İnkılab-i Osmani (1889)
Okullarının çevresinde ve bahçelerinde gündelik tartışmalarında ülkenin geleceğini konuşan bir gurup Tıbbiyeli (Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye) 1889 yılında İnkılab-i Osmanî adı ile gizli bir hareket başlatırlar. Sadece okulda ders arasındaki sohbetler ile bir yere varılamayacağı kanaatine varan gurubun başka muhalifler ile temasa geçmek ve hareketi genişlemek amacı ile 1891 yılında faaliyete geçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu amaçla Edirnekapı dışındaki Midhat Paşa konağının bahçesinde yapılan ilk toplantıya da “İncir Ağacı İçtimaı” adı verildi. Bu tarihten itibaren Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti olarak anılacak olan bu hareket de uzun zaman ancak sınırlı sayıda üyeleri tarafından bilinen bir cemiyet olarak kaldı. Muhtemelen, II. Abdülhamid rejiminin sıkı takibi ve üyelerinin süren öğrencilikleri cemiyetin aktif faaliyet göstermesine imkân vermedi.[1]
Cemiyet her ne kadar Tıbbiyeliler arasında örgütlenmeyi sağladı ise esas fikri destek bu geleneğe sahip Mülkiyelilerden beklenmekteydi.Bu yüzden ilk örgütlü hareketin fiili bir siyasi teşkilat haline dönüp ismini duyurması için 1895 yılına kadar beklenecektir. Cemiyet, İtalyan Carbonari örgütünü taklit ederek teşkilatlandı ve kısa zamanda genç asker, bürokrat adayı, gazeteci ve aydınlar arasında taraftar buldu. [2]
İmparatorluğun toprak bütünlüğünün sağlanması ve farklı etnik ve dinî toplulukların birlikte yaşama iradesi göstermesi için anayasanın yeniden yürürlüğe konulması ve yapılacak seçimlerle meclisin yeniden açılmasını istiyorlardı.[3]
Eski Selanik[4]
Cemiyetin isim babası Ahmet Rıza olduğu gibi, ilk sözcüsü de yine onun girişimi ile aynı yılın sonunda Paris’te yayımlanmaya başlayan Meşveret gazetesidir. Fransa’da eğitim alıp yurda döndükten sonra Bursa Maarif Müdürlüğü’ne atanan Ahmet Rıza, 1889 yılında Paris’te açılan bir sergiyi ziyaret etmek için izinli olarak Fransa’ya gitti ve bir daha geri dönmeyip Avrupa’da bulunan diğer Abdülhamid muhalifleri ile siyaset yapmaya başladı. Zaman içinde bu guruba batı basınında Jön Türkler/Genç Türkler adı verildi.Ahmet Rıza, pozitivist felsefenin kurucusu Auguste Comte’un öğrencisi Pierre Lafitte’nin fikirlerinden etkilendi. Bu yüzden Onun takipçileri de pozitivizmi tartışmasız bir biçimde benimsedi.[5]
Devletin sorunlarının farkında olmakla birlikte, çözüm konusunda yeterli donanımları yoktu. Özellikle şikâyetçi oldukları iktisadî sorunlar ile nasıl baş edileceğini bilmiyorlardı. Siyasal olarak oldukça kozmopolit bir yapısı olan Osmanlı toplumunu Osmanlıcılık ekseninde bütünleştirmek ve mutlakıyet idaresini sonlandırmak, birçok sorunu çözeceğine inanıyor ve yayınlarında daha çok bu fikirlere yer veriyorlardı. Sürekli onlara atfedilen “özgürlük”, aslında batmakta olan “devletin kurtarılması” ve “adaleti temin” amacını güden fikirlerden ibaret idi. Bu harekette ister saflıkla, ister vatanperverlik heyecanı ile izah edilsin, Genç Türklerin ve onları takip edecek olan İttihatçıların göremedikleri önemli başka bir husus vardı. O da yıllardan beri devletin hâkim unsuru olan Türklere karşı mücadele eden Sırp, Ulah, Ermeni, Bulgar hatta Müslüman Arnavut ve Arap vs. gibi unsurların meşrutiyet sayesinde Osmanlı kimliği altında bütünleşemeyecekleri idi. Buna rağmen onların girişimlerinin samimiyetinde ve vatanperverliklerinde hiçbir kuşku aranmamalıdır.[6]
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti (1895)
Başkentte Ermeni eylemlerinin gerçekleştiği 1895 yılı, ittihatçıların daha sert eylemlere yöneldiği yıl oldu. 30 Eylül 1895’te başkentte düzenlenen büyük Ermeni yürüyüşünde Müslüman halkın Ermenilerin karşısına çıkmasıyla 3 gün kanlı çatışmalar yaşanmıştı. Bu gelişme karşısında eyleme geçen cemiyet üyeleri olanların yönetimin basiretsizliğine kaynaklandığına, halkın yönetime karşı harekete geçmesi gerektiğine dair bildirgeleri dağıttılar, duvarlara yapıştırdılar. [7]
Örgütün fark edilmesiyle beraber üyelerin bir kısmı tutuklandı, bir kısmı da Avrupa ülkelerine kaçtı. Üyelerin 1895 yılında, Ahmet Rıza Bey’in liderliğinde Paris’te oluşan bir muhalif grupla temas kurması sonucunda Cemiyet, “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını aldı. [8]
Bu süreçte, 1896 ve 1897 yıllarında Genç Türklere atfedilen iki başarısız darbe teşebbüsü oldu. Aslında bu ve benzeri olaylar her seferinde daha çok muhalifin Paris, Cenevre veya Kahire’ye kaçmasını sağlıyordu. Özellikle 1897 yılı ortalarında Mehmed Reşid Paşa başkanlığında kurulan bir mahkeme, Jön Türklerin İstanbul’daki üyeleri olan pek çok Harbiyeli öğrenciyi Trablusgarp’a ve Fizan’a sürdü. [9]
Cemiyetin amacı II. Abdülhamit’i tahttan indirmek ve anayasayı yeniden getirmekti. Cemiyet, çeşitli Avrupa başkentlerinde ve imparatorluğun dış dünyayla ilişkileri yoğun ticaret merkezlerinde örgütlendi. Avrupa’da Jön Türkler adıyla anılan Abdülhamit karşıtı bu hareketin içinden farklı fikirler ortaya çıktı. Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde Ahmet Rıza’nın başını çektiği Paris merkezli grup, imparatorluğun kurtuluşu için güçlü merkeziyetçi bir idare biçimini ve korumacı ekonomi modeline dayanan millî iktisat politikasını benimsedi. Mizancı Murat’ın liderliğindeki Cenevre grubu ise daha İslamcı bir çizgideydi ve II. Abdülhamit’in Ermeni politikasını destekliyordu.[10]
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda alınan zafer II. Abdülhamid’in toplum nazarındaki itibarini yükseltti ve bir süreliğine muhalefet unutuldu. Bu yeni durum tabii olarak muhalefet arasında bir hesaplaşma süreci başlattı. Sultan Abdülhamid ise fikir birliği yapamamış olan muhalifleri ikna ederek İstanbul’a getirmenin peşinde idi. Mesela, önce Mısır’a kaçıp, ardından Cenevre’ye giden Mizancı Murad bu şekilde ikna edilerek İstanbul’a döndürüldü. Bu siyaset başarılı oldu ve pek çok cemiyet üyesi Ahmet Rıza’nın etrafından uzaklaştı. Kimi Padişah ile anlaşarak yurda döndü, kimi de devletin dış temsilciliklerinde işe başladı. [11]
II. Abdülhamit’in reform sürecinde kendisine yardımcı olması için İstanbul’a davetini kabul eden Mizancı Murat, kısa sürede hareket içindeki etkisini yitirdi. Cemiyetin içindeki üçüncü grup ise Prens Sabahattin liderliğinde toplanmıştı. Prens Sabahattin, siyasal alanda adem-i merkeziyetçi bir yönetimi, iktisadi alanda ise özel teşebbüsü savunuyordu.[12]
İlk Jöntürk Kongresi (1902)
4-9 Şubat 1902 tarihinde, Paris’te yapılan ilk Jön Türk kongresine muhaliflerden başka, Fransa’da bulunan, Arap, Arnavut, Ermeni, Rum, Yahudi gibi mülteciler de katıldı. Kongre sonunda Fransız pozitivizminin savunucusu Ahmet Rıza’nın başkanlığında Terakki ve İttihat gurubu ile İngilizlerin yükselişine hayran olan ve Edmond Demolins’in fikirlerinden etkilenen Prens Sabahattin’in liberal eğilimli ve muhtariyeti (özerklik) savunan “Teşebbüs-i Şahsı ve Adem-i Merkeziyet” gurupları ortaya çıktı. İki gurubun arasındaki ayrılık sadece benimsenen felsefi ekoller ile sınırlı değildi. Asıl ayrılık hedefe vardıracak yöntemler üzerinde çıkmıştı. Prens Sabahattin’i destekleyenler, sadece propaganda yolunu değil, askerî teşkilatlanmayı da sağlayıp, İngilizlerin dikkatlerinin çekilmesini istiyorlardı. Ancak bundan da önemlisi, Prens Sabahattin ile birlikte hareket eden bazı Ermeniler, 1856 Paris ve 1878 Berlin anlaşmalarında imzası olan Avrupa devletlerinin reform yaptırmak üzere bu sürece müdahil olmalarının sağlanmasını teklif ediyorlardı. Hatta şiddetli tartışmalara rağmen bu fikirleri kongrenin sonuç bildirisinde de yer aldı. Ahmet Rıza ve taraftarları ise bu meselenin bir iç mesele olduğunu söyleyerek dış müdahaleye imkân verecek tavırlara şiddetle karşı geldi. [13]
Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin grupları arasındaki farklar Kongre’de keskinleşti. Cemiyetin bir süre sonra ikiye bölünmesiyle Ahmet Rıza, İttihat ve Terakki Cemiyetini, Prens Sabahattin ise önce Osmanlı Liberalleri Cemiyetini, 1906’da da Teşebbüs-ü Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyetini kurdu.[14]
Teşebbüs-i Şahsı ve Adem-i Merkeziyet gurubu da ağırlıklı olarak Osmanlı Asya’sında (Suriye, Irak ve Anadolu) teşkilatlanmaya başladı. Jön Türkler de Osmanlı İttihat ve Terakki cemiyetini yeniden kurup, her tarafta kendilerinden söz ettirmeye başladılar. [15]
Birbirinden bağımsız çalışan bu iki gurup 1907 yılında Cenevre’deki Ermeni Taşnaksutyun Cemiyeti’nin daveti ile İkinci Jön Türk Kongresi’nde bir araya geldiler. Kongre, 27 Aralık 1907’de Ahmet Rıza, Sabahattin ve Malumyan’ın ortak başkanlığında toplandı. Aralarında fikir birliği olmayan üstelik programlarına dış müdahale ve terör gibi yöntemleri de koyan Prens Sabahattin Bey’in ve Ermenilerin taraftarları ile Jön Türk gurubu arasında hayli tartışmalar yaşandı. Zira Jön Türkler, her türlü dış müdahaleye, teröre karşı oldukları gibi her halükarda Saltanat ve Hilafet hukukunun korunması taraftarı idiler.[16]
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (1906)
Jön Türk muhalefeti Avrupa başkentlerinde sıkışmış bir fikir hareketine dönüşürken Edirne’de posta memuruyken Selanik’e sürülen Mehmet Talat Bey ve arkadaşları 1906 yılında Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyetini kurdular. Cemiyetin on kurucusundan yedisi asker, üçü ise sivildi. [17]
Aslında bunlar net bir programı olmayan, Kanun-i Esasi’nın ilan edilmesini isteyen bir avuç vatanperver gençlerden ibaret idiler. Eskiden öğrenci olan bu gençler şimdi birer subaydı ve ordunun içindeki durumu daha yakından biliyorlardı. Ülke, özellikle de bizzat kendilerinin bulundukları Balkanlar başta olmak üzere yavaş yavaş elden çıkıyordu. Eksiklikleri hissediyor ve bunların ancak bir rejim değişikliği ile düzelebileceğine inanıyorlardı. Cemiyet gizliliğe aşırı özen göstermekteydi. Üyeler özel bir törenle kabul ediliyor ve çoğu birbirlerini tanımıyordu. Balkanlar’da hızla teşkilatlanıp pek çok yerde şubeler açtılar. Az da olsa Anadolu’da da taraftar bulmuşlardı. [18]
İttihat ve Terakki Cemiyeti (1907)
Bu arada meşrutiyeti kurma yolunda çalışan gizli cemiyetlerin sayısı da her geçen gün artıyordu.[19]
Farklı yerlerde kurulmuş dernekler 1907 yılında birleşme kararı aldılar. Cemiyetin adı da değişti ve “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” (İTC) oldu. Paris, cemiyetin dış merkezi; Selanik ise iç merkezi olarak kabul edildi. Bu birleşme ile İttihat ve Terakki, siyasi niteliğinin yanı sıra askeri bir nitelik de kazandı. [20] Örgütün Paris merkezi daha çok bir fikir hareketi olarak kalırken Selanik merkezî devrimi gerçekleştiren asıl eylemci güç oldu.[21]
“Vatan ve Hürriyet Derneği”, Mustafa Kemal Bey (Atatürk) tarafından Şam’da kurulmuştu. Bu dernek daha sonra 1907 yılında Ahmet Rıza Bey’in Terakki ve İttihat Cemiyeti ile birleşti.[22]29 Ekim 1907’de Mustafa Kemal de arkadaşı Ali Fethi Bey’in ısrarı ile 322 numaralı üye olarak derneğe girdi.[23]
İttihat Terakki ve Komitacılık
Asıl teşkilatlanma Sultan Abdülhamid’in gözde ordu ve subaylarının da yer aldığı III. Ordu bölgesinde, Makedonya’da meydana geldi. Aynı sıralarda Balkanlar da kaynamaktaydı. Türklerin dışında kimi bağımsızlık arayışı içinde olan kimisi de Bulgaristan ile Makedonya’yı birleştirmek isteyen birçok komite faaliyet gösteriyordu.[24]
21 Eylül 1902’de Makedonya ihtilalleri serisi başladı. Ayaklanmanın başında Bulgar çeteleri var idiyse de Sırp, Yunan, hatta Arnavut çeteleri de onlara yardımcı oluyordu. Mücadelenin komitacılarla yapılması, Osmanlı’nın da karşı kuvvetlerini komitacı adı verilecek askeri çetelerle yürütmesi zorunluluğunu doğurdu. Müfettişlik merkezi Selanik’te, en büyük askeri merkezi Manastır’daydı. [25]Bölgede yaşayan Müslüman Türk toplulukların yükselen milliyetçi hareketler karşısında kendilerini tehdit altında hissetmeleri, İTC’nin Makedonya’da örgütlenmesini hızlandırdı.[26]
Resneli Niyazi[27]
İTC’nin örgütlenme modeli ve eylem biçimi, Makedonya’daki milliyetçi hareketlerden büyük ölçüde etkilendi. Balkan milliyetçi hareketleri içinde komitacılık denilen çete tipi örgütlenmeler yaygındı. İTC’ye katılan çok sayıda subay Balkan milliyetçi çeteleriyle mücadele etmişti. İTC’nin eylemciliği de Makedonya’daki çeteci milliyetçi kalkışmalar ve çatışmalar içinde şekillendi. İTC kısa sürede Abdülhamit yönetiminden hoşnutsuz asker ve küçük memurların ağırlıklı olduğu paramiliter bir örgütlenmeye dönüştü. Örgütün işleyişine askerî disiplin ve gizlilik hakimdi. Örgütün karar merkezîni “Merkez-i Umumi” adında bir çekirdek kadro oluşturuyordu. Örgüt, devletin varlığını korumayı her şeyin üzerinde tutuyordu. Başlıca kaygıları Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktı. Bu nedenle kendilerini vatansever olarak görüyorlardı. Fransız Devrimi’nin eşitlik, kardeşlik, özgürlük sloganlarından etkilenmekle birlikte, örgütün ideolojisi alttan alta gelişen bir Türk milliyetçiliğiydi.[28]
İttihat Terakki ve Selanik
Makedonya bölgesi, özellikle kozmopolit yapısı ile Selanik vilayeti her türlü siyasi faaliyetin yapılmasına uygundu.İTC’nin Selanik’te tutunmasının nedenlerinden biri de, şehrin 18. yüzyıldan beri Osmanlı İmparatorluğu’nun önde gelen ticaret merkezlerinden biri olmasıydı. Canlı bir ticaret ve kültür hayatının bulunduğu Selanik şehri, Yahudi, Rum, Bulgar ve Türklerden oluşan kozmopolit bir nüfusa sahipti. Okullaşma oranının yüksek olduğu Selanik’te tüm topluluklar kendi okulları, gazeteleri ve entelektüel çevrelerine sahiptiler.[29]Nüfusunun %15’i, halk kitlelerinin düzeyinin çok üstünde yaşayan, banker-sanayici-tüccar, subay, memur ve çiftlik sahiplerinden oluşuyordu. Önemli eğitim kurumlarının yanı sıra, altı farklı dilde gazete yayınlanan bir fikir merkeziydi. Bütün liman şehirlerinde olduğu gibi eğlenceden tiyatroya, sinemadan kulüplere kadar her çeşit toplanma yeri vardı.[30]İTC’nin çekirdeğini oluşturan kadrolar böyle bir eğitim ve kültür ortamında yetişmiş, imparatorluğun geleceğini meşrutiyet düzeninde gören kişilerdi.[31]
İttihat Terakki ve Yahudiler
İTC’nin Selanik’te en yakın müttefikleri Yahudi cemaatiydi. Selanik Yahudileri, Makedonya’da yükselen milliyetçi hareketler karşısında Osmanlı idaresinin sürmesini bir güvence olarak görüyorlardı. Bu nedenle İTC’nin faaliyetlerini siyasi, ekonomik ve entelektüel düzeylerde destekliyorlardı.[32]
Selanik, 15. Yüzyıl sonunda İspanya’dan göçe mecbur kalan Yahudilerin, Osmanlı Devleti’nin hoşgörüsüyle yerleştikleri şehir olduğundan nüfusunun yarısını bunlar oluşturuyordu. Bunların da 60 bini hala İspanya’daki geleneklerine bağlı bir yaşam sürdürürken, 10 binini 17. yüzyılda Mesihliğini ilan eden, kendi cemaatince de dışlanan Sabetay Sevi’nin yandaşları oluşturuyordu. İslam çevrelerinde “Dönme” olarak anılan, din kurallarına aykırı davranmayan, buna karşılık eski geleneklerine göre davranan insanlardı. Çoğunlukla Türkçeyi kullanıyorlardı. Fransızca ve Türkçe eğitim veren çok modern iki eğitim kurumuyla (Fevziye ve Terakki) Selanik’in en mükemmel ve Türk halkının savunucusu Yeni Asır gazetesini onlar kurmuşlardı.[33]
Yahudilerle Dönmelerin ortak yanı, Osmanlı içindeki diğer milletlerin aksine ihtilalci eylemler planlamıyor olmalarıydı. Endişeleri de, Balkan toplumlarından biri hakim olursa o çağda Avrupa’nın pek çok ülkesinden kovuldukları gibi buradan da atılma korkusuydu. [34]
İttihat Terakki ve Masonluk
Burada zaman zaman dile getirilen cemiyet-mason ilişkisinden de söz etmek yerinde olacaktır.[35]1889’da kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti’nin Masonlukla bağlantısı bulunmadığı biliniyor. [36]
[37]
Selanik’teki düşünür kesimle, Manastır’daki eylemci kadrolar arasında yeni bir örgütlenme ihtiyacı belirdi. Yıldız jurnalcilerinin her tarafa sızmış olduğu ortamda Selanik sahil kahvelerinde üç-beş kişinin buluşması yeterli değildi. Avrupa’dakilerin çoğu teslim olmuştu ama hala bireysel olarak o fikirleri devam ettiren Ahmed Rıza gibi düşünürler vardı. Toplantı yeri olarak, yabancılara ait olmakla Osmanlı polisinin müdahale hakkı bulunmayan binalara yönelmek düşüncesi bu ortamda belirmiştir. Bir mason locasının hedefe konması doğaldı.[38]
1906 yılı Ağustos’unda kurulacak yeni İttihat ve Terakki’nin alt yapısını oluşturacak kadroların 1903 yılı başından itibaren locaya kabul edilen Türklerden adım adım oluştuğunu kabulgerekir. Aralarında Dönmeler ya da diğer Balkanlı millet kökenlilerin de bulunmasına rağmen hepsine Türk dememizin sebebi, isimlerinin niteliği ve genelde devletin görevlileri olmalarındandır.[39]
Ticari açıdan daha çok İtalya ile bağlantıda olduklarından Selanik’te İtalyan masonluğunun daha çok ilgi gördüğü fark edilir. Macedonia Risorta Locası Selanik’te faaliyete geçti. Mayıs 1902’de tekris edilip locanın üstatlığına getirilen Emanuel Carasso’nun katkısı büyük olmuştur. Carasso, tanınmış bir Yahudi tüccar ailesine mensuptu. Jöntürklere mason localarında toplanmayı öneren o olmuştur. Cemiyetin gizli toplantılarının çoğu bu lokalde yapılmıştır.[40]
Bayrak ve tabanca üzerine yemin uygulamasına tabi tutuluyor, “vatanı kurtarmak ve yükseltmek için icabında hayatını feda etme” sözünü veriyorlardı. Hainler hakkında cemiyetin vereceği karaların infazı ve bireyin kendi hakkında verilebilecek bir karara da kanını helal etmeyi kabul şartı vardı. Cemiyette yeni üyenin, bir güvenlik önlemi olarak bir süre sadece kendisini inisiye eden kişiyi tanırdı. Üyeler isimleri ile değil, sadece numara ile belirtiliyordu. Yemin eden bundan kolay vazgeçemezdi. [41]
Şevket Süreyya’ya göre Balkanlar’daki subaylardan en az iki bini İTC’ye üyeydi. Bunlardan kaçta kaçının mason bağlantısı vardı? 1909’dan itibaren mason tartışması gündeme geldiğinde her İttihatçı’nın mason olduğu bol keseden piyasaya sürülmüştür. Enver’e ek olarak Mehmed Tahir, Fethi(Okyar), Miralay Sadık, Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal, İsmet (İnönü) gibi sayısız ilk dönem ittihatçısını “mason olmayanlar” arasında saymak mümkündür. [42]
Osmanlı topraklarındaki Türk mason sayısı Meşrutiyet’in ilanında toplamın ancak onda birine (belki 100 kişi kadar) varken, 1918’de yarıya eriştiği (800-900) düşünülebilir. Dünyadaki sayılarla karşılaştırılırsa bunun son derece sınırlı bir yapı oluşturduğu görülür. Buna karşılık işgal ettikleri mevkilerle çok etkili bir kadro oluşturmaktadırlar. 2 sadrazam, 4-5 nazır, bir sürü vali ve polis müdürü, kumandan bu arada sayılabilir. Yine de ülke yönetiminin salt bir mason ağının elinde olduğunu iddia etmek abartma olur.[43]
Times’a göre, 1919 başında dünyada 4 milyon mason vardı. Bunun 2,9 milyonu ABD’de idi. İngiltere-İskoçya-İrlanda’da 3 büyük 5500 küçük locada 415 bin, Kıta Avrupası’nda 2100 locada 250 bin üye bulunuyordu. Almanya’da 545 locada 75 bin üye hesaplanıyordu. Türkiye’de, 1918 sonu hesabıyla, 10 locada 1500 mason bulunduğu ileri sürülmüştür. [44]
İttihat Terakki ve Dinsizlik Eleştirileri
Özellikle tekris edilmiş olduğu bilinen Musa Kâzım’ın 1910 yılı Temmuzunda Şeyhülislam makamına getirilmesi ortalığı birbirine karıştırdı. Muhalefet bu konuda gürültü koparırken Sultan/Halife’ye de onaylamaması için başvurular oldu ama İttihatçı iktidarı kararından vazgeçmedi. [45]
Türkiye’ye Abdülhamid döneminde de İttihatçılar zamanında da gelmiş olan Georges Gaulis, “Jöntürklerde çok belirgin bir dinsizlik eğilimi… liderleri arasında gerçek dinsizler var…” diye yazıyor ve bu yerli basında da yer alıyordu. [46]
1873’te Abdülaziz döneminde İstanbul’a yerleşen, avukatlık ve gazetecilik yapan, Birinci Dünya Savaşı patlayıncaya kadar gelen bütün Osmanlı iktidarlarını tanıyan, kendisi de mason olan Sir Edward Pears İstanbul’da Kırk Yıl isimli anılarında şöyle yazıyor: “Komitenin dinsizler, Yahudiler ve farmasonlardan oluştuğu ileri sürüldüğünde herhangi belirgin bir kimsenin anlatılmak istendiğini sanmıyorum. Belki içlerinde pek azı namazlarını belli saatlerde, daha da az olarak halk içinde kılma alışkanlığındaydılar… Öyle sanıyorum ki pek az istisna dışında, Komite’nin önemli üyelerini tanıyan hiçbir kimse onları dindar insan saymazdı. Ama onlardan ateist diye bahsetmek son derece saçmadır. Kabul etmek gerekir ki, eğer destekçileri sadece Yahudiler, dinsizler ve farmasonlarla sınırlı olsaydı ihtilal büyük başarı gösteremezdi.”[47]
Siyaset Sahnesine Çıkış ve Sonuç (1908)
9-10 Haziran 1908 tarihinde İngiliz ve Rus hükümdarlarının buluşmaları, İttihatçılar tarafından Osmanlı Devleti’nin paylaşılmasına bir işaret sayılması bardağı taşıran son damla oldu ve bir muhalefet gurubu olarak açıkça ortaya çıkmalarına imkân verdi.[48]
Sonuçta da Meşrutiyet 23 Temmuz 1908’de ilan edilmiştir. Terakki ve İttihat Cemiyeti de 23 Ağustos 1908 tarihinde yayınladığı bir bildiri ile Prens Sabahattin’in cemiyeti ile birleştiğini ve adını İttihat ve Terakki Cemiyeti yaptığını ilan etmiştir. [49]
Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında uğranılan yenilgiler Osmanlı toplumunun hemen her kesiminde derin bir hayal kırıklığı yaratmıştı.[50] İttihatçıların dolaylı veya dolaysız siyasette etkin oldukları on yıllık süre bir dizi felaketlere sahne oldu.Ancak bütün bunlara rağmen onlar, çağdaş, pratik sonuçlar almayı hedefleyen vatanperver insanlardı. Tecrübesizlikleri ve zaman zaman pozitivizmin katı kuralcı yaklaşımı ile topluma/halka rağmen alışılagelmiş gelenekleri değiştirmeye kalkmaları kendi felaketlerini de getirdi.[51]
Dipnotlar
[1] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[2] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[3] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[4]http://selanikgezirehberi.blogspot.com.tr/2012/04/selanik-tarihi-kent-m.html
[5] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[6] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[7]http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki_Cemiyeti
[8] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[9] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[10] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[11] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[12] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[13] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[14] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[15] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[16] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[17] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[18] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[19] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[20]http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki_Cemiyeti
[21] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[22] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[23]http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki_Cemiyeti
[24] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[25] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[26] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[28] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[29] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[30] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[31] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[32] Türk Siyasal Hayatı, Anadolu Üniversitesi
[33] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[34] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[35] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[36] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[37]http://millicumhuriyet.wordpress.com/ataturk/ataturk-mason-mu/
[38] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[39] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[40] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[41] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[42] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[43] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[44] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[45] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[46] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[47] İslam Aleminde Masonluk, Orhan Koloğlu
[48] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
[49] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[50] Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi
[51] Osmanlı Tarihi (1876-1918), Anadolu Üniversitesi
İttihat ve Terakki Cemiyeti