top of page

Balım Sultan Dönemi

Balım Sultan, Alevî-BektâÅŸîlere göre Pîr-î Sanî (Ä°kinci Pîr)’dir. 1501'lerde dönemin padiÅŸahı Sultân Bayezid-i Velî tarafından KırÅŸehir’deki Hacı BektaÅŸ Dergâhı’nın başına atanmıştı. Balım Sultan’a kadar BektaÅŸîlik, genellikle kırsal kesimlerde ve köylük yörelerde tutunmuÅŸ, Alevî-Türkmen içerisinde benimsenme olanağı bulmuÅŸtu. [13]

 

Balım Sultan’la kent içi tekkelerde daha yetkinleÅŸtirilmiÅŸ bir ritüel ve örgütlenme baÅŸladı. Bu örgütlenme, benzer inanç ve uygulamaları sürdüren, fakat BektaÅŸîliÄŸin düzenlenmiÅŸ sisteminin dışında kalan köy gruplarından farklılaÅŸarak daha biçimsel olarak örgütlenmiÅŸ “BektaÅŸî Tarikâtı” haline geldi”.[14] Kentsel kesimlere ve Osmanlı aydınları arasına da girdi. [15]

 

Böylece BektaÅŸîlik tarihinde yeni bir dönem baÅŸlar ve BektaÅŸîler; “Köy BektaÅŸîsi”, “Kent BektaÅŸîsi” olarak farklılaşırlar. Kent BektaÅŸîliÄŸine “Nazenin Tarikatı” veya “Babagan Kolu (Babalar Kolu)” da denir. Balım Sultan, “BektaÅŸî Erkannamesi”’ni düzenlemiÅŸ ve bu örgütlenmeye katılmanın koÅŸullarını oluÅŸturmuÅŸtur. Aynı zamanda, On iki imam anlayışını yola kazandırmıştır. Bu, onun yaptığı yeniliklerin başındadır. “On iki imam törenleri”, “on iki çeraÄŸ”, “on iki post”, palhenk, “evlenmemiÅŸ (mücerred) babalık kuralı”, ÅŸerbet yerine ÅŸarap, “Hurufîlik” etkisi, “Ä°bahiyecilik”, “üçleme (teslis)”, “tenasüh”, ve “hülul” kavramları tarikâtın bünyesine onun sayesinde girer. [16]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[17]

Sefaviler

Anadolu'da 15. yüzyıl boyunca Osmanlı ilerlemesi devam etti. KuruluÅŸ döneminde daha müsamahakâr davranan Osmanlı Devleti bu sıralarda kontrol etmekte zorlandığı göçebe Türkmen boylarını baskı altına almıştı. Ä°ÅŸte bu ortamda Erdebil Safeviye ÅŸeyhi Ä°smail, Azerbaycan'dan Anadolu içlerine kadar yayılmış bulunan küskün OÄŸuz-Türkmen boy ve oymaklarını ruhani otoritesiyle birleÅŸtirerek 1501'de Tebriz'i kendi yönetimine aldı. Safevî Devleti'nde en önemli görevlere Türkmenler getirildi. Göçebe Türkmenler, Osmanlı'da yitirdiÄŸi yerini Safevi Devletinde buldu. Bundan sonra Türkmenler akın akın Ä°ran yolunu tuttular ve onunla da kalmayarak yaÅŸadığı toprakların Safevilere baÄŸlanması için sık sık ayaklanmalar çıkardılar. [18]

 

 

Dipnotlar

[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Alevi_tarihi

[2]http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%A2t%C4%B1n%C3%AEli%C4%9Fin_T%C3%BCrkler_aras%C4%B1na_i%27tikad%C3%AE_mezhep_olarak_yay%C4%B1lmas%C4%B1

[3]http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%A2t%C4%B1n%C3%AEli%C4%9Fin_T%C3%BCrkler_aras%C4%B1na_i%27tikad%C3%AE_mezhep_olarak_yay%C4%B1lmas%C4%B1

[4] http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2013/08/19/7162/orta-dogunun-bolunmuslugunde-si-alev-turk-dunyasi

[5]http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%A2t%C4%B1n%C3%AEli%C4%9Fin_T%C3%BCrkler_aras%C4%B1na_i%27tikad%C3%AE_mezhep_olarak_yay%C4%B1lmas%C4%B1

[6] http://tr.wikipedia.org/wiki/Alevi_tarihi

[7] http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%A2t%C4%B1n%C3%AElik

[8] http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%A2t%C4%B1n%C3%AElik

[9] http://tr.wikipedia.org/wiki/Alevi_tarihi

[10] http://tr.wikipedia.org/wiki/Alevi_tarihi

[11] http://tr.wikipedia.org/wiki/Bekt%C3%A2%C5%9F%C3%AElik

[12] http://tr.wikipedia.org/wiki/Hur%C3%BBf%C3%AE-Bekt%C3%A2%C5%9F%C3%AE_inanc%C4%B1

[13] http://tr.wikipedia.org/wiki/Bekt%C3%A2%C5%9F%C3%AElik

[14] http://tr.wikipedia.org/wiki/Bekt%C3%A2%C5%9F%C3%AElik

[15] http://tr.wikipedia.org/wiki/Bekt%C3%A2%C5%9F%C3%AElik

[16] http://tr.wikipedia.org/wiki/Bekt%C3%A2%C5%9F%C3%AElik

[17] http://turkalevi.com/page/13/

[18] http://tr.wikipedia.org/wiki/Safev%C3%AEler

AleviliÄŸin Türkler Arasında Yayılması

Emevîler tarafından “Hanedân-ı Alevîyye” mensuplarına karşı uygulanan takibât ve gerçekleÅŸtirilen mezâlimden kaçmaÄŸa muvaffak olabilenler Irak ile, Türkistan ve Ä°ran yaylâlarına iskân edildiler. Neticede Taberistan, Azerbaycan ve Hazar Denizi kıyılarındaki ülkelerde yaÅŸayan Alevî nüfus hızla artmaÄŸa baÅŸlamıştı.[1] Fâtımîler’in Mısır’da hükûmet kurmaları üzerine Mısır dâîleri Suriye üzerinden uç Anadolu’ya, Horasan’a ve Türkistan’a gelmeye baÅŸladılar.[2]

 

Ä°slâm’ın ÅŸer’i hükümleri arasında yer almakta olan namaz, oruç ve bunlara benzer ibâdet ÅŸekillerinin henüz Ä°slâmiyet’e yeni girmiÅŸ olan göçebe Türk kabileleri tarafından ifâsı zor gözüküyordu. Onlar, eski dinleri olan ÅžâmânîliÄŸin akideleriyle Kam – Ozanların etkisi altında yaÅŸamlarını sürdürmekteydiler. Orta Asya’da yaÅŸayan ve Türkler’in dini olan Åžamanizm, Alevî-Bâtınî dâîlerinin savunduÄŸu ilkeler ile kolayca kaynaÅŸabilecek akideler ihtiva etmekteydi. Sünnî âlimlerin Ä°slâm akidelerini Gulat Åžîa’nın etkilerinden korumak için sarfettikleri gayretler karşısında, “Râfizî NeÅŸirleri ve Bâtın’ûl-Mezhep Babalar” henüz kentleÅŸme sürecini tamamlayamamış olan Türk kabileleri arasında Åžîa-i Bâtıniyye telkinâtının yayılmasında bir hayli üstünlük saÄŸlamışlardı.[3]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[4]

AleviliÄŸin Göçlerle Anadolu’ya Gelmesi

ÅžiîliÄŸe giren pek çok Türkmen dâ’îleri, Cengiz ve Hulâgû ordularının tâkibâtından kaçan OÄŸuz aÅŸîretleriyle birlikte batıya doÄŸru ilerlemekteydiler. On ikinci yüzyılın sonlarında Ehl-i Beyt’e muhabbet ve Hanedân-ı Alevîye’ye taraftarlık husûsunda diÄŸer ÅžîÊ¿a-i Bâtın’îyye ÅŸubelerinden hiçbir farklı yanı bulunmayan, fakat bütün itikad ve inanç yollarında Ä°slâmiyet’in resmi akidelerinin asla ihlâl etmemeÄŸe özen gösteren, iki büyük tarikât ortaya çıkmıştı. Yûsuf Hemedanî’nin halifelerin en tanınmışı olan Hoca Ahmed Yesevî Türkistan’nın birçok ÅŸehirlerinde zaviyeler açmak suretiyle kendi adıyla anılan tarikâtı kurdu. Ä°kinci önemli tarikât ise on üçüncü yüzyıl ortalarında Yesevîlik’ten ayrılarak Maverâünnehir ve SuÄŸud ülkelerine nüfuz etmeÄŸe uÄŸraÅŸan “NakÅŸbendiyye” idi. Yesevî ve NakÅŸî derviÅŸleri Maverâünnehir’den Anadolu Selçukluları’nın hâkim oldukları ülkelere kadar yayılmışlardı. Aslında, Semerkant’ın MoÄŸol kuvvetlerinin istilâsına uÄŸramasına rastgelen zaman dilimleri içerisinde meÅŸhur Necmüddin Kübrâ halifeleri de batıya göç etmiÅŸlerdi. Hicret etmek zorunda kalan Sultân’ûl-Ulemâ Behâ’êd-Dîn-i Veled’in BaÄŸdad üzerinden Malatya’ya gelmesi bu göç hareketlerinin sürekliliÄŸine delâlet etmekteydi. [5]

 

Anadolu Selçuklu Devleti’nin çöküÅŸünün baÅŸlangıcı olan KösedaÄŸ yenilgisi (1243 ) üzerine Anadolu’nun tamamı MoÄŸollar’ın denetim alanı içerisine girdi. Bu fetret devrinde, Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Bâtınîye derviÅŸleri de devletin takibatından kurtulmuÅŸ olarak faaliyetlerini serbestçe sürdürmekteydiler. Anadolu’nun her tarafında Åžiî ve Bâtınî-Alevî babalar tarafından art arda zâviyeler açılmaktaydı.[6]

 

Baba Ä°shak Ä°syanı ve Sonuçları

Melik DâniÅŸmendiye devrinde Anadolu’da meÅŸhur olan Horasanlı Baba Ä°lyas, Kayseri’ye kadı tâyin edilmiÅŸti. Birinci Âlâaddîn Keykubâd tahta geçtiÄŸinde, Mesudiye ÅžeyhliÄŸi’ne Ebû’l Vefâ’yı atadı. Ebu'l Vefâ’nın ölümü üzerine de yerine onun hâlifelerinden Kayseri Kadısı ve ÅžîÊ¿a-i Bâtıniyye’nin en meÅŸhurlarından olan Babâîler pirî Baba Ä°lyâs’ı tâyin etti.[7]

 

Baba Ä°shâk,  ÅžîÊ¿a-i Bâtın’îyye’nin Elemût’taki Dâ’î Â’zamı tarafından Anadolu DâîliÄŸi’ne atandı. Åžiîlik inancını neÅŸriyâta baÅŸladı. 1225 yılında hükümet aleyhinde yaptığı tahrikâtın duyulması üzerine Baba Ä°shâk bir süre gizlenmek zorunda kaldı. Baba Ä°lyas’ın Amasya’ya Mesudiye tekkesine ÅŸeyh olduÄŸunu öÄŸrenince hemen oraya giderek kendisine mürid oldu. Halkın gözünde itibarını gün geçtikçe artırmaktaydı.[8]

 

Bir süre sonra Baba Ä°shâk, o zamana kadar Baba Ä°lyas nâmına yaptığı dâvetlerden vazgeçerek kendisini ön plâna çıkarmaÄŸa baÅŸladı. Yirmi bin ihtilâlciden oluÅŸan bir kuvvet ile 1235 yılında huruç hareketi baÅŸlattı. Hazreti Muhammed’in ruhunun Hazreti Ali’ye, Ali’den de kendisine hulûl ettiÄŸini iddia ediyordu. Urfa, MaraÅŸ, Ayintâb’dan gelen ve Suriye kıtasındaki Halep Bâtınî merkezinden takviye edilen binlerce fedainin katılmasıyla birdenbire elli bin kiÅŸilik büyük bir ordu haline dönüÅŸen “ÅžîÊ¿a-i Bâtıniyye Fırkaları” Amasya, Tokat, Sivas, Çorum’dan batıya doÄŸru ilerlemeye ve civar ÅŸehirlere saldırmaÄŸa baÅŸlamışlardı. Birçok cephede Babâîler ile çarpışan Selçuklular, nihâyetinde Baba Ä°shâk ve tâbilerini 1240 yılında Amasya Kalesi’nde ele geçirerek idam ettiler. ÅžiîliÄŸin uÄŸradığı bu büyük faciayı istismar eden bazı Acem fırsatçıları ÅžîÊ¿a-i Bâtın’îyye dâîsi sıfatıyla Batı Anadolu’ya kadar nüfuz etmekteydiler. Bu Bâtınî – Babalar Anadolu’da Türkmen aÅŸîretleri arasında tam teÅŸekküllü bir “Alevîlik Cereyânı” oluÅŸturmaÄŸa muvaffak oldular. [9]

 

Hacı Bektaş-ı Veli

Âşık PaÅŸa tarihin göre Hacı BektâÅŸ Horasan’dan Sivas’a gelerek Baba Ä°lyas’a mürid oldu. Bu intisaptan sonra önce Kayseri’ye oradan da KırÅŸehri’ne geldi, sonra da KaracahöyüÄŸe yerleÅŸti. Horasan’dan Anadolu’ya göç ettikten sonra Suluca Karahüyük’te otuz altı sene “Horasan MelametîliÄŸi kökenli On Ä°ki Ä°mamcı Tasavvufî–Bâtınî Ä°slâm” i’tikadını neÅŸriyât ile meÅŸgul oldu ve bu süre zarfında birçok halife yetiÅŸtirdi. Ölümünün yaklaÅŸtığını hisseder hissetmez herbirini bir memlekete yolladı. Hacı BektâÅŸ’ın Horasan MelametîliÄŸi kökenli BâtınîliÄŸinin Anadolu’daki neÅŸri faaliyetlerinin ve teÅŸkilatlanmanın ana merkezinde Baba Ä°lyas bulunmaktaydı.[10]

 

ÅžiîliÄŸin Hurûfîlik mezhebinin BektâÅŸîlik Tarikâtı üzerindeki etkileri

14. Asrın sonlarında ortaya çıkan Hurûfîlik, BektâÅŸîlik tarikâtı üzerinde 15. yüzyılda hissedilir tesirleri meydana getirmiÅŸtir. Hurûfîlik akımı Ä°ranlı bir Åžiî mutasavvıf olan “Fadlallah Ester-Âbâdî” tarafından kuruldu. Helep sınırlarından Batı Anadolu’ya doÄŸru hareket eden “Hurûfîler” Seyyid Nesîmî’nin 1417 yılında Halep’te idamından sonra Irak’tan Azerbeycan’a, ve oradan da DoÄŸu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde HurûfîliÄŸi yaydılar.[11]

 

1394 yılında Hurûfîlik akımının kurucusu Fadlallah Yezdânî idam edilince, baÅŸta damadı “Ali’ûl-A’lâ” olmak üzere Hurûfîler’in çoÄŸu KırÅŸehir’deki Hacı BektâÅŸ Dergâhı’na sığındılar. Böylece HurûfîliÄŸi KırÅŸehir’de Hacı BektâÅŸ Tekkesi’nin yoldaÅŸları arasında Hünkâr’ın tâlimatı diyerek yaymaya baÅŸladılar. 1419 yılında vefat eden ve kendisini Hacı BektâÅŸ’ın hâlifesi olarak tanıtan “Ali’ûl-A’lâ’nın bütün tâlimatı günümüzdeki BektâÅŸî inanışlarıyle tam bir ittihad göstermektedir. Aynı zamanda bu tarikâta, “Âşık” adı verilen ellerinde saz ve koltuklarında ÅŸarap tulumbaları taşıyan ÅŸahsiyetleri getirenler de Hurûfîler’dir.[12]

 

​

Safevi Mücadelesinin Başlamasına Kadar Alevilik ve Bektaşilik

Osmanlılar

bottom of page