top of page

Midhat Paşa (1822- 1884)

18 Ekim 1822’de İstanbul’da dünyaya geldi. Rusçuklu Hafız Mehmed Eşref Efendi'nin oğludur. Asıl adı Ahmet Şefik idi. “Övülen” anlamındaki Mithat ismi, Divan-ı Hümayun Kaleminde görev yaparken amirleri tarafından verilmiştir. Aile geleneği uyarınca Bektaşiliğe intisap ettiği bilinir.[1]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1840 yılında Sadaret Mektub-i Kalemi'ne atandı. Sadrazamı Mustafa Reşit Paşa'nın beğenisini kazanınca memuriyet hayatına İstanbul’da devam etti ve Reşit Paşa tarafından himaye edildi. 1848'de Antakya Alevilerindenolan Lamia Hanımla İstanbul’da evlendi. [2]

 

1858'de devrin sadrazamı Emin Âli Paşa'dan izin alarak Avrupa kentlerinde 6 ay geçirdi. Bu arada Fransızca’yı öğrendi. Dönüşünde Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye Başkatipliğine atandı (1859)Yeniden sadrazamlığa yükselmiş olan Kıbrıslı, onu “vezir” rütbesi ve “paşa” ünvanı ile Niş valiliğine atadı.1864 yılında Tuna eyaletine vali olarak atandı.[3]

 

31 Temmuz 1872'de başlayan sadrazamlığı yalnız 80 gün sürdü. Mithat Paşa, sadrazamlıktan azledildikten sonra dört sene boyunca kısa süreli görevlerde bulundu. İlk defa 1873'te getirildiği Adliye Nazırlığı görevinden birkaç ay içinde azledildi; Selanik'e vali olarak görevlendirildi; bu görev 3 ay sürdü. 1875'te yeniden Adliye Nazırlığına getirildi ancak devletin büyüyen problemleri karşısında Sadrazam Mahmut Nedim Paşa'yı protesto için istifa etti.

 

1875-1876 kışında İstanbul'da meşruti rejimi destekleyen kimselerle parlamento ve anayasa fikrini tartıştı. Abdülaziz'in son yıllarındaki siyasi kaos ortamında Mithat Paşa saray karşıtı ve reform yanlısı siyasetin başlıca lideri olarak sivrildi. Serasker (ordu komutanı) Hüseyin Avni Paşa, Şirvanizade Rüştü Paşa ve Mütercim Rüştü Paşa ile birlikte, Abdülaziz'i devirmeyi planlayan "cunta"yı oluşturdu. 30 Mayıs 1876 Darbesi'yle Abdülaziz devrilip V. Murat tahta geçirildi. [4]

 

Devrik padişahın dört gün sonra şüpheli bir biçimde ölümü ve ardından Hüseyin Avni Paşa'nın Çerkes Hasan adlı genç subay tarafından öldürülmesi olayları üzerine yeni padişah ruhsal bir bunalıma girince, 31 Ağustos'ta o da tahttan indirilerek kardeşi II. Abdülhamid padişah ilan edildi. Bu olayda Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa ön planda görünse de rejim değişikliğinin gerçek mimarı Mithat Paşa idi. Paşanın kendisine bağlı bir milis kuvveti oluşturduğu, İstanbul sokaklarında Paşa lehine taşkın gösteriler yapıldığı ve kısa bir süre sonra Mithat Paşa'nın Osmanlı saltanatına son vererek cumhuriyet ilan edeceği söylentileri yayıldı.[5]

 

Mithat Paşa, her akşam bazı gençleri konağına davet ediyor, içki sofrası kurduruyor, "devlet sırrı" sayılan konuları bile açıklıyordu. O gün alınan gizli kararlar, bu yolla yayılıp dilden dile dolaşarak padişahın kulağına geliyordu. "Sır" diye bir şey kalmamıştı. Bu konuda kendi taraftarları başta olmak üzere, yabancı tarihçi ve yazarlar Mithat Paşa'yı kınamaktadırlar. Bir gün ileri derecede sarhoş olan Mithat Paşa asıl maksadını ağzından kaçırmıştı. Fransa'da yapıldığı gibi önce cumhuriyet ilan edip sarayı ve padişahı yönetimden uzaklaştıracak, kendisi cumhurbaşkanı olacak, daha sonra Fransa'da Napolyon Bonapart'ın yaptığını yapacak, yani imparatorluğunu ilan edecekti. Açıkçası, çok ister göründüğü meşrutiyet ve cumhuriyet, Mithat Paşa’nın imparatorluğunun basamaklarıydı. "Bu ana kadar Âl-i Osman denildi ya, bundan sonra dahi Âl-i Mithat denilse ne var?" dediğini, Eğinli Said Paşa hatıralarında belirtir.[6]

 

Yerli ve yabancı tarihçiler tarafından doğruluğu kabul edilen Said Paşa'nın hatıralarında bu konu şöyle anlatılır: "Mithat Paşa, kendi fikirlerine yakın fikirde birini görecek olsa, derhâl tenha bir odada, münasebet olsun olmasın konuşmayı Saltanat-ı Seniyye üzerine getirerek, 'Hanedan ı Osmani'den artık hayır gelmeyecek. Rejimi cumhuriyete tahvil etmekten başka çare kalmadı. Bunu nasıl etmeli bilmem. Fakat bu meseleyi sizler gibi birkaç kişi anlar' dediği, hadd-i tevatüre varmıştır." Tabii, bütün bunlar döne dolana padişahın kulağına kadar geliyor, padişah haklı olarak kuşkulanıyor, tedbir yolunu arıyordu.[7]

 

Mithat Paşa dünyada emsali görülmemiş yeni bir uygulama başlatmıştı: Kendi adına asker kaydediyordu. Berduşlar, serseriler, işsizler bölük bölük Mithat Paşa'nın konağına gelip asker yazılıyorlardı. Paşa, kendi adına kaydettiği askerlere "millet askeri" diyordu. Güvenilir tarihçilerimizin hepsi, "Millet Ordusu" adıyla Mithat Paşa'nın asker kaydetmesini tek bir maksada yönelikler: Bununla padişaha baskı yapmak, adamlarını ihtilalde kullanıp padişahın yerine geçmek... Nitekim daha sonra Hitler ve Mussolini aynı metodu kullanarak iktidara tırmanmışlar, dünyayı kan gölüne döndürüp kendi felaketlerini de hazırladıktan sonra ancak yıkılabilmişlerdir.[8]

 

Abdülhamit'in cülusundan sonra Mithat Paşa ilk Osmanlı Kanun-ı Esasî'sini (anayasa) hazırlayan encümenin başına geçti. 17 Aralık 1876'da Rüştü Paşa'nın istifası üzerine sadrazamlığa atandı. 23 Aralık'ta II. Abdülhamid Mithat Paşa'nın hazırladığı anayasayı (bazı değişikliklerle) ilan etti. Aynı gün toplanan Tersane Konferansı Mithat Paşa'nın önderliğinde, Avrupa devletlerinin önerdiği barış koşullarını reddederek, Rus Ordusunun İstanbul Yeşilköy'e kadar gelerek büyük bir felakete dönüşecek olan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşının (93 Harbi) yolunu açtı.Padişah II. Abdülhamit 5 Şubat 1877'de Mithat Paşa'yı sadrazamlıktan azlederek, bir gemiyle ülke dışına sürdü. [9]

 

Elbette padişah "devlet içinde devlet"e tahammül etmeyecekti. İkazları da bir sonuç vermemiş, Mithat Paşa kendisine fazlaca güvendiği, halk tarafından belki de sevildiğini sandığı, Avrupa'nın kendisini tuttuğunu sandığı için hep bildiğini okumuştu. Ama bir gün padişah tarafından çağırıldı. Fakat padişahla görüşemedi. Karşısına Eğinli Said Paşa çıktı. Padişahın fermanım gösterip sadrazamlıktan azledildiğini ve sürüldüğünü bildirdi. Böylece, 1 ay 17 gün sonra Mithat Paşa'nın ikinci sadrazamlığı da son buldu. Kendisini Taif Kalesi'ne götüren gemi Çanakkale Boğazı'nı geçerken, hâlâ milletin ayaklanarak kendisini kurtarmasını bekliyor, kaptana ihtilal çıkıp çıkmadığını soruyordu.[10]

 

"Sultan Abdülaziz'in katledildiği" söylentileri memleketi hâlâ çalkalıyordu. Aradan 5 yıl 23 gün geçmiş olmasına rağmen halk mazlum padişahı unutmamıştı. Katillerden hesap sorulması isteniyordu.Bir soruşturma komisyonu kurdu. Komisyon, olayı yeniden soruşturdu. Bazı karanlık noktalar aydınlandı. İlgililerin ifadeleri birbirini tutmuyordu. Bu arada sürgünde 1 yıl 8 ay kaldıktan sonra ülkeye çağırılan, önce Suriye, sonra Aydın'a vali yapılan Mithat Paşa'nın da ifadesine basvurulması icap etti. Mithat Paşa bunu öğrenince Fransız Konsolosluğu'na sığındı. Niyeti, İngiltere Konsolosluğu'na sığınmaktıfakat İngiliz Konsolosluğu uzaktı. Fakat Fransız Konsolosluğu'nda istediğini elde edememiştir. Padişahla bozuşmak istemeyen Fransa, Mithat Paşanın Osmanlı polisine teslimi yolunda İzmir Konsolosluğu'na emir vermiştir. Alt tarafı ifadesi alınacaktı. Ama galiba suçlu olduğuna inanıyor ve suçunun sonuçlarından kurtulmak istiyordu... Sonradan bu hareketinin bir "leke" olduğunu kendisi de ifade etmiş, "Yalnız bana değil, evladıma da kalacak tarih-i ömrümün lekesidir" demiştir.[11]

 

Soruşturmalardan elde edilen sonuç, bir mahkemenin kurulmasını gerektiriyordu. İşte, "Yıldız Mahkemesi" olarak tarihimize geçen mahkeme bu sebeplerden dolayı kurulmuştur. Tahkikat bitti ve karar verildi: Rüştü, Mithat, Mahmud ve Nuri paşalar ile Hasan Hayrullah Efendi'nin bütün rütbe ve nişanlan sökülerek idam edileceklerdi. Kararı temyiz (yargıtay) ve fetvahane (dinî izin veren makam) ayrı ayrı tasdik ettikten sonra, padişaha sundular. Padişah kendi başına karar vermek istemiyordu. 20 Temmuz 1881 günü, Yıldız Sarayı'nda 25 kişilik bir kurul topladı. Tanınmış devlet adamlarının katılmasıyla yapılan bu toplantıda, mahkeme kararı okundu. Sultan II. Abdülhamid, ne düşünüldüğünü sordu. Görüşmelerden sonra karar onaylandı. Yazılı yapılan oylama sonucu 15 kabul, 10 ret oyu çıktı. Mahkeme kararlarının aynen uygulanmasını isteyenler arasında, esaretten dönmüş Gazi Osman Paşa ile tanınmış hukukçu, devlet adamı ve tarihçi Cevdet Paşa da bulunuyordu. Hatta Osman Paşa, padişahın merhametini bildiği için, "Kanuni hükmün yerine getirilmesi mukaddes bir hukuk kaidesidir. Bir padişahı yok yere şehit edenler affa layık değildir. Âleme ibret olmalıdır. Kararın aynen uygulanmasını efendimizden istirham eylerim..."özellikle rica etmişti. Buna rağmen Sultan Abdülhamid, şahsi yetkisini kullanarak idam cezalarının tamamını müebbet hapse çevirdi. Cezalarını Mekke yakınlarındaki Taif'te çekmelerini kararlaştırdı. [12]

 

Enver Paşa(1881-1922 )

1881’de İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Hacı Ahmet Paşa’dır. 1894’te Manastır Askeri Rüştiyesi’ni, 1897’de İstanbul’daki Soğukçeşme Askeri İdadisi’ni tamamladı. Harp okulunu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1902'te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisinden derece alarak mezun oldu. Selânik'teki Üçüncü Ordu'nun emrine girdi.[13]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucu ve önderleri arasında bulunmuş, 1913'te Bâb-ı Âli Baskını adı verilen askeri darbeyle cemiyetin iktidara gelmesini sağlamış, 1914'te Almanya ile askeri ittifaka önayak olarak Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girmesine öncülük etmiş, savaş yıllarında "Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili" sıfatıyla askeri politikayı yönetmiştir.[14] Kaçtıktan sonra Moskova'ya geçti. Kafkas Müslümanlarını teşkilatlandırıp orada bir Türk devleti kurmaya çalıştı. Türkiye'de İstiklal savaşı başladığı zaman Anadolu'ya dönmek istediyse de Mustafa Kemal Paşa buna izin vermedi. Nihayet Ruslarla giriştiği savaşta Türkmen kuvvetlerini komuta ederken, birkomünist kurşunuyla şehit oldu. [15]

 

Cemal Paşa

1908-1918 döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 3 liderinden biridir. 1893'te Harbiye Mektebi'ni bitirdi. Selanik’te iken o sırada gizli bir örgüt durumundaki İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girerek cemiyetin askeri kanadının örgütlenmesiyle görevlendirildi. Öteden beri Fransız yanlısı olarak bilinir. I. Dünya Savaşı'nda en önemli cephenin komutanı olarak görev yaptı. Bundan dolayı yenilginin ve İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetiminin birinci dereceden sorumlularından sayıldı.[16]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Talat Paşa

İttihat ve Terakki kurucularından ve önde gelen liderlerindendir. Posta ve telgraf nazırlığı, milletvekilliği, dahiliye nazırlığı ve 1917'de sadrazamlık yapmıştır. 1909 yılında kurulan Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locasının ilk büyük üstadı olarak 1 yıl görev yapmıştır.[17]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dipnotlar

[1]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mithat_Pa%C5%9Fa

[2]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mithat_Pa%C5%9Fa

[3]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mithat_Pa%C5%9Fa

[4]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mithat_Pa%C5%9Fa

[5]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mithat_Pa%C5%9Fa

[6] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[7] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[8] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[9]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mithat_Pa%C5%9Fa

[10] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[11] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[12] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[13]http://tr.wikipedia.org/wiki/Enver_pa%C5%9Fa

[14]http://tr.wikipedia.org/wiki/Enver_Pa%C5%9Fa

[15] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[16]http://tr.wikipedia.org/wiki/Cemal_Pa%C5%9Fa

[17]http://tr.wikipedia.org/wiki/Talat_Pa%C5%9Fa

Siyaset Adamları 

Osmanlılar

bottom of page