top of page

Ä°dris-i Bitlisi (?-1520)

Babası Hüsâmeddîn Ali Bitlisi, Ahmed-i Yesevî hazretlerinin yoluna mensûp mübârek bir zât veya Dede Ömer RüÅŸeni hazretlerinin talebelerinden bir ÅŸeyh idi. Uzun zaman Akkoyunlu Sultânı Uzun Hasen’in dîvânında niÅŸancılık yapmıştı. OÄŸlu Ä°drîs-i Bitlisi de, 1490 senesine kadar Akkoyunlu hükümdârı Uzun Hasen oÄŸlu Yakûb Bey’in dîvân hizmetinde çalıştı. Osmanlı Sultânı Ä°kinci Bâyezîd Hân’ın bir zaferi münâsebeti ile gönderdiÄŸi fetihnameye, sultânı adına cevap yazan Ä°drîs-i Bitlisi, Ä°stanbul’a davet edildi. [1]

 

Bu arada, Åžah Ä°smâil’in ortaya hizmetine girmesi için yaptığı teklifi reddetti. Osmanlı ülkesine gitti. Sultan Bâyezîd Hân, ona mühim vazîfeler verdi. Arab ve Acem kadıaskerliÄŸine tayin etti. Sultan Ä°kinci Bâyezîd Hân, Osmanlı ülkesine gelip yerleÅŸen Ä°drîs-i Bitlisî’ye pek fazla iltifât etmiÅŸ, çok yüksek maaÅŸ tahsis etmiÅŸ ve ondan bir “Târih-i Âl-i Osman” yazmasını istemiÅŸti. O da bu emre uyarak, ilk sekiz Osmanlı pâdiÅŸâhı hakkında, Farsça ve manzûm olarak 80.000 beyitlik “HeÅŸt-behiÅŸt” adında manzûm bir eser telîf etti.[2]

 

Yavuz Sultan Selim Hân’ın hizmetinde de bulunan Ä°drîs-i Bitlisi, Sultân’ın Ä°ran’a karşı tertîb ettiÄŸi Çaldıran seferinde ona refakat etti. Bitlisli olmasının da yardımıyla, DoÄŸu vilâyetlerinden topladığı ordunun başına geçerek, Ä°ranlıları maÄŸlûb edip, Mardin’i fethetti. Urfa ve Musul’un, Osmanlılara iltihâkında mühim rol oynayıp, bölgenin dâhilî iÅŸlerini tanzim etti. Mısır’ın fethinde de bulundu.  1520 senesinde vefaat etti. Eyyûb Sultan’da defnedildi.[3]

 

Arapça ve Farsça olarak kaleme aldığı eserleri sayılamıyacak kadar çoktur. ÇeÅŸitli yazı ÅŸekillerinde yazmakta da usta bir hattât sülüs, nesih ve talik yazıda üstâd idi. [4]

 

Zenbilli Ali Efendi (1445-1526)

1445 yılında Karaman'da doÄŸdu. Ä°lköÄŸrenimini burada yaptı. Daha sonra Ä°stanbul'a giderek, ünlü âlimlerden, Molla Hüsrev'in derslerine devam etti. Hocasının tavsiyesi üzerine Bursa'ya geçerek Mevlana Müslihiddin'den ders aldı ve onun kızıyla evlendi. Bursa'da dini ilimler okudu.[5]

 

Misli zor görülen bir hafızaya sahiptir. Üstün körü geçilen kitapları bile harekesi harekesine kadar ezberler ve yaşından beklenmeyecek sorular sorardı. Hocaları böyle bir kabiliyetin önünü tıkamaktan çekinirler “Sen buralarda zâyi olma” derler, “Büyük âlimlerde oku, meselâ Molla Hüsrev’e git!” O da öyle yapar. Molla Hüsrev ona bildiklerini öÄŸretir, ancak “bunlar iÅŸin zahiridir” der, “ÅŸimdi sırlara ersen gerek.”  Ali Cemali Efendi’nin ihlâsından olacak, Ebûl Vefa gibi bir veli çıkar karşısına. [6]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[7]

Böylesi genç ve bilgili biri, adı sofuya çıkan padiÅŸahın gözünden kaçmaz. II. Bayezid O'nu sürekli takip eder. Bursa, Ä°znik ve Bâyezid medreselerinde ders verdirir. Sonra tutar ÅŸehzadeler ÅŸehri Amasya’ya müftü atar. O devlet erkânı ile haşır neÅŸir olmaz. Gecesini gündüzünü iÅŸine verir. Hâlbuki bulunduÄŸu mevki birileri ile iyi geçinmeyi gerektirir. Mübarek mâkamında gözü olanları farkedince “Merâklısına mübarek olsun!” der, devlet kapısını terkeder. Çeker çarığını, düÅŸer yollara.[8]

 

Ali Cemali Efendi, Resulullah aşığıdır. Ä°çindeki coÅŸkunun seline kapılır Haremeyn’e gider, hacceder. Mükerrem Mekke’de ve Münevver Medine’de ilim meclislerine katılır. Derken Kahire’nin ilim iklimi onu cezb eder, tam bir yıl kütüphane kütüphane gezer, medreselerde ders dinler. Ancak II. Bayezid onu Dersaadet’e çağırır: “Åžeyh-ül Ä°slâm oldunuz!”[9]

 

Sultan II. Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni'ye ÅŸeyhülislamlık yaptı. Evin penceresinden her gün bir zembil(sepet) sarkıtır, sorunu olanlar, dertlerini yazarak bu zembile bırakırlardı. AkÅŸam olunca zembili çeker, sorunları cevaplayarak tekrar sarkıtırdı. Bu nedenle "Zenbilli" lakabı verilmiÅŸtir. Zamanında ÅŸeyhülislamlık, vezirliÄŸin çok üstünde bir görev haline geldi.[10]

 

Ali Cemali Efendi zühdü ve takvası ile tanınır. Onda zerre kadar rütbe, ÅŸöhret hırsı yoktur. Hal böyle olunca doÄŸru bildiÄŸini söylemekten çekinmez. Belki de bu yüzden ölünceye kadar (tam 24 yıl) makamında kalır. Bayezid-i Veli’nin ardından Yavuz ve Kanuni gibi iki zirveye hizmet eder. [11]

 

Çok merhametlidir, kendisine ve çevresindekilere yapılanları görmezden gelir, ancak mukaddesatımıza saldıranlara acımaz. Hatta sultanı tavır koymaya zorlar. Yavuz’u Çaldıran savaşına sürükleyenlerden biri odur. Yine Mısır Seferini sonuna kadar destekler.[12]

 

Kanuni bütün Avrupa'yı hizaya sokar. Ancak Rodos hâlâ Akdeniz'in çıbanıdır. Zembilli Ali Efendi PadiÅŸah'ı sefere inandırır. Hatta yiÄŸitlere yoldaÅŸ olur, adanın fethine katılır. Eli kanlı eÅŸkıyalara, ÅŸovalyelere karşı savaşır. Rodos ele geçince burada kalmaya niyetlenir. Ömrünün son demlerini yerli halka Ä°slâmiyeti anlatmakla geçirir. Burada medreseler, imaretler kurar ve ileri yaşına raÄŸmen yıllarca imamlık yapar. Nice Rum'un hidayetine vesile olur ki, Rodoslu Müslümanların mayasında onun gayretleri vardır.[13]

 

Sonu da hoÅŸ olur. Ayan beyan ölüme hazırlanır. O gün görülmedik ÅŸekilde neÅŸelidir ve çevresindekilerle tek tek helalleÅŸir. Talebeleri ayrılık vaktinin geldiÄŸini anlar, çok aÄŸlarlar. Nurlu kabri Zeyrek yokuÅŸunda kendi dergâhının bahçesindedir.[14]

 

Nakledilir ki: Kanunî Sultan Süleymân Hân, meyva aÄŸaçlarını karıncaların sarması üzerine, karıncaları kırmak için mes’eleyi Zenbilli Ali Efendi’ye güzel bir beyitle sorar ve ÅŸöyle der: [15]

“Dırahtı (aÄŸacı) sarmış olsa eÄŸer karınca

Zarar var mı karıncayı kırınca.”


Zenbilli Ali Efendi zarif bir ifâde ile sorulan bu suâlin altına ÅŸu beyti yazarak cevap vermiÅŸtir:

“Yarın divânına Hakkın varınca

Süleymân’dan alır hakkın karınca.”

 

Ä°bn-i Kemal (KemalpaÅŸazade Ahmed Åžemseddin Efendi) (1468-1536)

Dedesi Kemâl PaÅŸa ise, Fâtih Sultan Mehmed Hân devri komutanlarından idi. Bir ümera ailesine mensûb bulunan Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa, ailesinin nezâretinde iyi bir tahsil görmekle beraber, zamanın geleneÄŸi îcâbı, önce askerî sınıfa girdi ve sipâhi olarak Ä°kinci Bâyezîd Hân’ın seferlerine iÅŸtirâk etti. [16]

 

Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa, ilimde yetiÅŸmesini bizzat kendisi ÅŸöyle anlatır: “Sultan Ä°kinci Bâyezîd Hân ile bir sefere çıkmıştık. O zaman vezîr, Halîl PaÅŸa’nın oÄŸlu Ä°brâhim PaÅŸa idi. Åžanlı, deÄŸerli bir vezîr idi. Ahmed Ä°bni Evrenos adında bir de kumandan vardı. Kumandanlardan hiçbiri onun önüne geçemez, bir mecliste ondan ileri oturamazdı. Ben ise, vezirin ve bu kumandanın huzûrunda ayakta, esas vaziyette dururdum. Bir defasında, eski elbiseler giyinmiÅŸ bir âlim geldi. Bu, kumandanlardan da yüksek yere oturdu ve kimse ona mâni olmadı. Ben buna hayret ettim. ArkadaÅŸlarımdan birine, kumandandan da yüksek yere oturan bu zâtın kim olduÄŸunu sordum. “Filibe Medresesi müderrisi, âlim bir zâttır. Ä°smi Molla Lütfî’dir.” dedi. “Ne kadar maaÅŸ alır” dedim. “Otuz dirhem” dedi. “Makamı bu kadar yüksek olan bu kumandandan yukarı nasıl oturur?” dedim. “Âlimler, ilimlerinden dolayı tazim ve takdîr olunur, hürmet görürler. Geri bırakılırsa, bu kumandan ve vezîr buna râzı olmazlar” dedi. DüÅŸündüm, “Ben bu kumandan derecesine çıkamam, ama çalışır gayret edersem, ÅŸu âlim gibi olurum” dedim ve ilim tahsîl etmeye niyet ettim. Seferden dönünce, o meÅŸhûr âlim Molla Lütfî’nin huzûruna gittim.” [17]

 

MeÅŸhûr âlimlerinden ilim öÄŸrenip, icâzet aldı. Edirne’de TaÅŸlık adıyla tanınan Ali Bey’in medresesine müderris olarak tayin edildi. Burada müderris iken, pâdiÅŸâhın emri ile “Tevârih-i Âl-i Osman” adlı târihini yazdı. Bundan sonra Usküp’te, Edirne’de daha sonra Ä°stanbul’da Sahn-ı semân Medresesi’nde bir müddet müderrislik yaptı. Bu vazîfelerinden sonra, o zaman Osmanlı medreselerinden en yüksek derecede olan Sultan Bâyezîd Medresesi müderrisliÄŸine tayin edildi. Bundan sonra Edirne ve sonra da Anadolu kadıaskeri oldu. Bir müddet vazîfelerini yürüttükten sonra, Edirne’deki Dâr-ül-hadîs Medresesi’nde ve Sultan Bâyezîd medreselerinde bir müddet daha müderrislik yaptı. Çok âlim yetiÅŸtirdi. [18]

 

Ä°bn-i Kemâl, bütün vaktini ilme veren âlimlerdendir, ilmi ile o kadar büyük bir ÅŸöhret kazanmıştı ki, zamanındaki birçok âlim bazı meselelerde ona baÅŸvururlardı. Onaltıncı asrın ilk yarısında, Osmanlı kültürünün en büyük mümessili olarak görülmektedir. Ahlâkı güzel, edebi mükemmel, zekâsı ve aklı kuvvetli, ifâdesi açık ve veciz olup, iki dünyâ faydalarını bilen ve bildiren, pek nâdir simalardan biri idi. Büyük bir âlim olduÄŸu gibi, güçlü bir tarihçi, deÄŸerli bir edîb, kuvvetli bir ÅŸâir idi. Tasavvufta da ileri derece sahibi idi. [19]

 

Kanunî Sultan Süleymân Hân zamanında, Zenbilli Ali Efendi’den sonra Osmanlıların dokuzuncu ÅŸeyhülislâmı oldu. Kanunî Sultan Süleymân Hân’ı Safevîlere karşı mücâdeleye teÅŸvik ettiÄŸi gibi, pâdiÅŸâhın Åžah Tahmasb’a gönderdiÄŸi mektûpları da bizzat kaleme almıştır. [20]

Bazı ulemâ da onun için; “Mısır’da Ä°mâm-ı Süyûtî ne ise, Ä°stanbul’da ve diÄŸer beldelerde de Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa odur. Her ikisi de asrın süsüdür” demiÅŸlerdir.[21]

 

Ä°bn-i Kemâl, 1534 senesinde vefât etti. Edirnekapı’da surların dışında, Mehmed Çelebi zaviyesi denilen mıntıkada defn edildi. Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa, ekserisi muhtelif risaleler olmak üzere, üçyüz civarında eser yazdı. Bu eserlerinden çoÄŸu yazma olup, 36 tanesi Ahmed Cevdet PaÅŸa tarafından yayınlandı. [22]

 

Sadullah Sadi Efendi (?-1539)

Kastamonu'da doÄŸmuÅŸtur. Babası Ä°sa Çelebi, Ä°stanbul'a gelip Aksaray'da bulunan Murad PaÅŸa Camii'ne hoca olmuÅŸ ve oÄŸlunu da Ä°stnabul'a birlikte getirmiÅŸtir. Sadullah Sadi Efendi Ä°stanbul'da medrese tahsili Sahn medrese müderrisi olmuÅŸtur. 1522'de Ä°stanbul Kadısı görevine getirilmiÅŸtir.[23]

 

I. Süleyman döneminde 1536'de Åžeyhülislam Ä°bn-i Kemal vefat ettikten sonra onun yerine Sadullah Sadi Efendi Åžeyhülislam yapılmıştır. Sadullah Sadi Efendi bu görevde 5 yıl kalmıştır. VerdiÄŸi fetvalar kılı kırk yarar ÅŸekilde çok ayrıntılı idi. 21 Åžubat 1539'da bu görevde iken vefat etmiÅŸtir. Mezarı Eyüb mezarlığındadır.[24]

 

Ebussuud Efendi (1490–1574)

30 Aralık 1490 tarihinde Çorum'un Ä°skilip ilçesinde doÄŸdu. Åžeyh Muhiddin Mehmed Efendi'nin oÄŸludur. [25] Osmanlı âlimlerinin en meÅŸhûrlarından. Onüçüncü Osmanlı Åžeyhülislâmı olup, ismi, Ahmed bin Mustafa’dır. Alimler yetiÅŸtiren bir aileye mensûb idi. Dedesi, meÅŸhûr âlim Ali KuÅŸcu’nun kardeÅŸi Mustafa Ä°mâdî’dir. Dedeleri Türkistanlı olup, Semerkand’dan Anadolu’ya gelmiÅŸlerdir.[26]

Ebüssü’ûd Efendi, önce babasından ilim öÄŸrendi. Babasından sonra meÅŸhûr Osmanlı âlimlerinden Müeyyedzâde Abdürrahmân Efendi’den, tefsîr ve hadîs ilimlerinde âlim ve kayınbabası olan Mevlânâ Seyyidî Karamânî’den ve meÅŸhûr Osmanlı âlimi Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa’dan ilim öÄŸrendi. Tahsilini tamamlayıp, Ä°negöl’de Ä°shak PaÅŸa Medresesine tayin edildi. Bu sırada yirmialtı yaÅŸlarında idi. Bu sırada Osmanlı Devleti, mühim hâdiselere ve önemli geliÅŸmelere sahne oldu. Yavuz Sultan Selim Hân, Çaldıran’da Åžah Ä°smâil’i ve Safevîleri Anadolu’dan çıkararak, GüneydoÄŸu sınırlarının güvenliÄŸini saÄŸladı. Bir yıl sonra Mısır üzerine yaptığı sefer neticesinde, halifelik Osmanlılara geçti.[27]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[28]

Ebüssuud Efendi on ay sonra Ä°stanbul’da Dâvûd PaÅŸa Medresesi’ne müderris olarak tayin edildi. 1532 senesinde Bursa kadılığına tayin edildi. Bursa’da bir yıl kadılık yaptıktan sonra, Ä°stanbul kadılığına tayin edildi. Ä°stanbul kadılığı vazîfesi üç sene sürdü. Bu zaman içinde fevkalâde baÅŸarı ve mehâretle kadılık yaptı. Bundan sonra, ilmiye sınıfı için en yüksek makamlardan sayılan kadıaskerlik vazîfesine tayin edildi. Normalde Anadolu kadıaskeri, sonra da Rumeli kadıaskeri olması gerekirken, bir rütbe atlanarak, 1537 senesinde Rumeli kadıaskerliÄŸine tayin edildi. Sekiz sene bu vazîfede bulunarak, büyük hizmetler yaptı.[29]

 

Ebüssuud Efendi, kadıasker tayin edilmeden önce gördüÄŸü bir rü’yâyı ÅŸöyle anlatmıştır: “Kadıasker olmadan bir hafta önce, rüyamda Fâtih Câmii’nin mihrabında benim için bir seccade serilmiÅŸ olduÄŸunu gördüm. Halka Ä°mâm oldum ve sekiz rek’at namaz kıldım. Bu rüyadan sonra kadıasker oldum. MeÄŸer bu rüya, kadıaskerlikte sekiz sene kalacağıma iÅŸâretmiÅŸ. KeÅŸke kıldığım o sekiz rek’atlık ikindi yerine yatsı namazı kılmış olsaydım.” [30]

 

Ebussuud Efendi, Kanunî Sultan Süleymân Hân’ın sevip deÄŸer verdiÄŸi, pek kıymetli bir âlim idi. Kanunî, onu bütün seferlerinde yanında bulundurdu. 1541 senesinde Budin’in fethinde, kiliseden câmiye çevrilen bir câmide, PâdiÅŸâh Kânûnî’ye ve orduya Cuma namazı kıldırdı. PâdiÅŸâhın emri üzerine, Budin’in ve Orta Macaristan’ın tapu ve tahrir iÅŸlerini yaptı. Mühim hizmetler yaptığı bu vazîfesinden sonra, 1545 senesinde ÅŸeyhülislâm oldu. Bu sırada ellibeÅŸ yaşında bulunuyordu. Otuz sene ÅŸeyhülislâmlık yaptı.[31]

 

Ebussuud Efendi, ÅŸeyhülislâm olmasıyla ilgili bir rüyasını ÅŸöyle anlatmıştır: “Henüz daha medresede talebe iken, bir gece rüyamda Zeyrek Câmii’ne girdim. Câmi halk ile dolu idi. “Bu topluluk nedir?” dedim. “Resûl-i ekremin toplantılarıdır” denildi. Hürmetle bir köÅŸede durdum. Önümde de, o devrin müftîsi Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa oturuyordu. Peygamber efendimiz mihrâbda oturuyordu. SaÄŸ ve solunda Eshâb-ı Kirâm efendilerimiz edeble ayakta duruyorlardı. Resûlullahın huzûrunda da bir zât vardı. Kıyafetinden onu Arap zannetmiÅŸtim. Peygamber efendimiz ile dizdize denilecek bir hâlde oturuyor ve konuÅŸuyordu. Acaba bu zât kimdir ki, Eshâb-ı Kirâm efendilerimiz ayakta oldukları hâlde, o, Resûlullahın huzûrunda oturuyor? diyerek hayret ettim. KonuÅŸmalarını dinledim; Peygamber efendimiz Arapça konuÅŸuyorlar, o zât ise Farsça söylüyordu. Peygamberimiz ona; “Yâ Mevlânâ Câmî, ben Arabca konuÅŸuyorum, sen de Arabca konuÅŸ” buyurunca, Arap zannettiÄŸim o zâtın Mevlânâ Abdürrahmân Câmî olduÄŸunu anladım. Mevlânâ Câmî, Peygamberimize; “Yâ Resûlalla! Bir hatâmdan dolayı sizden özür dilemiÅŸtim. Acaba özrüm makbûl olmadı mı?” dedi. Peygamber efendimiz; “Ne yolla itirâz etmiÅŸtin?” buyurunca, ÅŸöyle dedi. “Sizi methetmek için yazdığım bir kasidemde; “Onun sırrına eremiyorum, O Arapdır, ben ise Acemim...” demiÅŸtim” dedi. Peygamber efendimiz; “Beis yok, Farsça konuÅŸman da makbûldür” buyurdu. Sonra Peygamberimiz, Mevlânâ Câmî’ye hitaben; “Åžu oturan kimseyi bilir misin?” diyerek Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa’yı gösterdiler. Mevlânâ Câmî; “Bilmem yâ Resûlallah” dedi. Peygamber efendimiz; “O, Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa’dır ve hâlen ümmetimin müftîsidir” buyurdu. Sonra da beni göstererek; “Ya onun arkasında oturan ÅŸu kimseyi bilir misin?” buyurdu. Mevlânâ Câmî yine; “Hayır Yâ Resûlallah” dedi. Peygamber efendimiz “O, Ebussuud bin Yavsî’dir. O da ümmetimin müftîsî olsa gerektir.” buyurdu. Bu sâdık rüyadan tam otuz yıl sonra, bu âcize fetvâ iÅŸleri vazîfesi verildi. [32]

 

Ebussuud Efendi, kendisine sorulan suâllere gayet hakimane cevaplar verirdi. Åžeyhülislâmlığı dönemindeki fetvâlarının herbiri, bir kânun maddesi mahiyetindeydi. Bu fetvâları, “Fetâvâ-i Ebussuud” adlı bir kitapta toplanmıştır. Sorulan suâl manzûm ise, cevabı da kâfiye ve vezin bakımından suâle uygun olarak verirdi. Sorulan suâl nesir ve seçili ise, cevâbı da öyle olurdu. Suâl Arapca ise cevâbı da Arapca, suâl Farsça ise cevâbı da Farsça, Türkçe ise cevâbı da Türkçe olurdu. Ä°ki defa iÅŸlerin çokluÄŸu sebebiyle, sabah namazından sonra sorulan suâllere cevap vermeye baÅŸlayıp, ikindi namazında bitirmiÅŸtir. Birinde 1412, diÄŸerinde 1413 fetvâ verdiÄŸi tesbit edilmiÅŸtir. [33]

 

Ebussuud Efendi, Sultan Ä°kinci Bâyezîd Hân’ın, Yavuz Sultan Selim Hân’ın ve Kanunî Sultan Süleymân Hân’ın fevkalâde sevgi ve iltifâtını kazandı. Kanunî Sultan Süleymân Hân’ın Ebussuud Efendi’ye gönderdiÄŸi ÅŸu mektûp, ona karşı beslediÄŸi halisane duyguları dile getirmektedir:

“Hâlde hâldaşım, sinde sindaşım (yaÅŸta yaÅŸdaşım), âhıret karındaşım, Molla Ebussuud Efendi hazretlerine, sonsuz duâlarımı bildirdikten sonra, hâl ve hatırını suâl ederim. Hazret-i Hak, gizli hazînelerinden tam bir kuvvet ve daimî selâmet müyesser eylesin! Allahü teâlânın ihsânı ile lütuflarınızdan niyaz olunur ki, mübârek vakitlerde, muhlislerinizi ÅŸerefli kalbinizden çıkarmayınız. Bizim için duâ buyurunuz ki, yere batasıca kâfirler hezimete uÄŸrayıp, bütün Ä°slâm orduları, mensûr ve muzaffer olup, Allahü teâlânın rızâsına kavuÅŸalar! Duâlarınızı, yine duâlarınızı bekleyen, Hak teâlânın kulu Süleymân bî riya.” [34]

 

Kanunî Sultan Süleymân Hân 1566 senesinde vefât edince, cenâze namazını Ebussuud Efendi kıldırdı. Onun vefâtı üzerine bir de mersiye yazdı. Bu mersiyesi de, edebiyattaki yüksek derecesini göstermektedir. [35]

 

Ebussuud Efendi, sekiz senede Sultan Ä°kinci Selim Hân zamanında ÅŸeyhülislâmlık yaptı. Sultan Ä°kinci Selim Hân, Ebussuud Efendi’ye çok hürmet edip, onu incitecek hareketlerden sakınırdı. [36]

 

Osmanlı Devleti’nde yetiÅŸmiÅŸ en büyük ÅŸeyhülislâmlardan birisi idi. Cinlere de fetvâ vermesiyle meÅŸhûrdur. Eyyûb Sultan’da Yazılı Medrese adıyla tanınan medresede bulunduÄŸu sırada, bir defasında cinler kendisinden fetvâ sormak üzere gelmiÅŸlerdi, içlerinden bazısı suâllerini sorarken, diÄŸerleri de medresenin duvarlarına birÅŸeyler yazmışlardı. Cinlerin bu duvarlara yazı yazmaları sebebiyle, o medreseye “Yazılı Medrese” ismi verilmiÅŸtir. Bu yazılar, daha sonra üzerlerine badana çekilmek sûretiyle kapatılmıştır. [37]

 

Tasavvuf ehline karşı olduÄŸu iddiası asılsızdır. Nitekim meÅŸhûr tarihçi Peçevî, bu iddia sahiplerini ÅŸiddetle tenkid etmekte ve asılsız iddiâlarını ilmî olarak reddetmektedir. Ebussuud Efendi, tasavvuf ehil olmayan ellerde kalınca, dîne zarar getireceÄŸini bildiÄŸi için, ehli olmayanlara sert davranıyordu ki, bu onun din gayretinin açık bir delîlidir. Nitekim kendisine bu konuda sorulan bir suâle, “Allahü teâlânın ilmi, sonsuz bir derya gibidir. Ä°slâmiyet bu deryanın sahilidir. Biz sahil ehliyiz. MeÅŸâyıh-ı izam ya’nî tasavvuf büyükleri, o sonsuz deryanın dalgıçlarıdır. Bizim onlar aleyhinde söyleyecek herhangi bir sözümüz, olamaz” diyerek cevap vermiÅŸtir. [38]

 

Kanuni Sultan Süleyman'ın karşısında "padiÅŸah emriyle nâ-meÅŸrû’ olan nesne meÅŸrû’ olmaz" çıkışını yaptığı ifade edilir. Osmanlı toprakları dışındaki islam coÄŸrafyasında da itibar sahibi olmuÅŸ ve eserlerinin etkisi günümüze kadar devam etmiÅŸ bir âlimdir. Kanunnameler hazırlattığı ve birçok âlim yetiÅŸtirdiÄŸi için ilmiye sınıfı uzun bir müddet zayıflamamıştır.[39]

 

Anadolu'da KızılbaÅŸ olarak nitelendirilen Türkmen Alevileri için verdiÄŸi acımasız fetvalarıyla bilinir. VerdiÄŸi fetvalar arasında KızılbaÅŸların canları, malları helâldir, onlarla savaşırken ölmek ÅŸehitliÄŸin en yücesidir ve KızılbaÅŸların kestiÄŸi hayvanın eti mundardır, yenmez gibi, günümüzde de bilinen fetvaları yer alır. 23 AÄŸustos 1574'te vefat etmiÅŸtir. [40]

 

Ebussuud Efendi, bütün bu meziyet ve üstünlükleri yanında, edebiyat ve ÅŸiir sahasında da yadigâr eserler bırakmıştır. Zamanının ÅŸâir ve edîbleri, yazdıkları nefis kasidelerle onu övmüÅŸler, ÅŸânını dile getirmeÄŸe çalışmışlardır. Kendisinin Türkçe, Arapça ve Farsça ÅŸiirleri vardır. Arapça ÅŸiirlerinden “Kasîde-i mimiyye”si en meÅŸhûrudur.[41]

 

Tefsîr ilminde de büyük bir âlim olduÄŸu için, “Müfessirlerin hatîbi” ünvanı verilmiÅŸtir. Yine fıkıh ilmindeki yüksek derecesinden dolayı, âlimler arasında “Nu’mân-üssânî (Ä°kinci Ebû Hanîfe)” lakabıyla ve “Müftiy-yüs-sekaleyn (cinlerin ve insanların müftîsi)” ve Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa’dan sonra “Muallim sânî” lakabıyle tanınmıştır.[42]

 

Ebussuud Efendi, 25 AÄŸustos 1574 târihinde 84 yaşında iken vefât etti. Ä°slâm âleminde çok tanınmış olduÄŸundan, duyulduÄŸu zaman büyük bir üzüntü ile karşılandı. 58 sene müddetle müderrislik, kadılık ve ÅŸeyhülislâmlık vazîfeleri ile millete ve devlete çok hizmeti geçmiÅŸ, pâdiÅŸâhlar ve halk tarafından çok sevilmiÅŸ müstesna bir âlim idi. Kabri Eyyûb Sultan’da kendi yaptırdığı medresenin yanında, Eyyûb Câmii karşısındadır.[43]

 

Bilinen 22 adet eseri ile çeÅŸitli risaleleri vardır. "Ä°rÅŸadü’l-Aklu’s-Selim Mezaye’l-Kitabü’l-Kerim" adlı tefsiri alanında en önemli eserlerden kabul edilir. [44]

 

Piri Reis(1470-1554)

Türk-Osmanlı denizci ve kartografıdır. Asıl adı Muhyiddin Pîrî Bey'dir.[1] Künyesi Ahmet ibn-i el-Hac Mehmet El Karamani'dir. Amerika'yı gösteren Dünya haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla tanınmıştır.[45]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​

​

 

 

 

[46]

Karamanlı bir ailenin çocuÄŸu olan Ahmet Muhyiddin Pîrî'nin ailesi II. Mehmed devrinde padiÅŸahın emri ile Karaman'dan Ä°stanbul'a göç ettirilen ailelerdendir. Aile bir süre Ä°stanbul'da yaÅŸamış, sonra Gelibolu'ya göç etmiÅŸtir. Pîrî Reis'in babası Karamanlı Hacı Mehmet, amcası ise ünlü denizci Kemal Reis'tir. DenizciliÄŸe amcası Kemal Reis'in yanında baÅŸladı; 1487-1493 yılları arasında birlikte Akdeniz'de korsanlık yaptılar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldılar. 1486'da Endülüs'te Müslümanların hâkimiyetindeki son ÅŸehir olan Gırnata'da katliama uÄŸrayan Müslümanlar Osmanlı Devleti'nden yardım isteyince o yıllarda deniz aşırı sefere çıkacak donanması bulunmayan Osmanlı Devleti, Kemal Reis'i Osmanlı Bayrağı altında Ä°spanya'ya gönderdi. Bu sefere katılan Pîrî Reis, amcası ile birlikte müslümanları Ä°spanya'dan Kuzey Afrika'ya taşıdı.[47]

 

Pîrî Reis, Osmanlı Donanması'nın Venedik Donanması'na karşı saÄŸlamaya çalıştığı deniz kontrolü mücadelesinde Osmanlı donanmasında gemi komutanı olarak yer aldı, böylece ilk kez savaÅŸ kaptanı oldu. Akdeniz'de yaptığı seyirler sırasında gördüÄŸü yerleri ve yaÅŸadığı olayları, daha sonra Kitab-ı Bahriye adıyla dünya denizciliÄŸinin de ilk kılavuz kitabı olma özelliÄŸini taşıyacak olan kitabının taslağı olarak kaydetti.[48]

 

1511'de amcasının bir deniz kazasında ölümünden sonra Gelibolu'ya yerleÅŸti. Barbaros KardeÅŸler'in idaresi altındaki donanmada Akdeniz'de bazı seferlere çıktıysa da daha çok Gelibolu'da kalıp haritaları ve kitabı üzerinde çalıştı. Bu haritalardan ve kendi gözlemlerinden yararlanarak 1513 tarihli ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, Ä°ber Yarımadası, Afrika'nın batısı ile yenidünya Amerika'nın doÄŸu kıyılarını kapsayan üçte birlik parça, bu haritanın günümüzde elde bulunan bölümüdür. Bu haritayı dünya ölçeÄŸinde önemli kılan, günümüze kalmamış olan, Kristof Kolomb'un Amerika haritasındaki bilgileri içeriyor olması rivayetidir.[49]

 

1516-1517 yıllarında Ä°stanbul'a geldiÄŸinde tekrar Osmanlı donanmasının hizmetine girdi; Derya Beyi (Deniz Albayı) rütbesini aldı ve Mısır seferine gemi komutanı olarak katıldı.  Ä°skenderiye'nin ele geçirilmesinde gösterdiÄŸi baÅŸarılar ile padiÅŸahın övgüsünü kazandı ve sefer sırasında haritasını padiÅŸaha sundu. Günümüzde bu haritanın bir parçası mevcuttur, diÄŸer parçası kayıptır. Bazı tarihçilere göre, Osmanlı padiÅŸahı dünya haritasına bakmış ve "Dünya ne kadar küçük..." demiÅŸtir. Sonra da, haritayı ikiye bölmüÅŸ ve "biz doÄŸu tarafını elimizde tutacağız." demiÅŸtir. [50]

 

Pîrî Reis seferden sonra, tuttuÄŸu notlardan Bahriye için bir kitap yapmak amacıyla Gelibolu'ya döndü. DerlediÄŸi denizcilik notlarını Kitab-ı Bahriye'de bir araya getirdi. 1525'da gözden geçirdiÄŸi Kitab-ı Bahriye'sini Ä°brahim PaÅŸa aracılığıyla Kanuni'ye sundu.  1528'de, ilkinden daha içerikli ikinci dünya haritasını çizdi.[51]

 

1533 yılında Barbaros Hayrettin PaÅŸa kaptan-ı derya olunca Pîrî Reis de Derya Sancak Beyi (Tümamiral) ünvanı alan Pîrî Reis, sonraki yıllarda, güney sularında devlet için çalıştı. Barbaros'un 1546'da ölümünün ardından Hint Denizleri Kaptanlığı yaptı, Umman Denizi, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi'ndeki deniz görevlerinde yaÅŸlandı. Osmanlı donanmasında yaptığı son görev idamıyla sonuçlandı.[52]

 

Kınalızade (1516-1571)

Ali bin Emrullah, 1516 senesinde Isparta’da doÄŸdu. Ä°stanbul’a giderek, Mahmûd PaÅŸa Medresesi’nde Müderris Sinân’dan, Atîk Ali PaÅŸa’da Merhaba Efendi’den, sonra da Sahn-ı semân Medresesi’nden Kul Sâlih Efendi’den ders aldı. Ä°stanbul’da çeÅŸitli medreselerde ve Süleymâniye Medresesi’nde müderrislik yaptı. Åžam, Kâhire Bursa kadılığı, 1570’de Ä°stanbul kadılığı, 1571’da Anadolu kadıaskerliÄŸi yaptı. Arapca ve Farsçada; edebiyat, tefsîr ve hadîs ilminde emsalsizdi Tefsîr metinlerini anlamakta güçlük çekenler, müÅŸkillerini halletmek için ona müracaat ederlerdi. 1571 senesinde Edirne’de vefât etti.[53]

 

Arapca, Farsça dillerinde ve Osmanlıca Türkçesi’nde ÅŸiirler yazmış ve ÅŸiirleri bir divanda toplanmıştır. Daha çok “Ahlâk-ı A’lâî” adlı eseriyle tanınmışdır. Bu eserini, 1564 yılında Åžam’da vazîfeli bulunduÄŸu sırada, Suriye Beylerbeyi Ali PaÅŸa adına te’lîf ederek, ona izafeten, eserinin adını “Ahlâk-ı A’lâî” koymuÅŸtur. Kitabının önsözünde ÅŸöyle yazmaktadır: “Ä°ncelediÄŸim ahlâk kitapları Arapça idi. Åžöyle düÅŸündüm: KeÅŸke, hikmet-i ahlâkı tamamen içine alan Türkçe bir kitap yazılmış olsaydı. Bunu gerçekleÅŸtirmek için gerekli incelemeleri ve çalışmayı yaptım bu eser meydana geldi.” Kitabı defalarca basılıp, asırlarca ahlâk kitaplarına kaynak olmuÅŸ ve Osmanlı devletinin son zamanlarına kadar medreselerde ve liselerde okutulan ahlâk derslerinde temel kitap olmuÅŸtur.[54]

 

Eserleri: 1- Ahlâk-ı A’lâî, 2- Tecrid haÅŸiyesi, 3-Mevâkıf haÅŸiyesi, 4- Dürer ve Gurer’e yaptığı haÅŸiye, 5. Kalemiyye Risalesi, 6- Sayfiyye Risalesi, 7-Tefsîre ve vakfa dâir risaleleri, 8-Arapca, Farsça, Türkçe ÅŸiirlerini içine alan “Divân”ı, 9-Tabakât-ı Hânefiyye (Ä°mâm-ı a’zam hazretlerinden Ä°bn-i Kemâl PaÅŸa’ya kadar.) [55]

 

Birgivi (1521-1573)

Osmanlı âlimlerinin en meÅŸhûrlarından. Ä°smi, Muhammed bin Ali Birgivî’dir. 1521 senesinde Balıkesir’de doÄŸdu. Babası âlim bir zât olup, müderris idi. Önce babasından ilim öÄŸrendi. Sonra yüksek ilimleri öÄŸrenmek üzere Ä°stanbul’a gitti.  Parlak bir baÅŸarı ile icâzet imtihanını vererek, müderrislik rütbesini kazandı. Bir müddet Ä°stanbul medreselerinde müderrislik yaptı. Bu vazîfesi sırasında Bayrâmiyye tarikatının ÅŸeyhlerinden olan Abdürrahmân Karamânî’ye talebe olup, onun sohbetlerinde tasavvufda da yetiÅŸti. Dünyâ iÅŸlerini tamamen bırakmak istemiÅŸse de, tasavvufda hocası Abdürrahmân Karamânî’nin ısrârı üzerine ders ve va’z vermeye devam etti. Ä°kinci Selim Hân’ın hocası Atâullah Efendi, Birgivî’nin ilimdeki kudretini takdîr ederek, Birgi’de yaptırdığı medresenin müderrisliÄŸine onu tayin etti. Bundan sonra orada, talebe yetiÅŸtirmek, va’z vermek ve kitap yazmakla ömrünü geçirip, büyük hizmetler yaptı. [56]

 

1573’de Birgi’de vefât etti. Türbesi, Aydın’ın Birgi kasabasında bir tepe üzerindedir. Ä°limdeki yüksek derecesinden dolayı Ä°mâm-ı Birgivî ismiyle meÅŸhûr olup, Türk âlimlerinin baÅŸ tacıdır.[57]

 

Kıymetli eserler yazmış olup, en meÅŸhûr eserleri ÅŸunlardır: Tarîkat-ı Muhammediyye: Arapca, kıymetli bir eser olup, Ehl-i sünnet âlimleri arasında büyük bir i’tibâr görmüÅŸtür. Birçok âlim tarafından ÅŸerhedilmiÅŸtir. Vasıyetnâme, “Birgivî Vasıyyetnamesi” adıyla meÅŸhûr olmuÅŸtur. Asırlardan beri okuna gelmiÅŸ, çok çok kıymetli ve fatdalı bir eserdir. [58]

 

Hoca Sadettin Efendi (1536-  1599)

I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oÄŸlu olarak 1536 yılında Ä°stanbul'da doÄŸdu. Ä°yi bir eÄŸitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Åžehzade Murat'ın (III. Murat) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murat'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet iÅŸlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmet'in döneminde de koruyarak padiÅŸah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. [59]

 

Bosna Akıncı kumandanlarından Hasan PaÅŸa, 1592 senesinde yaptığı bir seferde, Avusturyalılar tarafından pusuya düÅŸürülerek, 8000 Türk akıncısı ÅŸehîd edilmiÅŸti. Bunun üzerine Avusturya’ya karşı savaÅŸ açılması için bir dîvân toplandı. Sadrazam Sinân PaÅŸa, Avusturya ile savaÅŸmak istiyordu. Dîvânda Hoca Sa’düddîn Efendi ÅŸu sözlerle savaÅŸmaya ÅŸiddetle itirâz etti:

“Kolay zaferler kazanmak devri artık geçmiÅŸtir. Akıncılarımızın ÅŸehîd edilmesi her zaman olan hâllerdendir. Bu bir savaÅŸ sebebi olmaması gerektir. Devlet-i Âli Osman geniÅŸleyebileceÄŸi kadar geniÅŸlemiÅŸ, tabiî sınırlara kadar dayanmıştır. Bu sınırları aşıp, ülkeler feth edilse bile, buraları uzun zaman elde tutmak mümkün olmayacaktır. Yine feth edilen yerleri elde tutmak için, kalelere fazla asker yerleÅŸtirmek gerekir. Bu askerlerin iaÅŸesi ve ihtiyâçları devlet hazînesine ağır masraflar yükleyecektir. Yeni fethedilen yerlerden elde edilecek ganîmetler, buraları korumak için sarfedilen masrafı karşılıyamayacakar.” Vezirler Sinân PaÅŸa’nın yanında yer alınca, bu fikir azınlıkta kaldı ve Avusturya ile savaÅŸa karar verildi. Bunun üzerine Hoca Sa’düddîn Efendi; “Karşımızdaki düÅŸman sâdece Avusturya deÄŸildir. Avusturya kralı Maksimilyen, Erdel prensi Zigismunt, Eflak beyi MiÅŸel, BoÄŸdan voyvodası Aron ile birleÅŸmiÅŸ, Papadan, Ä°spanya’dan ve Lehistan’dan da yardım almıştır. Müttefik devletlere karşı siyâsî davranmak îcâb eder. Hudutlarda müttefik düÅŸmanlar belirince, savaÅŸacak olan için en kolay, en iyi tedbir müttefiklerin arasını açmak bazısı ile barış yapmak ve yalnız kalan düÅŸmanla savaÅŸmaktır”

dedi. Fakat onun bu sözlerini kimse dikkate almadı.[60]

 

1596 yılında Haçova Savaşında padiÅŸahı savaÅŸ alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan PaÅŸa'nın sadrazamlığa getirilmesini saÄŸladı. Ancak önceki sadrazam Ä°brahim PaÅŸa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düÅŸtü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet iÅŸlerine karışmaması koÅŸuluyla Ä°stanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında ÅŸeyhülislam Bostanzade Mehmet Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın ÅŸeyhülislamlığa getirildi. [61]

 

Åžeyhülislam olarak fetva yazımında büyük yetenek gösterdi. Åžeyhülislamlığı ve müderrisliÄŸi dışında asıl ününü Hoca Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih (kuruluÅŸundan I. Selim'in ölümüne kadar Osmanlı Tarihi) isimli yapıtıyla kazandı.[62]

 

 

 

 

 

Dipnotlar

[1]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IDRIS_I_BITLISI-3345.aspx

[2]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IDRIS_I_BITLISI-3345.aspx

[3]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IDRIS_I_BITLISI-3345.aspx

[4]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-IDRIS_I_BITLISI-3345.aspx

[5]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[6]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[7]http://bilinmeyentarihh.blogspot.com.tr/p/osmanl-devleti-ve-kanuni-sultan.html

[8]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[9]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[10]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[11]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[12]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[13]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[14]http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2602

[15]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ZENBILLI_ALI_EFENDI-3492.aspx

[16]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-AHMED_IBNI_KEMAL-3216.aspx

[17]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-AHMED_IBNI_KEMAL-3216.aspx

[18]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-AHMED_IBNI_KEMAL-3216.aspx

[19]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-AHMED_IBNI_KEMAL-3216.aspx

[20]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-AHMED_IBNI_KEMAL-3216.aspx

[21]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-AHMED_IBNI_KEMAL-3216.aspx

[22]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-AHMED_IBNI_KEMAL-3216.aspx

[23]http://tr.wikipedia.org/wiki/Sadullah_Sadi_Efendi

[24]http://tr.wikipedia.org/wiki/Sadullah_Sadi_Efendi

[25]http://tr.wikipedia.org/wiki/Ebussuud_Efendi

[26]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[27]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[28]http://www.habermonitor.com/tr/haber/detay/sik-celebi-pr-mehmet/264162/

[29]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[30]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[31]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[32]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[33]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[34]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[35]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[36]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[37]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[38]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[39]http://tr.wikipedia.org/wiki/Ebussuud_Efendi

[40]http://tr.wikipedia.org/wiki/Ebussuud_Efendi

[41]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[42]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[43]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-EBUSSUUD_EFENDI-3280.aspx

[44]http://tr.wikipedia.org/wiki/Ebussuud_Efendi

[45]http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C3%AEr%C3%AE_Reis

[46]http://habermerkezi.cu.edu.tr/pirireis.asp

[47]http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C3%AEr%C3%AE_Reis

[48]http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C3%AEr%C3%AE_Reis

[49]http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C3%AEr%C3%AE_Reis

[50]http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C3%AEr%C3%AE_Reis

[51]http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C3%AEr%C3%AE_Reis

[52]http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C3%AEr%C3%AE_Reis

[53]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ALI_BIN_EMRULLAH-3223.aspx

[54]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ALI_BIN_EMRULLAH-3223.aspx

[55]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-ALI_BIN_EMRULLAH-3223.aspx

[56]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-BIRGIVI-3255.aspx

[57]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-BIRGIVI-3255.aspx

[58]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-BIRGIVI-3255.aspx

[59]http://tr.wikipedia.org/wiki/Hoca_Sadeddin_Efendi

[60]http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-Detay-HOCA_SADUDDIN_EFENDI-3570.aspx

[61]http://tr.wikipedia.org/wiki/Hoca_Sadeddin_Efendi

[62]http://tr.wikipedia.org/wiki/Hoca_Sadeddin_Efendi

 

Klasik Osmanlı Düşüncesi ve Temsilcileri 

Osmanlılar

bottom of page