top of page

ÅžehzadeliÄŸi

İlk şehzâdelik yılları, babasının taht mücadeleleri dolayısıyla hareketli geçmişti. Çocukluk yıllarının da geçtiği Trabzon’daki sarayda kendisine tahsis edilen hocalardan ilk eğitimini aldı. [1]

 

Biraz büyüyünce Şarkikarahisar'a vali tayin edildi. Fakat amcası Ahmed buna razı olmadı. Süleyman'ın İstanbul yolu üstünde bulunması canını sıktı. II. Bayezid ölür de hızla taht şehri İstanbul'a gitmesi gerekirse, Süleyman yoluna çıkar diye korktu. "Bu oğlancığın yolumuz üzre işi nedir?" diyerek babası II. Bayezid'e başvurdu. Bunun üzerine Sultan II. Bayezid, torunu Süleyman'ı Kırım'da Kefe Sancak Beyliği'ne gönderdi. [2]

 

Babasının seferleri sırasında ise zaman zaman İstanbul’a gelerek saltanat vekilliğinde bulunmuştu. Böylece tahta oturmadan önce hem imparatorluk coğrafyasını tanımış oldu, hem de idarî tecrübe kazandı. Ayrıca padişahlığı sırasında görev vereceği idareci kadroları da bu sıralarda belirlemiş ve bu kimseler onunla birlikte İstanbul’a gelmişti. Manisa’daki şehzadelik yıllarından beri yanında bulunan yakın arkadaşı, daha sonraki yıllarda adeta ikinci bir padişah gibi hareket edecek sadrazam İbrahim Paşa da bu isimlerden biriydi. [3]

 

Tahta Çıkışı (1520) –   25 Yaşında

XVI. yüzyılın ilk çeyreği bitmeden Osmanlılar yeni bir misyon yüklenmiş olarak doğudaki sorunlarını büyük ölçüde çözmüşlerdi. Kısa süren saltanatı sırasında bunları gerçekleştiren ve devleti sahip olduğu mutlak gücüyle idaresi altında yürüten Yavuz Sultan Selim’in 1520’de vefatı üzerine oğlu Süleyman, saltanat makamına oturdu. Onun tahta geçmesiyle Osmanlılar için yeni bir devir başlamış oluyordu.[4]

 

Tahta geçişinden birkaç hafta sonra Venedik elçisi Bartolomeo Contarini Süleyman'ı "Yirmi altı yaşında, uzun fakat sırım gibi ve kibar görünüşlü... Boynu biraz fazla uzun, yüzü zayıf, burnu kartal gagası gibi kıvrık. Gölge gibi bıyığı ve küçük bir sakalı var. Cildi biraz soluk olsa da yüzü oldukça hoş. Derisi solgunluğa meyilli. Akıllı bir hükümdar olduğu söyleniyor ve herkes onun saltanatının hayırlı olacağını umuyor" şeklinde tanımlamıştır.[5]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[6]

İlk icraatı Tebriz’den ve Kahire’den getirilen 600-800 civarındaki sanatkâr, ümera ve benzerlerinin memleketlerine dönmelerine izin vermek oldu. Ayrıca Yavuz Sultan Selim’in Mısır’dan getirttiği Abbasi halifesi Mütevekkil’in de geri dönmesine müsaade etti. İran’la yapılan ipek ticaretine yönelik yasağı kaldırıp bu ticaret dolayısıyla mallarına el konulan tüccarın zararını karşıladı. Bunların yanı sıra halka kötü muamelede bulunan idareci ve askerleri cezalandırdı. Devrin kroniklerinde yer verilen bu ilk icraatlar yeni padişahın adalet prensibine sıkı sıkıya bağlı olduğunu göstermek amacını da taşıyor olmalıdır. [7]

 

Onun bu yaklaşımına rağmen ilk huzursuzluk tahta oturmasının üzerinden iki ay geçmeden kendini gösterdi. Eski bir Memluk beyi olup Sultan Selim zamanında Şam Beylerbeyiliği’ne getirtilen Canberdi Gazali isyana kalkıştı. Henüz yeni fethedildiğinden Osmanlı idaresinin tam olarak hâkim olamadığı Suriye bölgesinde ortaya çıkan bu isyanın amacı eski Memluk Devleti’ni yeniden kurmaktı. Diğer taraftan Safevîlerin de bu ortamda devreye girme ihtimalinin olması Osmanlı devlet merkezinde büyük bir endişe uyandırmış; isyan, Ocak 1521’de bastırılmıştı. Batı’ya karşı gaza yeniden hızlandırılırken bu kez merkezden Mısır’a vali olarak gönderilen Ahmed Paşa’nın sebep olduğu karışıklıklar ciddi boyutlara ulaştı. Ağustos 1524’te isyanın bastırılmasının ardından Mısır’ı bir Osmanlı eyaleti yapacak ıslahatlar bizzat Veziriazam İbrahim Paşa’nın Kahire’ye gönderilmesiyle gerçekleştirilmişti. Osmanlıların Akdeniz siyasetinde Mısır’ın yeri çok mühimdi. Osmanlılar Mısır’ı ellerinde tutarak Hind Okyanusu ile olan bağlantıyı da kontrol edebileceklerdi. Merkezî idarenin bu hassas yaklaşımı sayesinde Kahire’de İstanbul mahreçli bir kültürel hayat anlayışı etkisini göstermiş ve silinmez izler bırakmıştır.[8]

 

Sultan Selim’in Doğu’ya yönelik seferleri sonucunda ele geçirilen topraklar ile imparatorluğun sınırları büyümüş, bu durum Avrupa’da ümitsizliğe sebep olmuştu. Diğer taraftan onun asıl amacı Batı’ya büyük bir sefer düzenlemekti. Bu amaç doğrultusunda daha 1515’te İstanbul’da büyük bir tersane inşasına başlanmıştı. Fakat ömrü buna vefa etmemişti. XV. yüzyılda Fatih Sultan Mehmed’in Batı’yı hedef alan fetihleri Rodos ve Belgrad’da durdurulmuştu. Rodos, Akdeniz hâkimiyetinin anahtarı, Belgrad ise Orta Avrupa’nın ele geçirilmesi için açılması gereken bir kilitti. 1520’de tahta oturan Sultan Süleyman’ın Batı’da gazayı sürdürebilmesi bu iki engelin geçilmesini gerektiriyordu. Böylece o, İstanbul’un fatihinin hedefleyip elde edemediklerini başararak hem saltanatını pekiştirecek hem de atalarının kazandığı şöhreti kendi şahsında daha da yukarılara taşıma imkânı bulacaktı. [9]

 

 

 

Dipnotlar

[1] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[2] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[3] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[4] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[5]http://tr.wikipedia.org/wiki/Kanuni_Sultan_S%C3%BCleyman

[6]http://tr.wikipedia.org/wiki/Kanuni_Sultan_S%C3%BCleyman

[7] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[8] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[9] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

Kanuni Sultan Süleyman(1520-1566) – 46 yıl 

Osmanlılar

bottom of page