Savaşmaya İzin Verilmesi
Müslümanlar, İslam'ın ilk yıllarından itibaren işkencelere katlanmak, hakaretler ve haksızlıklara göz yummak zorunda kalmış; yurtlarından çıkmış, evlerini terk etmiş, sevdiklerinden ayrılmışlardı. Ama karşılık vermelerine izin yoktu. Medine’ye gelmelerinden kısa bir süre sonra, savaşmaya izin veren ayetler indirildi:
• Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, kendilerine savaş açılanlara izini verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye güç yetirendir.
• Onlar, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah, insanların kimisinin kötülüğünü kimsiyle defetmeseydi, manastırlar, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler muhakkak yıkılıp giderdi. Allah kendi dinine yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlü olandır, aziz olandır.
• O kimseler ki, kendilerini yeryüzünde yerleştirir ve iktidar sahibi kılarsak, namazlarını dosdoğru kılarlar, zekatlarını verirler, iyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.
Hac 39-41
Bedir Savaşı
Hicretin ikinci yılının başında, Kureyşlilerin çoğunun sermaye veya mal koyarak katıldıkları büyük bir ticaret kervanı hazırlanmış ve Ebu Süfyan komutasında, Mekke’den Şam’a doğru yola çıkarılmıştı. Kervandaki mal miktarının bin deveyi bulduğu rivayet edilir. Kureyşliler, hac yolunu Müslümanlara kapattıkları için onların da Şam’a giden ticaret yolunu keseceklerinden korkuyor, bu yüzden de çok tedbirli davranıyorlardı.
Gerçekten de beklenilen oldu. Müslümanların kervanı ele geçirmek için harekete geçtikleri haberi Mekke’ye ulaştı. Büyük bir ordu hazırlandı ve hem kervanı korumak hem de Müslümanlara gereken dersi vermek için vakit geçirilmeden yola çıkarıldı.
Bu sırada Hz.Peygamber de hazırlanan bir orduyla Medine’den hareket etmişti. Orduda 2 at ve 70 deve vardı. Toplam asker sayısı ise 313 kişiydi. Bu yüzden develere ikişer, üçer ve bazen de dörder kişi nöbetleşe biniliyordu. Hz.Peygamber, Ali ve Mersed ile aynı deveyi paylaşıyordu. Yürüme sırası kendisine geldiğinde, diğerlerinin
- Ya Resulullah! Sen bin, biz senin yerine yürürüz!
teklifini,
- Siz yürümekte benden daha kuvvetli değilsiniz. Allah’ın vereceği mükafata da ben sizden daha az ihtiyaç duymuyorum!
diyerek geri çeviriyordu.
Müslümanların kervanı ele geçirmek için hareket ettiklerini haberini alan Ebu Süfyan, geceyi geçirmek için konaklamış bulunan kervanı hemen harekete geçirdi. Yolu değiştirdiler ve gecenin karanlığından da yararlanarak Bedir’e uğramadan yollarına devam ettiler.
Ordu Bedir’e gelip kuyuların başında karargah kurdu. Hz.Ömer der ki:
Bedir’e geldiğimiz gece Resulullah bize:
- İnşaallah, yarın sabah, filanın vurulup düşeceği yer şurasıdır, filanın vurulup düşeceği yer şurasıdır...
deyip, elini o yerlere koyarak müşriklerden vurulup düşecek olanların yerlerini birer birer gösterdi. Söylediklerinin hiç birisi, Onun elini koyduğu yerlerin ne ilerisinde ne de gerisinde vurulup düşmediler.
Bu sırada Kureyş ordusu defler ve çalgılarla büyük bir saltanat ve gösteriş içinde yaklaşmaktaydı. Orduda 950 asker, 100 civarında at ve 700 civarında deve vardı. Kureyş’in ileri gelenlerinden bir çoğu bizzat ordunun içinde yer almışlardı.
Ebu Süfyan, kervanı Bedir’den sağ salim geçirip Mekke yoluna ulaşınca, durumu haber vermek için bir kişiyi Mekke’den yola çıkmış bulunan orduya haberci olarak gönderdi. Gelen haberle birlikte tartışmalar baş göstermekte gecikmedi. Önde gelenlerinden bazıları kervanın kurtulduğunu, dolayısıyla savaşmaya gerek kalmadığını söylerlerken; diğerleri ise hazırlamış oldukları ordunun gücünü de göz önüne alarak savaşmada geri dönmeye şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Mekke'nin efendileri, vurulup düşecekleri yere gidiyorlar!
Hz.Ali anlatıyor:
Bedir’de geceleyin ince ince yağan bir yağmura tutulduk. Kalkanların ve ağaçların altlarında siperlendik. Hepimiz tatlı bir uykuya daldık. Yalnız Resulullah geceyi, ağacın altında namaz kılarak, ağlayarak ve
- Allah’ım! Sen şu bir avuç topluluğu helak edersen, artık sana yer yüzünde ibadet olunmaz!
diye yalvararak geçirdi. Tan yeri ağarınca,
- Ey Allah’ın kulları! Namaza!
diye seslendi. Ağaç ve kalkanların altından çıkanlar Rasulullah’ın yanına geldiler. Onlara namaz kıldırdı ve düşmanla çarpışmaya teşvik etti.
Ordu savaş düzeni aldı. Müslümanların bulundukları yer kumluk ve çok zor yürünebilen bir yerdi. Gece yağan yağmurla birlikte yerin kumları yapıştı ve kolay yürünebilir bir hale geldi. Ayrıca Müslümanları bir uyuklama hali almıştı. Saf halinde uyukladıkları, hatta Ebu Talha’nın uyuklamaktan ötürü iki kere kılıcını yere düşürüp almak zorunda kaldığı rivayetler arasındadır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde hatırlatılmaktadır:
• Yine hatırlayın ki, kendi katından bir emniyet vermek için sizi hafif bir uykuya daldırmış; sizi temizlemek, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, kalplerinizi tam bir sabır ve tevekkül ile Allah’a bağlamak ve size sebat vermek için üzerinize gökten yağmur indirmişti.
Enfal 11
Sabahla birlikte Kureyş ordusu da kum tepelerini aşarak Bedir vadisine gelmeye başladı.
Önce, müşriklerden Utbe, Şeybe ve Velid meydana çıkıp çarpışacak er diledi. Karşılarına Ubeyde, Hamza ve Ali çıktı. Çarpışmaları müslümanlar kazandılar. Utbe, Şeybe ve Velid savaş meydanında öldüler. Müslümanlardan ise Ubeyde çarpışma sırasında yaralandı ve aldığı yaralar dolayısıyla şehid oldu. Ardından savaş başladı.
Bedir savaşında Müslümanlar 14 şehid verdiler. Müşriklerden ise 70 civarında ölü vardı. Bir o kadar kişi de esir edildi. Müşriklerden öldürülen 24 tanesi, Bedir kuyulardan birisinin içine atıldı.
Esirler Medine’ye getirilince, Hz.Peygamber esirleri sahabe arasında dağıttı ve “Esirler hakkında birbirinize iyilik ve hayır tavsiye ediniz” buyurdu.
Esirlerin kurtulma bedeli olarak her birisinden, mali durumlarına göre 4000, 3000, 2000, 1000 dirhem alınması, okur yazar olanlardan kurtulma bedeli veremeyenlerin çocuklardan on tanesine okuma yazma öğretmek şartı ile serbest bırakılması kararlaştırıldı. Okur-yazar olmayan yoksul esirler ise Hz.Peygamber tarafından karşılıksız serbest bırakıldılar.
Bedir
Allah'ın görünmeyen orduları...
Ölüler sizi duyar mı?
Savaş İzni...