top of page

Dış Ticaret Açığı

19. yüzyılın ikinci yarısındaki toprak kayıplarıyla ülke nüfusunun aşağı yukarı üçte birini yitirmiş oldu. Bu nüfus ve toprak kayıplarının mâlî sonuçları daha ağır hissedildi, çünkü kaybedilen bölgeler ekonomik gelişme bakımından ortalamanın oldukça üzerinde olan bölgelerdi ve dolayısıyla ekonomik ve mâlî kayıp, nüfus ve toprak kayıplarından daha ciddi boyutlardaydı. [1]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[2]

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı maliyesindeki dengeleri derinden sarsmıştı; zira hem savaşın getirdiği ağır maliyetle savaş sonunda ödenmesine karar verilentazminat hem de büyük toprakların elden çıkması neticesinde gelirlerde meydanagelen kayıplar hazinenin zaten hassas olan dengelerini iyice bozdu. Mahmud Nedim Paşa hükümetinin 1875’te dış borç ve faizlerinin yarısını ödeyemeyeceğiniaçıklaması, devletin dış borç alma imkânını tamamen ortadan kaldırmıştı. Hükümet, yaklaşan bu savaşı finanse edebilmek amacıyla, aşağıda açıklanacağı üzere,başka çıkar yol olmadığı için tekrar kaimeye başvurmak zorunda kaldı. Savaşın ardından hazinenin gelirleri ciddi oranda azaldığı gibi, devlet, ülke nüfusunun yaklaşık üçte birini de kaybetti. Savaştan önce 2,5 milyar kuruşa yaklaşan gelirler, savaşın ardından 1,5 milyar kuruşun bile altına düştü. [3]

 

Alacaklı devletlerin başında İngiltere ve Fransa geliyordu. Rusya da, Berlin Muahedesine göre tazminat alacaklısı durumundaydı. Dış borçlar devlet borcu olduğu için, bunlar ödenmedikçe yabancı devletlerin elleri Türkiye’de olacaktı. Bu sebeple padişah ilk iş olarak bu meseleye çare bulmaya çalıştı.[4]

 

Duyun-ı Umumiye İdaresi’nin Kurulması

1881’de yayınladığı bir kararnâme ile devletin tütün, damga pulu, tuz, ipek, balık ve sigara tekelleri ile bazı imtiyazlı eyaletlerin maktu vergileri bu iş için kurulan Duyun-i Umumiye teşkilatına bırakılıyordu. Bu suretle İngiltere ve Fransa başta olmak üzere alacaklılar verdikleri borçları muntazam bir şekilde tahsil edebileceklerdi. Bunun karşılığında 278 milyon borcun 161 milyonu, yani yarısından fazlası Türkiye lehine siliniyordu. Alacaklılar alacaklarını belirli şekilde tahsil edebilecekleri için memnundular[5].

 

“Muharrem Kararnamesi” adı verilen bu anlaşma gereğince İstanbul’da “Duyun-ı Umumiye İdaresi” kurulacaktır. Bu komisyonda alacaklıları temsilen birer İngiliz, Fransız, Alman, Avusturya, İtalyan ve Galata bankerlerinin temsilcisi yer alacak, Osmanlı temsilcisi ile birlikte 7 üyeden oluşacaktır. Duyun-ı Umumiye İdaresi’nin gelir kaynakları, tuz, tütün, ispirto, balık, ipek, pul ve damga, Bulgaristan vergisi, Kıbrıs vergisi, Doğu Rumeli vergisi gibi geliri çok olan vergilerdir.[6]

 

Duyun-ı Umumiye İdaresi kendi memurlarını atama hakkına da sahiptir. 1912 yılında Osmanlı maliye memurlarının sayısı altı bin civarında iken bu kurumun memur sayısı on bine yaklaşmaktaydı. Duyun-ı Umumiye memurları köylere kadar giderek alacaklıların borçlarına karşın vergileri toplamakta ve bunları Osmanlı borçlarına karşın tahsil etmekteydi. [7]Duyun-ı umumiye idaresinin yöneticileri Avrupa’dan gelen kişilerdi. Aynı idarenin taşra teşkilatını ise Galata bankerlerinin elemanları yönetiyordu. İlk önce sadece kendi alacaklarını tahsil ederken sonradan sınai ve ticari yatırımlar da yapmaya başladılar.[8]

 

Dış Borçlanma

Bu yeni idareden sonra borçlanma durmamıştır. Hatta iç ve dış borçlanma artmıştır denilebilir. 1854-1875 yılları arası borçlanma ile 1886 yılı sonrasındaki borçlanmalar mukayese edildiğinde belirgin bir iyileşme görülür. Önceki borçlara oranla hazineye %54 oranında gelir sağlanırken bu oran %82’ye çıkmıştır. Ortalama faiz %4’den 3,7’ye inmiştir. Borçların vadesi daha uzundur. Bu iyileşmede, Duyûn-ı Umumiye’nin teşkilatı ve teşkilata ait güven hissinin de etkisi olduğu kabul edilebilir. Ayrıca, önemli bir etken olarak da aynı yıllarda Osmanlı topraklarında ortaya çıkan Alman rekabeti de dikkate alınmalıdır.[9]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[10]

Devlet 1886’ya kadar borç almadı. Ancak bu tarihten 1908’e kadar 14 borç antlaşması yapıldı. Bu “ılımlı borçlanma” döneminde de alınan borçlar öncelikle cari harcamalara gitti. Ancak savaş baskısı olmadığından harcamalar büyük değildi. 1908-1914 döneminde borçlanma yeniden hızlanmıştır. Alınan borçların önemli bir kısmı demiryolu yatırımlarına gitmiştir. Üstelik 1914 te Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla durum daha da ağırlaştı. Bu döneme kadar Avrupa mâlî sermayesi Osmanlı Devleti’ne verdiği yeni borçların yaklaşık iki katını anapara ve faiz ödemeleri olarak Avrupa’ya aktardı.[11]

 

1914 yılında Osmanlı Devleti’nin dış borçları 160 milyon İngiliz sterlinine ulaşmıştı. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Lozan Antlaşmasıyla Osmanlı borçlarından Anadolu’ya düşen payın ödeneceği kabul edildi ve kuruluşun denetim yetkisi kaldırıldı. Nihayet Düyûn-ı Umûmiyye’ye olan borcun son taksidi, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 1954’de ödenebildi.[12]

 

Ekonomik Genişleme

1898-1913 yıllarında Osmanlı dış ticaretinde yeni bir genişleme dönemi yaşanmış, özellikle Batılı ülkelerin finanse ettiği demiryolu yatırımlarıyla ülkenin iç kesimleri de Avrupa ile olan dış ticarete önemli ölçüde eklemlenmiştir. Yapılan hesaplamalara göre, 1840-1913 döneminde ihracattaki artış on, ithalattaki artış on iki kata ulaşmıştır.[13]

 

Parasal olanakları elverişli ve tasarruf edebilen kesim genellikle asker ve sivil bürokratlardı. Bu yüksek memurları, o zamanki ülke koşullarına göre aldıkları ücretler nedeniyle bugünün büyük zenginleri gibi görmek mümkündür. Günümüze dek gelen ve hepimizin güzelliğini kabul ettiğimiz İstanbul yalıları zamanın büyük asker-sivil bürokratları tarafından yaptırılmıştı. Bu yüzden Müslüman-Türk aydınlar, genellikle devlet memuru veya asker olmayı tercih etmişlerdi. [14]

 

Osmanlı iktisadî düzeninde ortaya çıkan köklü dönüşümlere paralel olarak toplumsal yapıda da değişimler yaşanmıştır. Müslüman (Türk) Osmanlılar bürokratik elit kesimi oluştururken, gayrimüslim Osmanlılar ise özellikle Batılılarla kurdukları ilişkilerin de katkısıyla ticaret burjuvazisi tabir edilebilecek toplumsal grubun büyük kesimini teşkil etmişlerdir. 1908’den sonraki İkinci Meşrutiyet yıllarında İttihat ve Terakki döneminde “milli iktisat” politikası uygulanmaya çalışılmıştır. Bu politika, Cumhuriyet yıllarında da devletçilik adı altında 1930-1939 arasında uygulanmıştır. Müslüman unsurlara dayalı bir ticaret burjuvazi oluşturma teşebbüsleri, Birinci Dünya Savaşı sırasında kapitülasyonların tek taraflı ve geçici olarak kaldırılmaları, yabancı şirketlerin ayrıcalıklarına son verilmesi, devletin kambiyo işlemlerine el koyması, yerli şirketlerin kurulması gibi uygulamaları millî iktisat politikasına uygun örnekler olarak zikredebiliriz.[15]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[16]

V. Eldem’in değerlendirmelerine göre 20. yüzyılın başlarında, Batı Avrupa’da kişi başına ortalama gelir 170 dolar iken Osmanlı İmparatorluğu’nda yaklaşık 44 dolar idi. Ancak bu miktar İstanbul’da 66 dolara yükselirken Irak’ta 35 dolara düşüyordu.[17]

 

Dış Ticaret

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Yıllar İthalat İhracat Açık Dış Ticaret (Milyon Osmanlı Lirası)[18]

1900-1913 yılları arasında Osmanlı dış ticareti içinde İngiltere ve Fransa’nın payları düşerken; Avusturya-Macaristan, Almanya ve İtalya’nın payları yükselmiştir.[19]

 

Osmanlı Devleti tarım ürünleri ve bazı madenler ihraç eden; temel tüketim malları, diğer sanayi malları ile demir yolu malzemesi ve silah-cephane ithal eden bir dış ticaret yapısı içindeydi.[20]

 

1838 Ticaret Anlaşması sonrasında başta İngiliz malları olmak üzere her türlü tarımsal ürün kentlerde yerli ürünlerin yerini almıştı. Zira Hükûmet tarım kesimini veya çiftçiyi koruyacak önlemler alamıyordu. Kapitülasyon rejimi altında olan ülke, 1878-1913 döneminde her yıl ortalama 75 bin ton un, 65 bin ton pirinç ve 10 bin ton buğday ithal etmek zorunda kalmıştır. Bu yüzden her yıl yaklaşık 12 milyon altın lira dışarıya ödenmiştir.[21]

 

Pamuk, tütün, afyon, tiftik, fındık, üzüm, incir gibi geleneksel tarım ürünleri ihraç edilmekteydi. Özellikle pamuk ekim ve üretiminde miktar ve kalitenin arttırılmasında önce İngilizler sonra Almanlar etkili olmuşlardır. Toprak alım satımının serbest olmasından ve Türklerin yoksullaşmasından yararlanan Rum ve Ermeni cemaati geniş topraklar satın almışlardır. Böylece Müslüman Osmanlı, azınlıkların işçisi durumuna gelmiştir. [22]

 

Sanayi

Osmanlı İmparatorluğu’nun 20. yüzyılın başında bile henüz sanayileşme yolunda ciddi kararlar almadığı bilinmektedir. Devletin özellikle Saray’ın ve Ordu’nun ihtiyaçlarını karşılamak için kurduğu birkaç fabrikadan ve ülkede yabancı sermayenin kurduğu küçük ölçekli ve az sayıda sanayi tesislerden başka sınai faaliyet yoktu.[23]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[24]

Osmanlı İmparatorluğu imzaladığı uluslararası antlaşmalar ve kapitülasyonlar nedeniyle, Batı Avrupa ülkelerinin tarımsal ve sınai ürünlerinin tam bir pazarı hâline dönüşmüştü. Eskiden ülke ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük pay sahibi olan küçük aile işletmeleri ortadan kalkmıştı. Yine de yıkıcı rekabete dayanarak halıcılık, bakırcılık, silah imalatı, saraçlık ve dokumacılık gibi alanlarda ayakta kalmayı başaran küçük işletmeler vardı.[25]

 

Büyük kentlerdeki az sayıda sınai faaliyetler yabancıların ya da ülkede yaşayan azınlıkların elindeydi. Müslüman Türkler, gerçek anlamda ekonomik faaliyetlerle ancak II. Meşrutiyet’ten (1908’den) sonra ilgilenmeye başlamışlardı. Hristiyanlar askere alınmazlar bedel öderlerdi. Böylece yerleşme, iş kurma veya meslek sahibi olma zamanı bulurlardı. Oysa Müslümanlar seneler süren askerlik hizmeti veya savaşlar nedeniyle sürekli ve düzenli iş güç sahibi olma şansına sahip değillerdi. Fırsat bulanlar genellikle bakkallıkla işe başlardı.

 

 

 

 

 

 

Dipnotlar

[1] Osmanlı İktisad Tarihi, Anadolu Üniversitesi

[2]http://www.dunyabulteni.net/haberler/263494/osmanlida-ilk-bankalar-nasil-kuruldu-

[3] Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[4]http://osmanlilar.gen.tr

[5]http://osmanlilar.gen.tr

[6] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[7] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[8] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[9] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi

[10]http://www.sondevir.com/tarihtebugun/89499/osmanli-devleti-ilk-kez-dis-borc-aldi.html

[11] Osmanlı İktisad Tarihi, Anadolu Üniversites

[12] Osmanlı İktisad Tarihi, Anadolu Üniversites

[13] Osmanlı İktisad Tarihi, Anadolu Üniversites

[14] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[15] Osmanlı İktisad Tarihi, Anadolu Üniversites

[16]http://www.acunn.com/galeri/osmanlinin-istanbulu/1427/sayfa/37

[17] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[18] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I, Anadolu Üniversitesi

[19] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I, Anadolu Üniversitesi

[20] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I, Anadolu Üniversitesi

[21] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[22] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[23] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[24]http://dinimizvetarihimiz.blogcu.com/osmanlida-sanayi/12351864

[25] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

Ekonomi

Osmanlılar

bottom of page