Târihçiler, Osmanlıların ilk yayılma sürecini genellikle gazâ ve cihâd anlayışını benimsemiş bir fetihler politikası ile açıklarlar. Bu politika, düzenli ve sürekli silâh altında tutulan muntazam (muvazzaf) bir orduya dayanılarak değil, sefer sırasında toplanan, Osman Bey ve oğulları etrâfında kümelenmiş bulunan aşiretlerin eli silâh tutan insanlarının oluşturduğu bir askerî güçle sürdürülmüştü.[1]
Bu zümreler, hiç şüphesiz dağınık ve belirli bir disiplinden yoksun gruplardı. Bu sebeple, fetihlerin sistemli bir şekilde sürdürülebilmesi için düzenli askerî birliklere ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaç, kapıkulu ve timarlı sipâhi ordusunun kurulmasına kadar “yaya” ve “müsellem” adıyla bilinen askerî birliklerce karşılanacaktır. Osmanlı kaynakları, bu ilk birliklerin, ilk dönem vezirlerinden Alâeddin Paşa ile Çandarlı Kara Halil Paşa’nın gayretleri sonucu kurulduğunu belirtirler. Yayalar, isimlerinden de anlaşılacağı üzere piyâde birliklerdi. Müsellemler ise, sipâhi, yâni atlı birliklerdi. [2]
Yaya ve müsellemler birer askerî güç olarak XV. yüzyılın ortalarına kadar kullanıldılar. Ancak bu dönem, Yeniçeri Ocağı’nın ve timar ordusunun da şekillenip teşkilâtlandığı dönemdir. Bu süreçte, yeniçeri ve timar ordusu güçlendikçe, yayalar ve müsellemler geri plânda kalmışlar; savaşlara aktif bir şekilde katılmak yerine, geri hizmeti elemanları olarak yol yapımı ve tâmiri, köprü kurulması, kale inşaatı, hendek kazılması ve mâden işletmeleri gibi işlerde çalıştırılmaya başlanmıştır. [3]
Klâsik Osmanlı ordusunun, esas olarak merkez ve taşra (veyâ eyâlet) kuvvetleri şeklinde ikiye ayrılır. Merkez kuvvetleri, kapıkulu ordusu olarak da bilinir. Ancak bunlara bir de deniz kuvvetlerini eklemek yerinde olacaktır.[4]
Kapıkulu Ordusu( Merkez Kuvvetler )
Osmanlı merkez kuvvetleri, sürekli silâh altında tutulan (muvazzaf) bir ordu idi. Selçukluların hassa ordusu örnek alınarak; fetihler dolayısıyla artan asker ihtiyâcını karşılamak amacıyla kurulmuştu. Kaynaklarımız, kapıkulu ordusunun gerçek anlamda Sultan I. Murad döneminde, ulemâdan Konyalı Molla Rüstem’in tavsiyesi ve vezir Çandarlı Kara Halil Paşa’nın gayretleriyle kurulduğunu belirtirler. Bu sürecin Gelibelolu’ya geçişten kısa bir süre sonra başladığı anlaşılıyor.[5]
Yeniçeri Ocağı
Yeniçeri Ocağı, 1363 yılında, Sultan I. Murad devrinde kurulmuştur. Ocak, ilk defa bin kişilik bir birlik olarak teşkil edilmişti. Osmanlı kapıkulu ordusunun en gözde birlikleri yeniçerilerdi.[6]
[7]
Yeniçeriler, pâdişâhın bizzat sefere katıldığı zamanlarda, onunla birlikte sefere çıkarlardı. Pâdişâhın bizzat sefere çıkmadığı, yerine vezîr-i âzam veya vezirlerden birisini gönderdiği zamanlarda ise, yeniçerilerin en azından bir kısmı mutlaka sefere katılırdı. Yaşlı yeniçeriler ise, seferler sırasında korucu olarak kışlaların korunmasıyla görevlendirilirlerdi. Sefere katılan yeniçeriler, savaş sırasında, pâdişâhın da bulunduğu merkezde konumlanırlardı. Kendilerinin hemen önünde topçular, onların da önünde azab denen hafîf silâhlı yaya askerleri yer alırdı[8]
Yeniçeriler öbür kapıkulu askerleri gibi sürekli olarak görev yaparlar ve devletten aylık alırlardı. Büyük bir bölümü İstanbul’daki Etmeydanı’ndaki ve Şehzadebaşı’ndaki kışlalarda yaşarlardı. Bir bölümü de sınırlardaki kalelerde görevliydi. 15.-16. yüzyıllarda yeniçerilerin evlenmeleri ve askerlikten başka işlerle uğraşmaları yasaktı. Fakat sonraları, seferlerin azalması, disiplinin bozulması ve evlenme yasağının hafiflemesiyle yeniçeriler başka işlerle uğraşmışlar, özellikle İstanbul’da esnafa karşı zorbaca hareketlerde bulunmuşlardı. [9]
Başlangıçta Yeniçeriler 1000 kişiden oluşurken Kanuni Sultan Süleyman döneminde 12.000, III. Mehmed döneminde 45.000 kişiye ulaşmıştır. 18. yüzyıl başında 70.000, ortalarında 80.000e çıkmış, III. Selim döneminde 110.000e, II. Mahmud döneminde de 140.000 kişiye ulaşmıştır. [10]
Sekban Bölükleri: Fatih Sultan Mehmed’in 1451’deki Karaman seferi sırasında yeniçerilerin buyruklarına karşı çıkması üzerine kendine bağlı askerlerden oluşturduğu birlik olarak ortaya çıktı. Piyade ve süvari sekbanlar padişahla birlikte ava çıkarlardı. [11]
Kapıkulu Sipâhileri
Kapıkulu sipâhileri, sarayın enderûn bölümü ile başarı gösterdikleri için terfi eden yeniçeriler arasından seçilirdi. Ocağa, ileri gelen devlet adamlarının çocukları ile kapıkulu mensuplarının çocukları da alınmıştır. Atlı idiler. Görevleri, seferlerde pâdişâhın yanıbaşında bulunarak onun tuğ ve silâhlarını taşımak, güvenliğini sağlamaktan ibâretti. Statüleri yeniçerilerin üzerinde idi; onlardan daha fazla maaş almaktaydılar. [12]
[13]
Eyalet (Taşra) Ordusu
Timarlı Sipâhiler
Klâsik Osmanlı ordusu içinde eyâlet ordusu denince, öncelikle timarlı sipâhiler akla gelir. Timarlı sipâhilerin Osmanlı devletinde kuruluş dönemlerinden beri mevcut oldukları kabul edilir. Ancak sistemli bir ordu hâline dönüşmesi XV. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.[14]
Bunlar, XVII. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı ordusunun en büyük kısmını oluşturan atlı askerlerdi. Taşrada oturan ve maaş yerine genellikle timar ve zeâmet adıyla anılan dirlikleri tasarruf eden timarlı sipâhiler, seferlere bulundukları bölgenin sancakbeylerinin bayrakları altında katılırlardı. Timarlı sipâhiler, sancaklara taksim edilmişlerdi; dolayısıyla en büyük âmirleri sancakbeyleri idi. Mâzeretsiz sefere katılmayanlar tespit edilir, dirlikleri ellerinden alınarak başka sipâhilere verilirdi. [15]
Osmanlılarda sipahilik, soyluluk koşuludur. Osmanlılar, Balkanlar'da Hıristiyan süvari askerini soylu sayıp timar vermişler, fakat yaya askeri (voynuklar) reâya saymışlardır. Genelde, gayrimüslim reayaya ata binme yasağı vardı. Garîbnâme'ye göre, alpın atının, karnını örten bir zırhı olması gerekir. Zırh, karşıdan heybetli bir görünüş gösterir ve hayvanı kılıç ve ok darbesinden korur. Düşman alpı atından tanır. Osmanlılarda tımarlı sipahi daima zırhlı sipahilerdir. Avrasya tarihinde, göçer halklar arasında imparatorluk kuran, yerleşik hakları egemneliği altına sokan gerçek askeri birlik, zırhlı süvari ordusudur. Şu zamana kadarki, Şah İsmail’in 40.000 zırhlı süvarisi Selim’in top ve tüfeği karşısında bozguna uğrayacaktır. (1514) [16]
Timarlı sipâhi sayısı, XVI. Yüzyılın ilk yarısında 37.521 idi; savaşa götürdükleri cebelülerle birlikte, toplam sayı 70-80 bin arasında değişmekteydi. XVI. yüzyılın ikinci yarısında, fethedilen yerlerde yeni timarların oluşturulmasıyla toplam timarlı ordusunun 100 bini aştığı kabûl edilir. Verilen muhtelif bilgilere bakılırsa, Osmanlı timar ordusunun miktarı, XVI. yüzyılın sonlarında 200 bini aşmıştı. [17]
Kapıkulu ordusunun devşirme asıllı, timar ordusunun ise Türk asıllı olduğu ileri sürülse de, böyle bir kategorik kabul bütünüyle doğru gözükmüyor. Balkanlarda timar tasarruf eden gayrimüslimler bulunduğu gibi, kapıkulu ocakları içerisinde de Türk asıllı elemanlar her zaman mevcut olmuştu. Bununla birlikte, timarlı sipâhilerin büyük çoğunluğunu Türk asıllı insanların oluşturduğu şüphesizdir. [18]
Akıncı Ocağı
Akıncılar, serhad denen sınır boylarında bir taraftan düşman topraklarına yönelik faaliyet gösteren, diğer taraftan tecâvüzleri ve sızmaları önlemek sûretiyle sınırları koruyan hafif atlı birliklerdi. Bu görevi yapan askerî kuvvetlere, Osmanlı devletinin kuruluş döneminden beri rastlamak mümkündür. Zaman içinde gelişen ve güçlü gelenekleriyle bir ocak hâlini alan akıncılar, Selçuklu döneminin uç beylerinin Selçuklu sınırlarında oynadıkları rolü oynamışlardır. Esâsen Osmanlılar da Anadolu Selçuklu devletinin uç beyleri arasında bulunuyorlardı. [19]
[20]
Akıncıların başlıca görevleri, devlet ve ordu adına keşif yapmak; düşman ülkesi ve ordusu hakkında istihbârat toplamak; seferler sırasında düşman topraklarında Osmanlı ordusuna yol açmak; düşmanın pusu kurmasını önlemekti. Akıncılar, aynı zamanda düşmana yönelik psikolojik savaş da yürütürlerdi: Düzenledikleri ânî baskınlarla düşmanın moralini bozmak; askerî ve ekonomik kaynaklarını tahrip etmek ve ulaşım sistemlerini çökertmek gibi işler bu cümledendi. İşlerinin gereği olarak, bulundukları sınır boylarında, karşı tarafın dillerini, şehir ve kasabalarını çok iyi bilirlerdi. Seferler sırasında, Osmanlı ordusunun güvenli bir şekilde hareketini sağlamak üzere, en azından dört-beş günlük mesâfe önde giderlerdi. Savaşlara da fiilen katılırlardı. Çok hızlı hareket eden atlı birlikler olmaları sebebiyle, düşman ordusunun sarılması; bozulup kaçan düşman kuvvetlerinin tâkip ve imhâsı akıncılar tarafından gerçekleştirilirdi. Sefer dönüşleri sırasında düşman baskınlarını önlemek de akıncıların vazifeleri arasında bulunuyordu. [21]
Akıncılar, hayatlarını at sırtında geçirmeleri dolayısıyla son derece usta binicilerdi. Genellikle sınırlarda veya sınırlara yakın yerlerde otururlardı. Yaz ve kış düzenli şekilde düşman ülkelerine akınlar düzenlerler; çok mikdarda ganimet ve esir alırlar, böylece düşmanın Osmanlı topraklarına yönelik saldırı cesâretlerini kırmaya çalışırlardı. [22]
Akıncılara devlet tarafından maaş ödenmezdi. İçlerinden kıdemli ve yararlık gösterenlere timar verilirdi. Akıncılar, gördükleri hizmetlerin karşılığı olarak vergiden muaf tutulmuşlardı. Geçimlerini daha ziyâde akınlar sırasında elde ettikleri ganîmetlerle sağlarlardı. Seferler sırasında, yiyecekleri düşman sınırına kadar devlet tarafından karşılanır; sınırdan îtibâren elde edecekleri ganîmetlerle ihtiyaçlarını karşılarlardı. [23]
Kendilerine has akıncı kanûnları vardı. Klâsik dönemde akıncı birlikleri devlet tarafından sürekli takviye edilmiştir. Yaşlananların, sakatlananların ve ölenlerin yerlerine, iyi ata binen, çevik ve güçlü gençler alınarak akıncı kadroları desteklenirdi. Akıncı kanûnu gereği, şehid düşen veya yaşlanmış olan akıncıların, akıncı niteliğine hâiz oğulları tercîhen ocağa alınırdı. [24]
Devletin kuruluşundan akınların etkilerini yitirmeye başladığı XVII. Yüzyılın başlarına kadar, birçok meşhur akıncı âilesi oluşmuştu. Bunların en meşhurları, Mihal Oğulları(Sırbistan, Bosna ve Semendire’de), Turahan Bey Oğulları(Mora’da), Malkoç Oğulları(Silistre bölgesinde) ve Evrenuz Oğulları(Arnavudluk ve Dalmaçya kıyılarında) idiler. [25]
Deliler
Serhad kulu da denen bu kuvvetler, isimlendirmeden de anlaşılacağı üzere, akıncılar gibi, daha ziyâde sınır boylarında faaliyet gösterirlerdi. Bu grup, çoğunlukta Türk soylulardan oluşuyordu. İri yarı cüsseleri, secâret ve kahramanlıkları ile tanınmışlardı. Düşmanın üzerine korkusuzca saldırmaları, başka bir ifâdeyle kelle koltukta savaşmaları ve aklı başında insanların cesâret edemeyecekleri işlere fütursuzca girişmeleri dolayısıyla deliler ismiyle anılmışlardı. Böyle bir grup Osmanlılar döneminde XIX. yüzyılda bile mevcuttu. Deliler, sınır bölgelerinde sancakbeyi veya beylerbeyilerin maiyyeti arasında bulunuyorlardı. [26]
[27]
Dipnotlar
[1] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[2] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[3] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[4] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[5] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[6] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[7] http://www.iamistanbul.tv/haber/osmanli-ordusunun-kullandigi-silahlar.html
[8] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[9] http://egitimedair.net/tarih/1755-yeniceri-ocagi
[10] http://egitimedair.net/tarih/1755-yeniceri-ocagi
[11] http://egitimedair.net/tarih/1755-yeniceri-ocagi
[12] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[13] http://www.deviantart.com/morelikethis/317102889?view_mode=2#/art/Sipahi-329240875?_sid=7e4fd143
[14] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[15] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[16] Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık
[17] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[18] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[19] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[20] http://www.acilform.net/turklerde-yasam/375859-akinci-ocagi-ile-ilgili-gorseller.html
[21] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[22] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[23] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[24] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[25] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[26] Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatı, Anadolu Üniversitesi
[27] http://cadde.milliyet.com.tr/2012/04/16/HaberDetay/1528574/OSMANLI_NIN__DELi__SUVARiLERi
İlk Dönem Osmanlı Ordusunun Yapısı