top of page

Mısır Seferi

Dulkadirli topraklarının Osmanlıya katılmasıyla, Mısır Memlukleri ile hudut komşusu olması Osmanlı-Memluk münasebetlerini gerginleştirdi. [1]I. Selim, Turnadağı savaşının ardından dedesi Alaüddevle’nin kesik başını Memlük sultanına göndermiş ve onun tepkisini öğrenmeye çalışmıştı. İran üzerine yapacağı sefer öncesi onu en çok endişelendiren de Memlük sultanının tepkisiydi.[2]

 

Osmanlı ordusu 5 Haziran 1516 Perşembe günü, Üsküdar'a geçirildi. Çanakkale'de bekleyen Osmanlı donanması da Akdeniz'e doğru hareket emri almıştı. Osmanlı ordusu yirmi beş günde Konya'ya ulaştı. Yavuz Selim, başta Mevlana olmak üzere, Konya'da bulunan din büyüklerinin türbelerini ziyaret etti.[3]

 

Vezîr-i âzam Sinan Paşa'yı, 40.000 kişilik bir kuvvetle Safevîler üzerine gönderdi.[4]Memlük sultanına iki elçi gönderilerek Memlük devletinin sınırlarına düzenlenecek yeni seferin hedefinin sadece Rafızileri cezalandırmak olduğu ifade edilmiş ve iki taraf arasındaki dostluğa vurgu yapılmıştı.[5] Bu elçilerin götürdükleri mektuptaki iyi niyet vurgusu Kanısav Gavri’yi tatmin etmedi, Sinan Paşa’nın orduyla harekete geçtiğini duyunca o da ordusuyla sınırlarını muhafaza etmek amacıyla Suriye’ye doğru yöneldi. [6]

 

11 Temmuz’da Memlük sultanı Haleb’e ulaştığında, I. Selim de Konya’dan Kayseri’ye doğru ilerlemekteydi. 23 Temmuz’da Sinan Paşa ile buluşan padişah, Gavri’nin Osmanlıları kendi topraklarından geçirmek niyetinde olmadığını öğrendi. Gavri ise bu hareketin iki sultanın arasını bulmak için yapıldığını ifade etmiştir.[7]

 

Memlük sultanı Kansu Gavri,Yavuz’un Mısır’a saldırabileceğini tahmin ederek, Yavuz Sultan Selim’e gözdağı vermek amacıyla ordusuyla Halep’e geldi. Yavuz, Kansu Gavri’ye bir haber göndererek: ”Git Mısır’a otur, babam yerindesin, beni hayır dualarında unutma. Bak ben Şah İsmail’in üzerine gidiyorum” deyince, Kansu Gavri: ”Memleketimdir, gitmem” diye cevap verdi.  Bunun üzerine Yavuz tekrar elçilerle şöyle bir haber daha gönderdi:“Senin arzun böyle olunca açıktan düşmanlık yapıyorsun. Şah İsmail ortalıkta yok. Senin Halep’te oturman benim askerim ve vilayetim için hayırlı değildir. Senin düşmanlığını göz görüp dururken, görünmeyen düşmana varıp seni ardımda bırakamam” diyerek, Malatya’dan Halep’e ordusuyla birlikte hareket etti.[8]

 

Sinan Paşa'nın, Diyarbakır’a giderken, Fırat’ı geçmek için Memlûklar'dan izin isteyip de iznin verilmemesi ve Kansu Gavri'nin 50.000 kişilik bir kuvvetle Halep'e gelmesi, harp sebebi sayıldı.[9]

 

Gavri’nin sınır hattına hareketi ciddi bir taktik hatasıydı. Osmanlılar üzerinde caydırıcı bir etki yapacağını düşündüğü bu hareketi, I. Selim ile Şah İsmail arasında aracılık yapma niyetiyle bağdaştırmaktaydı. I. Selim, Gavri’nin bu hareketlerini düşmanlık olarak görmüş ve onu Şah İsmail’le birlikte hareket etmekle itham etmiştir. Hatta bu gerekçeyle İstanbul’dan fetva istenmiş ve gelen fetvada Kızılbaşlarla ortak hareket edenlerin durumunun onlarla aynı olduğu belirtilmiştir. Bu da Sünni bir güce karşı yapılacak askeri operasyonun dini gerekçesini teşkil eder. Bununla beraber eldeki kayıtlara göre böyle somut bir ittifaktan söz etmek mümkün değildir. Ayrıca Şah İsmail’in Osmanlılar ile Memlükler savaş halindeyken bu duruma müdahale etmemesi ve tarafsız kalması da bu ittifak iddialarının gerçek olmadığını gösterir. [10]

 

Mercidabık Savaşı (1516)

Ordu, yol üstünde bulunan bazı Memluk kalelerini alarak yürüyüşünü sürdürdü. Bu arada Mısır Sultanı Kansu Gavri'ye teslim teklifi için elçi gönderildi. Kansu Gavri, Osmanlı elçilerine çok kötü davrandı. Hakaretten sonra zindana attırdı. Ama Osmanlı ordusunun yaklaşması üzerine onları huzuruna çağırıp: "Selim Han, bize yazdığı mektuplarda 'babamız' diye hitap ederdi. Şimdi üzerimize gelir... Evlat, babasıyla savaşır mı? Bunu kendilerine sorunuz." Elçiler serbest kalınca Osmanlı ordusuna katıldılar. Kansu Gavri'nin sözlerini Yavuz Sultan Selim'e aktardılar. Sultan Selim acı acı güldü: "Biz bir gayenin yolcusuyuz. Kim önümüze dikilirse üstüne gideriz. Vaktiyle öz babamızın ve kardeşimizin de üstüne gitmiştik. Sultan Kansu Gavri bunu bilmez mi?" dedi.[11]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[12]

24 Ağustos’ta ise iki taraf Mercidabık ovasında karşı karşıya geldi. İki taraf orduları da sayıca birbirine denk durumdaydı. Osmanlı ordusu 12.000 civarında Kapıkulu askeri, 40.000 civarında Anadolu ve Rumeli timarlı sipahileri ve 8-10.000 civarında da mahalli beylerin kuvvetleri olmak üzere toplam 60.000 kadardı. Memlük ordusu ise aşağı yukarı aynı büyüklükteydi. Memlük ordusunun tamamı atlı birliklerden oluşurken, orduda ateşli silahlar bulunmuyordu. Buna karşın, Osmanlı ordusunda 150 kadar top ve 5000 civarında tüfekçi yeniçeri vardı.[13]

 

Memlük ordusu, Osmanlı ordusundaki ateşli silah mevcudiyetinden haberdar olduğu için hızlı süvarileriyle kenarlara saldırmayı tercih etti. Saldırılar Osmanlı ordusunun sağ kanadında yoğunlaşırken, I. Selim buraya takviye kuvvetler yönlendirdi. Savaş bu şekilde cereyan ederken, padişah, ani bir kararla merkezdeki tüfekli ve yaya askeri ile yürüyüş emri verdi. Kanatlarda zaten bozulma emareleri gösteren Memlük ordusu merkezden gelen yoğun top ve tüfek ateşi karşısında dayanamayarak üç saat gibi kısa bir sürede tamamen dağıldı. Birçok Memlük emiri savaş meydanında hayatını kaybetti; sultan Kanısav Gavri’nin de geri çekilirken öldüğü anlaşıldı.[14]

 

Yavuz büyük bir törenle Halep'e girdi (28 Ağustos 1516). Kaybedecek vakti yoktu. Ordusunu bir kere daha gözden geçirdi. Herkes dipdiriydi. Sanki günlerce yol yürümemişler, sanki büyük bir savaştan çıkmamışlardı... "Bu ordu böyle kaldığı müddetçe dünyadan pervan etmem ve dahi dünyayı fethetmekten çekinmem!" diyordu.[15]

 

Timarlı sipahilerin çoğunu Şah İsmail’den gelebilecek bir tehlikeye karşı Diyarbakır yöresine gönderen I. Selim, beraberindeki yaklaşık 12.000 kişi ile 27 Eylül tarihinde Şam’a ulaştı. Kahire’de toplanan Memlük emirlerinin Tomanbay ismi üzerinde uzlaşmaları üzerine I. Selim Tomanbay’a yolladığı mektupta onun adamlarıyla birlikte Osmanlı idaresini kabul etmesini, böyle olduğu takdirde Mısır’dan Şam’a kadar olan bölgenin idaresinin kendisine bırakılacağını ifade etmişti. Fakat bu elçilik heyetinde bulunanlar öldürüldü ve bu diplomatik hamle sonuçsuz kaldı. Selim Kahire’yi hedef alan sefer için hazırlıkları başlattı.Bu esnada Şah İsmail’in Tebriz’de bulunduğu ve Macarlarla olan barışın yenilendiği haberleri Şam’a ulaşmış, bu da büyük bir rahatlama sağlamıştı. [16]

 

Çöl

Büyük bir güçlükle karşı karşıya idi: Tih Çölü'nü geçeceklerdi... "Yorgun bir orduyu büyük ağırlıklarıyla bu çölden geçirmeye imkân olmadığı" söyleniyordu. Cengiz ve Timur gibi büyük hükümdarlar bile Tih Çölü'nü geçmeyi göze alamamış, Büyük İskender deniz yolunu seçmek zorunda kalmıştı. Kansu Gavri'nin yerine Mısır tahtına oturtulan Tumanbay, Yavuz'u bu çölün yutacağını söylüyordu: "Yavuz Selim, Mercidabık Savaşı'nı topları sayesinde kazandı. Ama Tih Çölü'nden toplarını geçiremeyecek ve karşımızda perişan olacaktır."[17]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[18]

Sultan Selim, casusları sayesinde Tumanbay'ın söylediklerini duyunca, gazapla yerinden fırladı: "Bu çocuk hâlâ kim olduğumuzu bilmez! Vaktiyle bütün dünyanın, alınması imkânsızdır, dediği Konstantiye'yi (İstanbul) dedemiz cennetmekân Sultan Mehmed almıştır. Biz onun torunuyuz ve Mısırı mutlaka alacağız. Zira İslam milletinin iki başlılığa tahammülü yoktur. Tih Çölü'nü ne pahasına olursa olsun geçeceğiz. Allah yardımcımızdır."[19]

 

Herkes korkuyordu. Tih Çölü demek, koca bir ordu için ölüm demekti. Su bulmak mümkün değildi. Kum fırtınaları etrafı kasıp kavururdu. Gündüzleri dayanılmayacak kadar sıcak, geceleri ise dondurucu soğuk yapardı. Fakat Yavuz'un azmi karşısında Tih Çölü de dize geldi. Satın aldığı binlerce deveyle ordunun su ihtiyacını giderdi. Develer durmadan su ve yiyecek taşıdılar. Binlerce öküz, topları çekti. Yavuz Selim, askeri yüreklendirmek için sık sık atından inip yaya yürüdü.[20]

 

Bununla birlikte, Osmanlı ordusu büyük güçlüklerle karşılaştı. Mısır birlikleri sık sık saldırıyor, özellikle su getirmede kullanılan ve develerden meydana gelen kervanları rahatsız ediyorlardı. Bütün bunlar Yavuz'u yıldırmadı. Beş günde çölün en zor kısmını geçip Salihiye kasabasına ulaştılar. Büyük bir başarıydı. Geçilmez zannedilen çöl geçilmiş, koca Osmanlı ordusu bütün ağırlıklarıyla Salihiye'ye varmıştı. Gerisi kolaydı: İş toplara ve kılıçlara kalıyordu.[21]

 

Ridaniye Savaşı (1517)

9 Ocak 1517 tarihinde çoğu piyade ve kapıkullarından oluşan Osmanlı ordusu Gazze’den hareket etti. 16 Ocak’ta da Salihiye’ye ulaşıldı. Burada yeterince su kaynağı bulunmaktaydı. Esasen Tomanbay Osmanlı ordusuna çölün nihayete eriş noktası olan Salihiye’de, onların en zayıf olduğu anda saldırmayı düşünüyordu. Ama emirler Osmanlı ordusunun savunma savaşında çok iyi olmasından hareketle, bu sefer saldıran taraf değil savunma durumunda olan taraf olmayı tercih etmişlerdi. Kahire yürüyüşü esnasında, Tomanbay’ın Kahire surları önünde bir hendek kazdırıp buraya topları sabitlediğini öğrenildi. [22]

 

Osmanlı ordusu, Memlük ordusunun stratejisini öğrenince, doğrudan saldırmayıp yanından dolaşılması ve Memlük toplarının etkisiz hale getirilmesi şeklinde bir strateji izlemeye karar verdi. Memlük ordusu, savunma savaşına alışık olmadığından ve Osmanlı ordusunun bu stratejisini öngörememeleri dolayısıyla bir önlem almamıştı. Memlük ordusu ise yine yoğun bir biçimde süvari birliklerinden oluşuyordu. İki tarafın ordu mevcudu da 20.000 civarında idi.[23]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[24]

Memlük süvari birliklerinin yapmış oldukları akınlarla Osmanlıları üzerlerine çekme girişimlerine Osmanlı ordusu düzenli bir biçimde ilerleyerek yanıt verdi. Fakat top menziline girmeden birden Mukattam Dağı’na doğru yönelerek Memlük stratejisini alt üst etmeleri üzerine, Memlük ordusu yeniden düzen almaya çalıştı. Fakat bu esnada topları tamamen devre dışı kalmış durumdaydı. Osmanlı piyadelerinin top ve tüfek atışları neticesinde Memlük ordusu yoğun bir ateş altında kaldı. Yaklaşık yedi sekiz saat süren savaşın sonunda Memlük ordusu tamamen dağılmış, Tomanbay da yanındaki adamlarıyla kaçmak zorunda kalmıştı. (22 Ocak 1517). Böylece Kahire’nin kapıları Osmanlılara açıldı. [25]

 

Tumanbay'ın ordugâhı zapt edildi. Kendisi kaçıp saklamıştı. Yavuz zafer müjdesine sevinirken, "Sadrazam Hadım Sinan Paşa'nın şehit düştüğü" haberini aldı. Gözleri yaşardı: "Mısır'ı aldık, ama yüz Mısır'a bedel Sinan'ımızı kaybettik!" diye yakındı.[26]

 

24 Ocak’ta Osmanlı orduları Kahire’ye girdi. Osmanlı birlikleri Kahire’de büyük bir direnişle karşılaştı; 27-28 Ocak gecesi Kahire’ye giren Tomanbay, Osmanlı birliklerini oldukça zor bir durumda bıraktı. Şehrin kontrolünü sağlamak için görevlendirilen Yunus Paşa bu görevde yetersiz kalınca I. Selim bu direnişin ikinci günü bizzat şehre girdi. Üçüncü gün direniş kırıldıysa da Tomanbay ele geçirilememişti. Bu gelişmenin ardından I. Selim, şehrin temizlenmesini emretmiş, 15 Şubat 1517’de Kahire’ye bir törenle giriş yapmış ve Mısır tahtına oturmuştur. Burada yayımladığı emannâmelerle halka güvence vermiş ve adına hutbe okutmuştur. [27]

 

10 Şubat’ta yapılan divan neticesinde Tomanbay’a hitaben bir af mektubu kaleme alındı. Bu esnada Tomanbay’dan gelen mektuplarda padişahın Mısır’dan çekilmesi durumunda kendisine itaat edeceği ve adına hutbe okutacağı bilgisi yer almaktaydı. Selim de buna binaen Tomanbay’a gönderdiği mektupta kendisine bağlılık bildirmesi durumunda Mısır’ın idaresini ona bırakacağını beyan etmişti. Fakat Tomanbay bu vaade inanmadı. Bunun üzerine 15 Mart’tan 30 Mart’a kadar devam eden bir kovalamanın ardından Tomanbay ele geçirildi, idam edildi[28]

 

Buradaki ikameti esnasında, I. Selim, Mısır’da kurulacak idari düzen üzerine yoğun bir biçimde düşünmüştür. Sonuçta Kahire’nin mevcut statüsüne dokunmamış, Memlük beylerinin toplum içerisindeki nüfuzlarını da dikkate almak suretiyle burada farklı bir sistem tesis etti.  [29]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[30]

Suriye ve Mısır seferleriyle Osmanlı imparatorluğunun dağılma dönemine kadar sürecek olan Arap dünyası üzerindeki hakimiyet başlıyordu. [31]

 

Bu seferde çok büyük ganimet elde edilmişti. Ele geçen hazineler ve ganimet malları filoya yüklenerek İstanbul'a gönderildi. Mısır Seferi sonunda doğu ticaret yolları tamamen Osmanlıların eline geçmiştir. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı Hazinesi dolmuştur. 6 Temmuz 1517'de Kutsal Emanetler Osmanlı eline geçmiştir. Ayrıca Kıbrıs'taki Venedikliler Memlüklere verdikleri vergiyi Osmanlılara ödemeye başlamıştır. Mısır'ın alınmasıyla Baharat Yolu da Osmanlı kontrolüne geçmiştir. Devrin en önemli iki ticaret yolu İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı bu sayede Avrupa ülkeleri, ekonomik yönden Osmanlılara bağımlı duruma gelmiştir. Ancak Ümit Burnu'nun keşfi nedeniyle bu avantaj uzun süre kullanılamamıştır. [32]

 

Mısır’ın Osmanlı topraklarına katılmasıyla Osmanlı dünyasında bir Arap tesiri olduğu ve bunun dini hayatı etkilediği yolundaki görüşler de doğru değildir. Osmanlıların dini açıdan katılaşmasının ardında yatan en büyük sebep, Safevilere karşı olan yeni yapılanmadan kaynaklanmaktadır.[33]

 

Mukaddes Emanetler

O tarihte Hicaz, Kutâde sülalesi tarafından yönetilmekteydi. Osmanlılar Hicaz yöneticilerine "Mekke Şerifi" derlerdi. Devrin Mekke Şerifi Berekât, Mısır Sultanlığı'nabağlı bulunuyordu. Mısır'ın Sultan Selim Han tarafından fethedilmesi üzerine, oğlunu Yavuz Selim'e gönderdi. Berekât'ın oğlu, beraberinde Mekke ve Medine'nin anahtarlarıyla mukaddes emanetleri de getirmişti.Bugün İstanbul Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet Dairesi'nde korunan ve "Emanat-ı Mukaddese" (Kutsi Emanetler) adı verilen eşyaların çoğu Peygamber Efendimize aitti. Aralarında Peygamber Efendimizin hırkası, sancağı, dişi, kılıcı, sakalının kılı, ayak izi, seccadesi, bastonu ve Kabe'nin anahtarı da bulunuyordu. Yavuz Selim, Mekke şerifinin oğlunu törenle karşılamış, hürmet göstermiş ve babasını eski görevinde bıraktığını bildirmişti.[34]

 

İstanbul’a Dönüş (1518)

Sultan Selim Han, 4 Haziran 1516’ da çıktığı MısırSeferinden 10 Eylül 1517’de Kahire’den hareket etti.[35]Şam'a geldi, o zamana kadar harapdurumda bulunan, meşhur İslam âlimi Şeyh Muhyiddin-i Arabi'nin türbesiyle camisini tamir ettirdi.[36]. Muhyiddin-i Arabi’nin türbedarı ferasetle Sultan Selim Hanın çok yaşamayacağını da söyledi. [37]

 

Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı'ndan sonra Şah İsmail'in barış için yaptığı teklifleri kabul etmemiş olup, Doğu Seferi'ne devam etme amacını taşıyordu. Ancak, Şam'a geldiğinde Şah İsmail'in name ve hediyeleriyle elçilerini oraya gelmiş buldu; Şah İsmail'in barış yapma hususunda bu kadar istekli olması Mısır Seferi'nde sonra kendi üzerine bir başka sefer daha yapılmasını olası görmesiyle açıklanabilir. Şah İsmail yolladığı namesinde saygı dolu ifadeler kullanıp şöyle diyordu: "Sen birçok belde ve tebaaya malik oldun; bilhassa Mısır'ı almakla Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn unvanını aldın. Şimdi sen arzın İskender'isin; aramızda geçen geçmiştir; bir daha geri gelmez; sen memleketine git, ben de memleketime gideyim; aramızda Müslümanların kanlarını dökmeyelim, arzun ve maksadın ne ise onu ben yerine getiririm."  [38]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[39]

Yavuz, dönüş yolunda Mercidabık mevkine geldiğinde veziriazam Piri Mehmed Paşa'yı 2.000 yeniçeri ve bir hayli eyalet askeri ile Diyarbakır tarafına yolladı, kendisi de İstanbul'a hareket etti. [40]

 

İki büyük meydan muharebesiyle Memluk Devletini ortadan kaldıran, mübarek makamlara hizmetle şereflenen ve Müslümanların halifesi unvanını alan Yavuz Sultan Selim, 25 Temmuz 1518 günü İstanbul’a ulaşmıştı. Ancak İstanbul’da halkın büyük bir karşılama hazırlığı yaptığını işitince gece vakti yanında birkaç kişiyle kayığa binerek gizlice Topkapı Sarayına çıktı. Ertesi gün padişahın sarayda olduğu öğrenilince hiçbir merasim yapılamadı.[41]

 

Yavuz Sultan Selim, Ayasofya Camisi'nde yapılan bir merasimle, son Abbasî halifesi III. Mütevekkil'den "halife" unvanını devraldı ve böylece bütün Müslümanların dini ve siyasi lideri oldu. Artık yalnız padişah olarak değil, "halife" olarak da anılacaktı. Ve ondan sonra gelen bütün Osmanlı padişahları, padişahlığın yanı sıra "halife" unvanını da taşıyacaklardı...[42]

 

Dipnotlar

[1]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[2] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[3] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[4]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mercidab%C4%B1k_Sava%C5%9F%C4%B1

[5] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[6] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[7] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[8]http://www.tarihnotlari.com/memleketimdir-gitmem/

[9]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mercidab%C4%B1k_Sava%C5%9F%C4%B1

[10] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[11] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[12]http://ercaninal.blogspot.com/2013/01/osmanli-memluk-savaslari.html

[13] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[14] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[15] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[16] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[17] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[18]http://1.bp.blogspot.com/-aIus8QAVbJA/UgyC2rYZPlI/AAAAAAAADgY/bHpgJQ65XEI/s1600/memluk-mercidabik-savasi.jpg

[19] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[20] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[21] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[22] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[23] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[24]http://kissadanhisseler.blogcu.com/osmanli-ordusu-sina-colunde-ilerliyor/2189754

[25] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[26] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[27] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[28] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[29] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[30]http://www.radikal.com.tr/turkiye/yavuz_sultan_selim_koprusu_tartisma_yaratti-1135449

[31] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[32]http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Selim

[33] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi

[34] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[35]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[36] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

[37]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[38]http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Selim

[39]http://www.tarihnotlari.com/alimler-ilimlerinden-dolayi-hurmet-gorur/

[40]http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Selim

[41]http://osmanlilar.gen.tr/1451-1574.asp

[42] Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Sultan Selim (1512-1520, 8 yıl)  

Osmanlılar

bottom of page