Ebu Süfyan Müslümanların Arasında
Ebu Süfyan, iki arkadaşıyla birlikte, gece vakti, Müslümanların ordugahlarının bulunduğu yere doğru yola çıktı. Fakat ordugaha yaklaşınca, nöbetçiler tarafından yakalandı. Ebu Süfyan nöbetçilerden kendilerini Abbas’a götürmelerini istedi.
Abbas, Hz.Peygamberin amcasıydı ve Ebu Süfyan ile eskiye dayanan bir dostlukları vardı. Kendisi, İslam’ı kabul etmiş ama son ana kadar Mekke’de kalmaya devam etmişti. İslam ordusu Merruzahran vadisine gelip konaklayınca gelip Müslümanlara katılmıştı.
Ebu Süfyan kendisinin Abbas’a götürülmesi için bağırıp çağırıyordu. Bu sırada Abbas onun sesini tanıdı:
- Ebu Süfyan!
- Babam anam sana feda olsun! Burada neler oluyor? Bunlar kim?
- Yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan! Arkamdaki Resulullah’tır ve 10.000 kişilik karşı konulmaz bir ordunun başında size doğru geliyor. Vallahi, Kureyşi çok zor bir sabah bekliyor! Vay onların başına geleceklere!
- Babam, anam sana feda olsun! Buna bir çare var mı?
- Evet var.
- Ne yapmamı tavsiye edersin?
- Vallahi, Resulullah’tan başkası tarafından ele geçirilirsen mutlaka öldürülürsün! Haydi katırımın arkasına bin de seni Onun yanına götüreyim. Kendisinden senin için bağışlanma dileyeyim.
Ebu Süfyan, Hz.Abbas’ın teklifini kabul etti. O da onu nöbetçilerin elinden kurtararak Hz.Peygamberin çadırına götürdü. Geç vakitlere kadar Hz.Peygamberin yanında kaldılar. Hz.Peygamber, onlara İslam’ı anlattı. Ebu Süfyan’ın yanındaki iki arkadaşı hemen şehadet getirip Müslüman oldular. Ebu Süfyan ise düşünmek için zaman istedi.
Ebu Süfyan geceyi, Hz.Abbas’ın yanında geçirdi. Sabah ezanı ile birlikte onlar da kalktılar. Sabah namazı için hazırlıklar başlamıştı. Müslümanların Hz.Peygambere karşı tutum ve davranışlarını görünce Ebu Süfyan şaşkınlığını gizleyemedi:
- Ey Abbas! Ben şimdiye kadar ne İran kralında ne de Rumların hükümdarında hakimiyet ve saltanatın böylesini görmüş değilim!
- Bu saltanat değil, peygamberliktir! Yazıklar olsun sana! Sen de Ona iman etsene!
Namaza başlama tekbiri alındı ve Müslümanlar, Hz.Peygamberin arkasında sabah namazını kıldılar. Hz.Abbas, namazın bitiminde Ebu Süfyan’ı alarak Hz.Peygamberin yanına götürdü. Hz.Peygamber onu görünce,
- Ey Ebu Süfyan! Allah’tan başka ilah bulunmadığını öğrenme zamanı daha gelmedi mi? Yazıklar olsun sana! Ben size dünyayı da, ahireti de sağlayacak bir din getirdim. Müslüman olun da kurtuluşa erin!
- Vallahi, sanırım ki Allah’tan başka tanrı olmasa gerek. Çünkü Sen Ondan yardım diledin, ben de benimkilerden yardım diledim. Ne zaman seninle karşılaştımsa, Senin bana galip geldiğini görüyorum. Benim ilahım hak olsaydı, ben Sana galip gelirdim.
- Yazıklar olsu sana ey Ebu Süfyan! Benim Allah’ın peygamberi olduğumu öğrenme zamanı daha gelmedi mi?
- Babam anam sana feda olsun! Yumuşak huylulukta, şereflilikte ve akraba haklarını gözetmekte Senden daha üstünü yoktur! Senin peygamber oluşuna gelince, bu konuda içimde hala biraz şüphe var.
Hz.Abbas:
- Yazıklar olsun sana! Boynun vurulmadan önce Müslüman ol!
Bunun üzerine Ebu Süfyan şehadet getirdi ve Müslüman olduğunu söyledi.
Hz.Abbas:
- Ya Resulullah! Ebu Süfyan, Kureyş’in ileri gelenidir. Ona övüneceği bir şey lütfetsen olmaz mı?
- Olur! Kim Ebu Süfyan’ın evine girerse güvendedir!
Ebu Süfyan:
- Benim evime mi?
- Evet!
- Benim evimin genişliği ne kadar ki?
- Kim Kabe’ye girer ve sığınırsa o da güvendedir!
- Kabenin genişliği ne kadar ki?
- Kim kapısını kapatır ve evinde oturursa o da güvendedir. Kim silahını elinden bırakırsa o da güvendedir!
- İşte bu genişliktir!
Hz.Abbas, Ebu Süfyan’ı katırının arkasına alarak vadinin dar yerine götürdü. İslam ordusunun Mekke’ye doğru ilerleyişini beraberce seyretmeye başladılar. Kabileler, başlarında kumandanları olduğu halde bayraklarını çekerek Mekke’ye doğru ilerlemeye başladılar. Her kabilenin geçişinde Ebu Süfyan,
- Muhammed daha geçmedi mi?
diye soruyor ve geçenler hakkında bilgi alıyordu. Ardından da,
- Bunların burada ne işi var? Benim onlarla bir kavgam yok ki!
demekten kendini alamıyordu. Sonunda Hz.Peygamberin alayı uzaktan göründü. Hepsi de zırhlara bürünmüştü. Gözlerinden başka yerleri görünmüyor, atlarının ayaklarından çıkan tozlar ortalığı karartıyordu. Hz.Peygamber de içlerindeydi. Ebu Süfyan, benzerini görmediği bu alayı geçerken görünce,
- Bunlar kim ey Abbas! Kapkara taşlık bir alanı andırıyorlar!
- Bu Resulullah’tır. Muhacir ve Ensar arasında bulunuyor.
- Ben İran kralının ve Rum hükümdarının saltanatını gördüm. Fakat kardeşinin oğlundaki saltanatın benzerini görmedim. Bunlara hiç kimse güç yetiremez. Vallahi, kardeşinin oğlunun saltanatı pek büyük!
- Ey Ebu Süfyan! Bu saltanat değil, peygamberliktir.
- Evet, biliyorum!