top of page

Yeni Bir Dönemin Eşiğinde

BernardLewis.jpg

Bernard Lewis'in Ortadoğu  (Arkadaş: 2003) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. Başlıklar bize ait...

Müslümanlar ile Hristiyanlar Arasındaki Mücadelede Bir Dönemin Başlangıcı

Ortadoğu’da modem çağın başlangıcına ilişkin farklı tarihler kabul edilmiştir.

 

Kimilerine göre, 1798'de Fransız ordusunun Mısır’a girmesi; kimilerine göre de galip Rusya’nın mağlup Osmanlı İmparatorluğu’nu imzalamak zorunda bıraktığı yıkıcı Küçük Kaynarca Antlaşması; kimilerine göre ise 1683’te Türklerin Viyana kuşatmasındaki son başarısızlıkları, bu sürecin başlangıç tarihidir.

Mücadelenin ilk Dönemi

Müslümanlar, iki dünya sistemi arasındaki uzun mücadelenin ilk bin yılında genellikle üstün gelen taraf oldu. Haçlıların Levant’a girişlerinden sonra geçici, İspanya’yı kaybedişlerinden sonra da sürekli olan bir gerileme olmuştu. Bu gerilemenin telafisi Türklerin Güneydoğu Avrupa’ya girişi ve yeni bir Müslüman devletinin Hristiyan topraklarında kurularak bir dönem Avrupa’nın kalbini tehdit edişi ile giderilmiştir.

Avrupalılar, İslam dünyasına uzunca bir zaman yalnızca maddi ve teknik bazı katkılarda bulunmuştur. Sanat, edebiyat, bilim ve felsefe alanlarında Ortaçağ Avrupası’nın, Müslümanlara verecek bir şeyi yoktu. Olsa bile Müslümanlar önyargılı olarak, aşılmış bir din ile ilkel bir toplumdan gelecek düşünceleri kabul etmezlerdi. 

Hristiyan Dünyasının Dengeyi Sağlayıp Öne Geçmesi: Viyana Kuşatması (1683)

Viyana surlarını kuşatmış bekleyen Türk orduları altmış günün ardından 12 Eylül 1683’te çekilmeye başladılar.

Türklerin Viyana’yı almak üzere ikinci kuşatmalarıydı. İki kuşatma birbirinden çok farklıydı. 1529 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın orduları ilk kez Viyana surlarına gelmişler, tüm Güneydoğu Avrupa’yı ele geçirmişler ve Hristiyan dünyasını tehdit eden yüzlerce yıllık fetih dalgasının zirvesindeydiler. Düzenli bir şekilde geri çekilmişlerdi ve kesin bir yenilgi yoktu. Ancak ikinci kuşatma ile beraberindeki yenilgi çok farklıydı. Çünkü yenilgi kesindi. Türk orduları Viyana’dan çekildikten sonra başka yenilgiler de geldi, birçok eyalet ve şehir kaybedilerek Osmanlı orduları bozguna uğradı. 26 Ocak 1699’da Karlofça Antlaşması imzalandı.

Bu anlaşma ile yalnızca Osmanlı ve Habsburg imparatorlukları arasında değil, genel anlamda Hıristiyan ve İslam dünyası arasında yeni bir süreç başlamış oldu. Karlofça Antlaşması ile mühürlenen Viyana yenilgisi, Müslümanlar için Hıristiyan gücü karsısında neredeyse kesintisiz ve uzun bir gerileme döneminin başlangıcıydı.

Yenilginin hemen ardından nedenlerinin tartışılmasına XVIII. yy. başlarında Osmanlı resmi çevrelerinde başlandı ve tartışma zamanla uzunca bir süre İslamiyet’in silahşörlüğünü yapmış olan Türklerden tüm Müslüman dünyasına yayıldı.  

Zamanla Ortadoğu Müslüman devletleri kuzeydeki iki büyük Hıristiyan devletin, Avusturya ve Rusya’nın, tehdidinde kalmaya başladı. Her iki devlet savaşlarla Osmanlı ve İranlılardan ciddi toprak ve avantajlar sağladılar.

Moskova’nın güneye doğru ilerlemesi çok daha önemliydi. 1710 yılında Prut Nehri’ni geçerek Osmanlı İmparatorluğu’na saldıran Ruslar, geri çekilmek ve ele geçirdikleri yerleri terk etmek zorunda kalmışlardı.

 

İran'daki karışıklıktan faydalanarak 1723 yılında Kafkasya bölgesine girdiler ve Derbent, Bakü şehirlerini aldılar ama Rusların başarıları kısa sürdü. İran hızla toparlandı. 1736’da hükümdar öldükten sonra şah olan Nadir Han, Osmanlıları, Rusları ve Afganlıları İran’dan attı ve yeni yerler fethetti.

Çöküşün Başlaması: 1768 Osmanlı-Rus Savaşı ve Küçük Kaynarca Antlaşması

İran ve Osmanlı ordularının kazandıkları başarılarına karşın, İslam devletleri ve Avrupalı rakipleri arasındaki güçler dengesinde açık bir değişim oluyordu.

1768 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na saldıran Ruslar, bu defa belirgin bir üstünlüğe sahipti. Rus orduları önlerindeki her şeyi yok ederken, Rus donanması da Avrupa çevresinden dolaşarak Akdeniz’e girerek Suriye ve Anadolu kıyılarını tehdit etti. Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile sonlanan savaş Osmanlılar için çok büyük bir yenilgi, Avrupa ile Ortadoğu arasındaki ilişkiler için de bir dönüm noktası oldu. 

Rusya’nın aldığı topraklar az olmasına karşın, stratejik öneme sahipti. Artık, yüzyıllardır Osmanlı hakimiyetindeki Tatar Hanlığı olan Kırım yarımadası Osmanlı denetiminden ve etkisinden çıkarılacaktı. Bu sayede Rusların ilerleyişi ve 1783 te Kırım’ın ilhakı yolu açılmış oldu.

Müslüman Halkların Hristiyan Egemenliğine Girmesi

Türkler Avusturya ile olan önceki savaşlardan sonra bazı Avrupa eyaletlerinden çekilmişlerdi ama çoğunluğu nüfusu Hristiyan olan yeni fetihlerdi. Ancak Kırım'ın durumu çok farklıydı. Tatar olarak bilinen Kırım halkı aslında Türkçe konuşan Müslümanlardı. İlk defa eski bir Müslüman halkı ile toprağı Hristiyan fatihlere verilmesi Müslüman gururu için çok ciddi bir darbeydi. 

1783 yılında Kırım’ın ilhakıyla Rusların yayılma politikalarındaki yeni aşama başladı. 1785 yılında, doğuda Kafkasya’da bir Kafkas imparatorluk eyaleti kurarak bölge halkı ve beyleri üzerindeki egemenliklerini güçlendirdiler. 1812 yılında Osmanlıların Besarabya eyaletini ilhak ettiler.

 

Müslümanların Karadeniz’deki yüzyıllardır süren egemenliklerini son erdiren Ruslar, Osmanlı İmparatorluğu’nu doğudan ve batıdan sıkıştırmışlardı.

Osmanlılar

bottom of page