top of page

Kureyş'in Anlaşma Çabaları 

Müşrikler durumun gittikçe zorlaştığının farkındaydılar. Anlaşma yollarını bir kere daha denemeye karar verdiler. Aralarında toplantı düzenlediler:

- Muhammed’in işi yaygınlaştı. Sihirde, kehanette, şiirde en bilgininizi araştırın da, topluluğumuzu dağıtan, işimizi karıştıran, dinimiz ayıplayan şu adamla bir konuşsun. Üzerinde direndiği şey ile ne yapmak istediğine bir baksın. Onun haberlerini bize getirsin.

dediler.

 

Sonunda da Utbe bin Rebia üzerinde karar kılındı. Teklif kendisine götürüldüğünde Utbe:

- Vallahi, ben sihrin, kehanet ve şiirin her çeşidini işitmiş ve bunlar hakkındaki bilgilere vakıf olmuş durumdayım. Muhammed ile bir konuşayım, kendisine tekliflerde bulunayım. Teklif edeceğim şeylerden hangisini kabul ederse kendisine veririz. Belki de bizimle uğraşmaktan vazgeçer.

diyerek kendisine getirilen teklifi kabul etti.

 

Hz.Peygamber’in yanı gitti:

- Ey kardeşimin oğlu! Sen de biliyorsun ki, kabilen içinde şeref ve soyca üstün bir mevkidesin. Fakat Sen, kavminin başına büyük bir iş açtın: Onların birliklerini bozdun, akıllarını akılsızlık saydın, dinlerini ayıpladın. Gelmiş geçmiş akrabalarını kafir saydın. Ey Muhammed! Sen mi daha hayırlısın, yoksa büyük deden Haşim mi? Sen mi daha hayırlısın yoksa deden Abdulmuttalib mi? Sen mi daha hayırlısın yoksa baban Abdullah mı?

 

Hz.Peygamber, Utbenin bu sözlerine hiç karşılık vermedi, sustu. Utbe konuşmaya devam etti:

- Eğer onların senden hayırlı olduğunu kabul ediyorsan, onlar senin ayıplamakta olduğun tanrılara tapıyorlardı. Yok eğer, sen daha hayırlı olduğunu sanıyorsan konuş! Bu yoldaki sözlerini dinleyelim. Biz hiç bir zaman, yaptıkları kavmine senden daha ağır gelen birisini görmedik! Birliğimizi bozdun! İşimizi karıştırdın! Araplar içinde bizi rezil ettin! Artık, ‘Kureyşliler içinde bir sihirbaz, bir kahin türemiş” diye konuşuluyor.  Gel sen beni dinle! Sana teklif edeceğim şeyler üzerinde iyice düşün! Belki onların bazılarını kabul edersin.
- Söyle ey Ebulvelid! Dinliyorum!
- Ey kardeşimin oğlu! Eğer sen getirdiğin bu işle mal elde etmek istiyorsan, malca en zenginimiz oluncaya kadar aramızda mallarımızdan toplayalım! Eğer sen bununla şeref ve şan kazanmak istiyorsan, seni aramızda efendi yapalım ve sensiz hiçbir işe karar vermeyelim! Eğer, kral olmak istiyorsan, seni kendimize kral yapalım!
Eğer sana görünen şey, sana görünüp de, kendinden uzaklaştırmaya güç yetiremediğin bir cin ise, seni ondan kurtarıncaya kadar mallarımızı bu uğurda saçarcasına harcayalım!

 

Utbe sözlerini bitirinceye kadar Hz.Peygamber onu dinledi. Sonra konuşmaya başladı:

- Ey Ebulvelid! Söyleyeceklerini söyleyip bitirdin mi?
- Evet!
- Sen de şimdi beni dinle!

 

Hz.Peygamber, besmele çekerek Fussilet suresini okumaya başladı:

• Ha mim.

• Bu kitap, bilen bir topluluk için Allah’ın rahmetiyle müjdeleyici ve Onun azabından sakındırıcı olmak üzere, ayetleri açıklanıp ayırt edilmiş Arapça bir Kur’an olarak, Allah tarafından indirilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler; artık hakka kulak vermezler.
• Dediler ki: “Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtülüdür; kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. Sen bildiğini yap; biz de bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz.”
• Sen, de ki: Ben de sizin gibi bir insanım. Şu kadarı var ki, ilahınızın tek bir ilah olduğu bana vahy olunmuştur. Siz de Ona yönelin ve günahlarınız için Ondan af dileyin. Çünkü müşrikler için büyük bir helak vardır. 
...
• Eğer onlar Allah’a ibadet etmeyi büyüklüklerine yediremezlerse, Rabbinin katında olanlar, gece gündüz bıkmadan Onu tesbih ederler.

Fussilet 1-38

ayetine gelince secde etti ve şöyle buyurdu:

- Ey Ebülvelid! Hiç işitmediğini dinlemiş bulunuyorsun! Artık işte sen, işte O!

 

Utbe birşey söylemeden arkadaşlarının yanına vardı. Utbe’yi gören arkadaşları birbirlerine, “Ebulvelid, gidişinden başka bir yüzle geldi” diyorlardı. Yanlarına oturdu:

- Ey Ebulvelid! Ne haberler getirdin?
- Ben, şimdiye kadar bir benzerini dahi işitmemiş olduğum bir sözü işitmiş bulunuyorum! Vallahi, o ne şiirdir, ne sihirdir, ne de kehanettir! Ey Kureyş topluluğu! Gelin, beni dinleyin! Şu adamı üzerinde durduğu şeyle baş başa bırakın. Siz aradan çekilin, Ondan uzak durun! Vallahi kendinden dinlemiş olduğum söz, büyük bir haber olacaktır. Eğer, Onu Araplar öldürürlerse, sizden başkasının eliyle Onun hakkından gelmiş olursunuz. Eğer, O Araplara hakim olursa, Onun hakimiyeti sizin hakimiyetiniz; Onun kudreti ve şerefi, sizin kudret ve şerefiniz demektir. 
- Vallahi ey Ebulvelid! O seni de diliyle sihirlemiş!
- Bu benim, Onun hakkındaki görüşümdür. Siz nasıl istiyorsanız, öyle yapın!

 

Sizin Dininiz Size
Hz.Peygamber, Kabe’yi tavaf ederken Kureyş müşriklerinden yaşlı ve sözü geçen kimselerden bir grup yanına geldi:

- Sana bir teklifimiz olacak. Onda hem senin için, hem de bizim için iyilikler var!
- Teklifiniz nedir?
- Sen bizim ilahlarımız Lat ve Uzza’ya bir yıl tap! Biz de senin ilahına bir yıl tapalım. Böylece aramızda barış meydana gelsin. Senin taptığın bizim taptığımızdan daha hayırlı ise biz ondan nasibimizi almış oluruz. Eğer, bizim taptıklarımız daha doğru ise, sen de ondan nasibini almış olursun!
- Ben Allah’a ibadet ederken, kendisinden başkasına ortak koşmaktan Allah’a sığınırım!

 

Bu konuda Allah katından da şu ayetler indi:

• De ki: Gökleri ve yeri yaratan, rızık veren ve rızka muhtaç olmayan Allah’tan başkasını mı Rab edineyim? De ki: Bana Müslümanların ilki olmam emredildi ve ‘sakın ortak koşanlardan olma!’ denildi.

En’am 14

 

• De ki: Ey kafirler!
• Sizin taptıklarınıza ben ibadet edecek değilim.
• Benim ibadet ettiklerime de siz ibadet edecek değilsiniz.
• Ben zaten sizin taptıklarınıza tapmam.
• Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz.
• Sizin dininiz size, benim dinim bana!

Kafirun 1-6 

 

Ertesi gün, Hz.Peygamber Kabe’nin yanında oturan müşriklerin yanına gitti.

Başlarına dikilerek inen ayetleri okudu.

bottom of page