top of page

Babası ile birlikte Paris’e giden Mehmed Said’in Fransa’daki gözlemleri ve döndüÄŸündeki icraatı da önemlidir. Mehmed Said, Paris’te babasından daha çok dolaÅŸmış, çevre edinmiÅŸ ve Fransa’yı dikkatli bir biçimde gözlemlemiÅŸti. Matbaanın tesisinde çok önemli rolü vardır. Ayrıca Fransa’dan Ä°stanbul’a getirdiÄŸi kitaplar, elbiseler ve mobilyalar Osmanlı baÅŸkentinde batı modasının yayılmasına sebep olmuÅŸtur. Paris’te elçi iken gönderdiÄŸi tablolar sayesinde Türk minyatür sanatında yeni bir çığır açılmıştır. Bu resimleri gören minyatürcüler, bilhassa Levnî, minyatürle Batı üslubu arasında yeni bir tarz geliÅŸtirmiÅŸtir. Paris’ten getirilen sarayı resimleri, Lale Devri’nin önemli eÄŸlence yerlerinden olan Kâğıthane’deki sarayın yapımında model olarak kullanılmıştır. Fransa Kralı ve çevresindekilerin hayat biçimleri taklit edilmiÅŸtir.[7]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[8]

Osmanlı’daki zihniyet deÄŸiÅŸiminde, batılı ülkelerle artan iliÅŸkilerin ve kurulan elçiliklerin özel bir önemi vardır. Elçiliklerde seküler bir anlayışla kendisini yetiÅŸtirmeye baÅŸlayan Osmanlı aydınları, modernleÅŸme eÄŸilimini besleyen temel kaynak olmuÅŸtur. Lale Devri’nden sonra, Ä°stanbul’a gelen elçilerin beraberinde getirdiÄŸi bilginler ve sanatkârlarla elçiliklerde yapılan toplantılar, Batı kültür ve yaÅŸam tarzının aktarılmasında birinci derecede rol oynamıştır. III. Ahmet döneminde, Ä°stanbul’a gelen sefirler, sık sık eÄŸlenceler, balolar, tiyatrolar düzenlerler ve bunlara Türkleri de davet ederler. [9]

 

Aynı ÅŸekilde, Osmanlı topraklarında varlıklarını sürdüren Levantenler, azınlıklar ve “mühtedi” (Ä°slamiyeti sonradan kabul eden)lerin de benzer bir etkisi olmuÅŸtur. Bunlar, Türklerden önce Avrupa ile münasebet kurmuÅŸlar, giyim kuÅŸamlarını, yaÅŸam tarzlarını Fransızlara benzetmeye çalışmışlardır. Bilhassa, batılı mimari ögelerin Osmanlı’ya taşınmasında azınlıklara mensup sanatkârların önemli bir rolü olmuÅŸtur. Bunların sonucu, öncelikle devlet erkânı arasında batılı yaÅŸam tarzına karşı bir merak baÅŸlamıştır. [10]

 

1718-1730 arısındaki on iki yıllık barış döneminde, III. Ahmet ve veziri NevÅŸehirli Damat Ä°brahim PaÅŸa’nın gayretleriyle Kâğıthane merkez olmak üzere Ä°stanbul’un her tarafında imar ve kültür faaliyetine giriÅŸilmiÅŸtir. Sadrazamın gayretleriyle, iki ay gibi kısa bir sürede Fransa’daki Fortainebleau Sarayı örnek alınarak Kâğıthane Deresi’nin yatağı geniÅŸletilir. Ä°ki tarafı mermer rıhtımlar içine alınarak derenin etrafında küçük kanallar, gölcükler, fıskiyeler ve çaÄŸlayanlar oluÅŸturulur. Nehrin kenarlarına sütunlar dikilerek Kasr-ı Hümayun inÅŸa edilir. Baruthaneye kadar, yolun kenarlarına saray erkânı için köÅŸkler yapılarak, bunlara Kasr-ı NeÅŸat, ÇeÅŸme-i Nur, Hurremabad, Cedvel-i Sim gibi isimler verilir. Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin sefaretnamesinde uzun uzun anlatılan Paris’teki Versailles Sarayı ve bahçeleri örnek alınarak Ä°stanbul havuzlu bahçeler, çeÅŸmeler, kütüphaneler, eÄŸlence ve gezinti yerleriyle süslenir. Ä°smi bizzat Ä°brahim PaÅŸa tarafından konulan Sadabad, 1722’de III. Ahmet’in katıldığı muhteÅŸem bir törenle açılır.[11]

 

Sarayda Fransa Kralı’nın sarayı ve yaÅŸantısı örnek alındı. Devlet ileri gelenleri de bu konuda padiÅŸahı taklit ettiler. Åžairlerin, müzisyenlerin katıldığı büyük eÄŸlenceler tertip ediliyordu. Lale bahçeleri içerisinde geceleri sırtlarına mum konulmuÅŸ kaplumbaÄŸalar dolaşıyor, çeÅŸit çeÅŸit çiçeklerle,özellikle laleler ile süslü bahçelerde cins cins kuÅŸlar bulunuyordu.[12]

 

Esma Sultan, Avrupalı kadını tanımak için La Baronne de Tott’u saraya davet etmiÅŸtir. III. Selim’in kardeÅŸi Hatice Sultan da, Danimarka maslahatgüzarı Baron de Hubs’ün Büyükdere’de yaptırdığı köÅŸkünden ve bahçesinden çok etkilenmiÅŸ; özellikle bahçenin bir benzerine sahip olabilmek için Danimarka kralının yanında görev yapan Alman asıllı mimar ve ressam Antoine Ignace Melling (1763-1831)’i Ä°stanbul’a getirtmiÅŸtir (1782). Hatice Sultan’ın hizmetine giren Melling’in ilk iÅŸi, Ortaköy’deki NeÅŸatabad Sarayındaki klasik tezyinatı kazıyıp yerine barok ve rokoko süslemeler yapmak olmuÅŸ, köÅŸkün bahçesini de labirent ÅŸeklinde yeniden düzenlemiÅŸtir. Kaynaklarda, III. Selim ve Hatice Sultan’ın bu labirentlerde çocuklar gibi oynayıp ÅŸen kahkahalar attığı anlatılır. Melling, Ä°stanbul’un birçok yerine Avrupai tarzda bahçeler yapmış, aynı zamanda hayran kaldığı Ä°stanbul’un her tarafını tuvaline aktarmıştır.[13]

 

“Artık köÅŸk inÅŸa edilmemesi” talebiyle geliÅŸen isyan sırasında Sadabad Sarayı’nın da içinde olduÄŸu 120’yi aÅŸkın köÅŸk üç günde yakılmıştır.[14]

 

Sadabad, bu tarihten itibaren devlet erkânı, ÅŸairler, musikiÅŸinaslar, rakkaseler ve zevk erbabının toplandıkları bir eÄŸlence mekânı olur. Ä°lkbaharla birlikte baÅŸlayan eÄŸlenceler, geceleri helva sohbetleri ve “çeraÄŸ” (=mum) eÄŸlenceleriyle sabahlara kadar devam eder. PadiÅŸah, ilkbaharı bu köÅŸkte geçirerek, sık sık devlet büyüklerine, yabancı elçilere ziyafetler verir. Halkın da bu eÄŸlencelerden yararlanabilmesi için kırda çadırlar kurulur. Devlet erkânı giyim kuÅŸamda lüks ve israf yarışına girer. Batılı ressamlara portrelerini çizdirmek moda olur. Devlet erkânının evlerinde, alçak divanların yerini koltuklar ve iskemleler almaya baÅŸlar; pantolon gibi batı tarzı giyim yaygınlaşır.[15]

 

Günlük hayatta Batı tarzı mobilya kullanılmaya baÅŸlanıldı. Geleneksel Osmanlı divanlarının yerini, iskemle ve koltuklar aldı. Bir zamanlar Osmanlı elçileri bu iskemlelerde baÄŸdaÅŸ kurup oturduklarından dolayı yere yuvarlanmışlardı. Saray duvarları resimlerle süslendi. Devlet adamlarının portreleri yaptırıldı.[16]

 

Öteden beri Türkler arasında önem verilen bir çiçek olan ve döneme adını veren lale, bu devirde hastalık derecesine varan bir tutkuya dönüÅŸür. Lale, XVIII. asrın baÅŸlarında Hollanda’daki gibi bir çılgınlığa (tulipomanie) dönüÅŸmüÅŸtür. Saray bahçeleri lalelerle doldurulmuÅŸ, yeni bir lale yetiÅŸtirenlere Meclis-i Åžükûfe tarafından ödüller verilmiÅŸ, nadir bir lale soÄŸanı yüzlerce altına kadar satılmaya baÅŸlanmıştır. [17]Bu devirde bahçecilikle ilgili bilgiler bir sır gibi saklanırdı. Devre adını veren lale hakkında birçok kitap yazıldı. Bu eserlerde lale cinsleri, tohumların kimler tarafından elde edildiÄŸi, lalelerin özellikleri belirtilirdi. Åžairler, yeni ortaya çıkan laleleri methettiler. Lale yetiÅŸtirme bir hastalık hâline gelmiÅŸti. Yapılan toplantılarda yeni yetiÅŸtirilen laleler isimlendiriliyor, özellikleri tespit ediliyordu.[18]

 

DeÄŸiÅŸim, daha çok ÅŸehir hayatında ve bilhassa yönetim kesimi arasında kendisini göstermiÅŸtir. Çünkü ÅŸehirlerin büyük bir kısmı hâlâ baÄŸ ve bahçelerle çevrili kasaba görünümünden kurtulamamıştır. Bu sebeple, bilhassa Ä°stanbul’da görülen deÄŸiÅŸime karşılık, taÅŸradaki gündelik hayat eski hâliyle uzun yıllar devam etmiÅŸtir.Hayatı daha çok medrese, cami, iÅŸ ve ev arasında geçen Osmanlı insanının hayatında, artan yoksulluk ve iÅŸsizlikle beraber ahlaki çöküntü ve kültürel sapmalar kendini daha fazla göstermeye baÅŸlamıştır. Kadınların kılık kıyafette “kefere avretleri”ni taklit etmeye baÅŸlamaları, ziynet ve güzelliklerini gösteren kıyafetler giymelerinin yaygınlaÅŸması bir fermanla yasaklanmıştır. Eskinin kitap okunan, ÅŸiirler söylenen kıraathane özelliÄŸindeki kahvehaneleri, bu asırda sazendesi, hanendesi ve köçeÄŸi ile yeniçerilerin ve iÅŸsiz güçsüz takımının toplandığı, isyan hazırlıklarının yapıldığı fesat merkezleri hâline gelmiÅŸtir. Bu sebeple kahvehanelerin hepsi birkaç defa yıktırılmış, fakat kısa bir sürede yeniden çoÄŸalmıştır. [19]

 

 

 

Dipnotlar

[1]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[2]http://tr.wikipedia.org/wiki/Yirmisekiz_Mehmed_%C3%87elebi

[3] Atatürk Ä°lkeleri ve Ä°nkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[4] Osmanlı Devletinde YenileÅŸme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[5] Osmanlı Devletinde YenileÅŸme Hareketleri  (1703-1876), Anadolu Üniversitesi

[6]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[7] Osmanlı Tarihi 1566-1789, Anadolu Üniversitesi

[8]http://kagithane.bel.tr/kagithane_hakkinda/tarih_detail.aspx?SectionID=5QngFHrwbYOzzGzlLv5WmA%3D%3D&ContentId=1JUDdyK541o76vY4i8bwJw%3D%3D#prettyPhoto

[9]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[10]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[11]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[12] Osmanlı Tarihi 1566-1789, Anadolu Üniversitesi

[13]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[14] Atatürk Ä°lkeleri ve Ä°nkılap Tarihi-I, Anadolu Üniversitesi

[15]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[16] Osmanlı Tarihi 1566-1789, Anadolu Üniversitesi

[17]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

[18] Osmanlı Tarihi 1566-1789, Anadolu Üniversitesi

[19]XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi

Osmanlı zihniyet dünyasında XVIII. asrın baÅŸlarından itibaren kendisini daha fazla hissettirmeye baÅŸlayan çözülme, siyasi hayatın yanında sosyal yapıda da önemli deÄŸiÅŸikliklere yol açmıştır. Yıllardır biriken problemler, toprak kayıplarıyla gelen binlerce göçmenin iskânı, Celali isyanları ve iç karışıklıkların getirdiÄŸi huzursuzluklar, konar-göçerlerin yerleÅŸik hayata zorlanması, beraberinde iÅŸsizlik, ekonomik sıkıntı ve ahlaki çöküntüyü getirmiÅŸtir. Fakat artan bu sefalete karşılık baÅŸta devlet erkânından baÅŸlamak üzere sefahat da artmış, israf ve lüks merakı herkesi sarmıştır. Bu dönemde kaleme alınan layihalarda, devlet adamları ve halktaki gösteriÅŸ ve lüks merakının yaygınlaÅŸması, rüÅŸvetin artması sık sık eleÅŸtiri konusu edilmiÅŸtir.[1]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[2]

1718- 1730 yılları arasını kapsayan yenileÅŸme dönemine, Ä°stanbul’da yoÄŸun olarak lale yetiÅŸtirilmesinden ve lalelerin dünyaya yayılmış olmasından dolayı bu isim verilmiÅŸti.[3] “Lâle Devri”, 18. yüzyıl kaynaklarında geçen bir ifade deÄŸildir; ilk kez Ahmed Refik Altınay’ın 1913’te Ä°kdam gazetesinde çıkan bir yazısında kullanılmış ve sonradan uluslararası ÅŸöhret bulmuÅŸtur. [4]

 

Bu dönem, Osmanlı’da yenileÅŸme hareketlerinin baÅŸlangıcı, Türkiye’de batılılaÅŸmanın ilk safhası ve Türkiye’de sekülarizmin ortaya çıkışı ÅŸeklinde izah edilir. Bu yorumlarda, 1720-1721’de Paris’e elçi sıfatıyla gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin misyonunun ele alınış biçimi önemli paya sahiptir. [5]

 

Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Sefaretname’si, zihniyet dünyasındaki deÄŸiÅŸimi/çözülüÅŸü göstermesi bakımından önemli bir dönüm noktasıdır. Batı kültür ve medeniyetine duyulan hayranlık bu eserde olduÄŸu kadar, daha önce hiçbir eserde ifade edilmemiÅŸtir. Yönetim kesiminde kendisini hissettirmeye baÅŸlayan batılılaÅŸma eÄŸilimi, öncelikle savunma alanında kendisini göstermiÅŸ; bu eÄŸilim saray, ordu ve resmî kurumlardan baÅŸlayarak, baÅŸta mimari olmak üzere, musiki, tezyinat, giyim kuÅŸam ve hayat tarzını da etkilemeye baÅŸlamıştır. Fakat bu etkileÅŸim, XIX. asra kadar daha çok teknik unsurlarla sınırlı kalmış; XIX. asırdan bilhassa II. Mahmut’tan itibaren eskinin içe dönük yapısı terk edilerek dışa dönük bir yaÅŸam tarzı oluÅŸmaya baÅŸlamış; idare, kanunlar ve hatta âdetlerde Batı’dan iktibaslar baÅŸlamıştır.[6]

 

​

Lale Devri ve BatılılaÅŸmanın BaÅŸlaması 

Osmanlılar

bottom of page