerinde yavaş yavaş gelişen yeni uygarlık anlayışının ürünüdür. Klasik şiirin varlığını sürdürdüğü bir dönemde ortaya çıkmaya başlayan yeni anlayış, bir süre eskiyle iç içe yürüyecek ve zamanla yeni kimliğine kavuşacaktır. Şiirde ilk değişme içerikte başlar. Bunu şekil, dil ve üsluptaki değişmeler takip eder.[9]

 

Yeniliğin Öncüsü: İbrahim Şinasi (1826-1871)

Şiirin içeriğinde ilk değişiklikler İbrahim Şinasi’nin eserlerinde belirmeye başlar. Maliye öğrenimi görmek için yirmi üç yaşında gittiği Fransa’da kaldığı sıralarda (1849-1854) çeşitli müsteşriklerle ve Lamartine gibi sanatkârlarla dostluk kuran Şinasi, şiire yeni ve değişik kelimeleri, kavramları ve temaları sokar. Onun şiirlerinde “akıl”, “kanun”, “hak”, “adalet”, “millet”, “devlet”, “medeniyet”, “reis-i cumhur” gibi o güne kadar şiirde pek rastlanmayan kelime ve kavramlar yer etmeye başlar. Namık Kemal’in eserleriyle birlikte bu kelime ve kavramlar daha da genişler. “Vatan”, “hürriyet”, “istiklâl”gibi temler ve kavramlar şiirin başlıca konusu olur.[10]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şinasi’nin şiire getirdiği önemli kavramlardan biri akıldır. Şair, Fransız klasiklerinden ve yaşadığı dönem Fransa’sında yaygın olan pozitivist felsefeden hareketle akla ve akılcılığa önem vermiş; onu hayatı değerlendirmede birinci sıraya almış, bütün hayatı, hatta Tanrı’yı akıl yoluyla anlamak ve değerlendirmek isteyen bir anlayışa ulaşmıştır. [11]

 

Onun şiirin ifade alanı içerisine sokmaya çalıştığı uygarlık (medeniyet) ve meşrutiyet düşüncesi, diğer düşünceleri gibi kaynağını döneminin Avrupa hayatında bulur. Nitekim Mustafa Reşit Paşa’yı “medeniyet resulü” ve faziletli insanların “reis-i cumhuru” şeklinde değerlendirmesi geleceğe dönük birtakım sosyal ve siyasi beklentilerin sezgisini verir. Bu toplum düzeninin örneği Batı’da meşruti sistem olarak mevcuttur. [12]

 

Şinasi’nin, aklın pozitivist düşüncedeki gibi bir kült haline dönüştürmeye çalışıldığı kasidesi; “medeniyet resulü”, “reis-i cumhur” gibi kavramlara da bünyesinde ilk defa yer veriyor olması itibarıyla, düşünce ve edebiyat dünyamızdaki yenileşme çabalarının bir beyannamesi sayılabilir. Değerler hiyerarşisinde en tepe noktayı işgal eden akıl; dünyayı, insanı ve toplumu dönüştüren, yöneten ve yönlendiren bir güce sahiptir. İnsan, aklın aydınlığında (ziya-yı akl); güzel ve çirkin, iyi ve kötü (hüsn ü kubh) arasındaki farkları öğrenir, ayırt eder. Üstelik akıl, yalnızca doğruları gösteren, karanlıkları aydınlatan ve bundan sonra atıl kalan bir fenomen değil; aynı zamanda toplumsal düzenin kurucusu ve koruyucusudur da; toplumsal yaşamda, güçsüzler(zaif)in güçlüler(kavi)in elinde kalıp ezilmemesi için, yasalar da yapar ve bunu hak ve adalet diye adlandırır. Yasalara uymayanları ise kalem ve kılıç (hame ve şemşir) birlikte yola getirecektir.[13]

 

Şinasi’yi takip eden Tanzimat aydınları, bu tarihlerden itibaren gerçeğin benimsenmesinde “akla uygunluk ilkesi”ni bir düstur olarak kabul edeceklerdir. Bütün bu düşüncelerde, Auguste Comte’ün pozitivist dünya görüşü ile şekillendirdiği İnsanlık Dini (Religion de l’humanite)’ne ait tasarılardan izdüşümler görmek mümkündür. [14]

 

Birincisi çeviri olmak üzere Terceme-i Manzume(1859) ve Müntehabât-ı Eş’âr(1862) adlı iki küçük kitapta toplanan şiir tecrübeleri sanat yönüyle değilse de yarattığı etkiyle yenileşme yolunda önemli birer adım olur. [15]

 

Coşkun ve Romantik Vatan Şairi: Namık Kemal(1840-1888)

Klasik şiir tecrübesinden sonra İbrahim Şinasi’nin açtığı yolda yürüyen Namık Kemalyenileşmenin önemli temsilcileri arasında yer alır. Encümeni Şuârâ mensubu Namık Kemal, 1862’de Şinasi ile tanıştıktan sonra sanatında değişikliğe gider. İçinden geldiği klasik edebiyata bir süre sonra dava adamı kimliği ile şiddetle karşı çıkarak Şinasi’nin açtığı yolda Batı tarzı bir edebiyatın gelişmesi ve yerleşmesi için çaba harcar. Şinasi ile tanışmasından bir süre sonra Yeni Osmanlılar Cemiyetine de giren Namık Kemal, böylece siyaset alanına da geçmiş olur.[16]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Namık Kemal, yenileşme dönemi Türk şiirine vatan, millet, halk, hak, hürriyet, istiklâl, eşitlikgibi kavramları getiren ve bu konular etrafında heyecanlı bir hatip edasıyla yüksek sesle haykıran devrin gür sesi olur. İmparatorluğun içinde bulunduğu zor şartlar, savaşların getirdiği büyük yıkımlar ve toprak kayıpları, yüksek vatan sevgisinin yarattığı heyecan içinde kurtuluş çareleri arayan şairin bir taraftan politik meselelere yönelmesine, sanatını sosyal ve siyasi konulara açmasına, diğer yandan vatan sevgisini ve kahramanlık duygularını haykırmasına zemin hazırlar. Aksiyoner bir dava adamı kimliği ile karşımıza çıkan şairin bu şiirleri, Vatan yahut Silistrepiyesiyle devri içinde ve sonraki bunalımlı dönemlerde geniş halk kitlesi üzerinde derin etkiler yapar.[17]

 

Eskiyle Yeni Arasında Tereddüt: Ziya Paşa(1825-1880)

Şinasi ile Namık Kemal’in yanında klasik edebiyat zevkini önemli ölçüde sürdüren ve eski ile yeni arasında gidip gelen zevkiyle Ziya Paşaşiirinin teknik şartları bakımından eskiye geniş ölçüde bağlı kalırken, muhtevada yeni fikirlere ve temalara sanatını açar. Duygularıyla klasik zevkin dairesinde yer alan, aklıyla Batılı fikirlere gitme çabası içinde görünen şair, Yenileşme Dönemi Türk edebiyatında gönlüyle aklı arasındaki tezadı derinliğine yaşayanlardandır.[18]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Encümen-i Şuarâ’nın önemli şairlerinden olan Ziya Paşa, dönemi içinde çok sayıda şiiriyle klasik edebiyatın dikkatleri üzerinde toplayan bir temsilcisi olarak belirir.[19]

 

Kâinata ve hayata karşı zihnî bir tavır takınarak birçok soru sorar. Fakat bunlara aklıyla hiçbir cevap bulamaz. Her şey ona abes gibi görünür. Fakat o abesi kabul etmektense aklın anlama kuvvetinden şüphe eder.[20]

 

Pozitivizmin ve Bilimin Yüceltilmesi: Sadullah Paşa(1838-1891)

Yenileşme çabaları içerisinde Sadullah Paşa’nın da gayretleri unutulmamalıdır. Eserlerinin çoğu bugün elimizde bulunmayan Sadullah Paşa, Tanzimat Döneminin yenilikçi fikirlerine açık, Batı’nın müspet bilimlerine inanmış bir devlet adamıdır.[21]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sadullah Paşa(1838-1890) ise 19. yüzyıl Batı dünyasının yaptığı teknolojik hamleler karşısında hayretini gizleyemeyen ve bütün bu gelişmelerin öznesi olarak gördüğü pozitivist düşünceyi tazim eden aydın bir Osmanlı bürokratı kimliği ile karşımıza çıkar.[22]

 

Edebiyat alanında yaptıklarından çok zihniyet değişiminin temsilcilerinden biri olarak devri içinde işlev üstlenir. Edebiyatla da yakından ilgilenen Sadullah Paşa, On Dokuzuncu Asır manzumesiyle dikkatleri üzerine toplamış, âdeta devrinin aydınlarının yöneldiği Batı dünyasının temel değerlerini ortaya koymuştur.[23]

 

Nesir

Osmanlının klasik edebiyatı ağırlıklı olarak manzumdur. Bundan dolayıdır ki Batılı nesrin klasik Türk edebiyatına girmesi şiirden çok daha kolay olmuştur. Roman, hikâye, tiyatro gibi Türk edebî geleneğinde birebir karşılığı bulunmayan türler, Osmanlı topraklarına kendi kültürleriyle ve kurallarıyla girebilmiştir.  [24]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[25]

Tanzimat Dönemi Türk edebiyatının yenileşmeye başlamasıyla birlikte edebiyata yeni giren türlerden biri romandır. Batı edebiyatlarında romanın 17.yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıktığı kabul edilir ve Miguel de Cervantes’in ünlü Don Kişot(1605) adlı eseriyle başlatılır. Türk edebiyatında Batı tarzında ilk öykü ve roman, ilk çevirilerden ancak on yıl kadar sonra görülür. Bunlar, Ahmet Mithat Efendi’nin 1870’te yayımlanmaya başlanan Kıssadan Hisse ile Letâif-i Rivâyat serisinde yer alan romanları, Şemsettin Sami’nin 1872-1873’te çıkan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı ile Namık Kemal’in 1876’da yayımlanan İntibah ve 1880’de baskısı yapılan Cezmi romanlarıdır.[26]

 

 

 

 

 

 

Dipnotlar

[1]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[2]http://www.noldu.com/haberler/kultur-sanat/kitap

[3]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[4]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi

[5] Kültür Tarihi, Anadolu Üniversitesi

[6]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[7]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[8]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[9]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[10]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[11]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[12]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[13]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[14]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[15]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[16]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[17]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[18]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[19]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[20]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[21]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[22]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[23]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

[24]XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, , Anadolu Üniversitesi

[25]http://www.6numara.net/php/index.php?mid=9&yid=60&did=5

[26]Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı-I, Anadolu Üniversitesi

19.yy. Türk Edebiyatı

Osmanlılar

bottom of page