Rum Elçinin Şahit Oldukları
Daha sonra Rum hükümdarı tarafından Hz.Peygambere elçi olarak gönderilecek olan Tenuhi şöyle anlatıyor:
Kayser Hz.Peygamberin mektubunu okudu, tahtının üzerine bıraktı. Sonra din adamlarının ve devlet adamlarının önde gelenlerini çağırdı. Onlara,
- Şu peygamber olduğunu söyleyen zat size bir elçi gönderdi. Sizi şu üç şeyi seçmekte serbest bırakıyor:
Ya Onun dinine tabi olacaksınız, ya vergi vereceksiniz ya da Onunla savaşmak üzere karşılaşacaksınız.
- Biz ne dinimizi bırakıp Onun dinine gireriz, ne de Ona vergi veririz. Gerekirse Onunla savaşırız!
Kayser, savaştan kaçınmak için onlara, vergi vermeyi kabul etmelerini ya da topraklarından bir kısmını Müslümanlara bırakmalarını teklif ettiyse de buna şiddetle karşı çıktılar. Kayser din ve devlet adamlarının kendisine karşı koyduklarını görünce,
- Ben bunları sizin dininize bağlılığınızın denemek için teklif etmiştim.
diyerek, işi tatlıya bağlama yolunu seçti. Sonra Hristiyan Arapların işlerine bakan adamlarından birisini çağırarak,
- Dili Arapça olan, söylenenleri de iyi ezberleyen bir adam çağır bana! Onu mektubun cevabıyla birlikte göndereceğim.
dedi. Beni, Kayser’in yanına götürdüler. Bana bir yazı verdi.
- Yazımı Ona götür! Söylediklerimin hiç birini de unutma! Benim için şu üç şeyi de ezberinde tut!
o Bak bakalım, bana yazmış olduğu yazı hakkında bir şey söyleyecek mi?
o Gönderdiğim yazımı okuyunca “Gece ve Gündüz” sözünü anacak mı?
o Sırtında seni şüphelendirecek bir şey görecek misin?
Yazıyı alıp Tebük’e gittim. Resulullah’ı su başında, ashabının yanında oturuyor buldum. Yanına kadar varıp önüne oturdum. Yazıyı kendisine sundum. Alıp yanına koydu.
- Sen kimlerdensin?
- Ben Tenuhlardan bir kimseyim.
- Sen İslam’a, baban İbrahim’in dinine girsen olmaz mı?
- Ben bir kavmin yanından gelen elçiyim ve onların dinindeyim. Onların yanına dönünceye kadar da onu değiştirmem uygun olmaz.
Güldü ve
• Sen her istediğini doğru yola eriştiremezsin. Fakat Allah dilediğini doğru yola eriştirir. O doğru yola erişecek olanları daha iyi bilir. (Kasas 56)
ayetini okudu. Sonra,
- Ey Tenuhi kardeş! Ben İran hükümdarına bir yazı yazmıştım. O da onu yırttı. Vallahi, onun saltanatı da öyle parçalanacaktır! Senin hükümdarına da bir sayfa yazmıştım. O onu tuttu, yırtıp atmadı. Kendisi yaşadığı sürece, Rum halkı sıkıntı çekmeyecek, hayır görmeye devam edecek.
buyurdu. Kendi kendime, “işte hükümdarın duymak istediği üç şeyden birisi” dedim. Ok çantamdan bir ok alıp, kılıcımın kınının üzerine işaretledim. Sonra, getirdiğim yazıyı solunda oturan bir adama verdi. Adam okumaya başladı. Hükümdarın yazısında, “Beni genişliği göklerle yer kadar olan Cennete davet ediyorsun. O halde Cehennem nerdedir?” bölümüne gelince, Resulullah:
- Subhanallah! Gündüz gelince gece nerededir?
buyurdu. Ben yine ok çantamdan bir ok çıkarıp, kılıcımın kınına bunu da işaretledim. Getirmiş olduğum yazının okunması bitince, Resulullah,
- Sen bir elçisin. Elçinin bir hakkı vardır. Eğer yanımızda hediye edilecek bir şey bulunsaydı, onu sana hediye ederdik. Ne yazık ki, sefer halindeyiz...
Toplanmış bulunanların arasından birisi,
- Ben ona hediyesini vereyim!
diyerek seslendi. Yükünü açtı ve sarı bir elbise getirip yanıma koydu. Bağış sahibinin kim olduğunu sordum, “Osman” olduğunu söylediler. Resulullah:
- Bu zatı kim konuk edip ağırlar?
diye sordu. Medineli gençlerden birisi “Ben” diyerek ayağa kalktı. Ben de ayağa kalktım. Kendisiyle birlikte topluluktan ayrılacağım sırada, Resulullah:
- Ey Tenuhlu kardeş! Gel!
diye seslendi. Geri döndüm, önünde ayakta durdum. Belindeki kuşağı çözüp sırtını açtı:
- İşte emr olunduğun şey orada! İyice bak!
buyurdu. Halbuki, ben onu unutmuştum. Elbisesini sırtından indirdi. Bir de ne göreyim; iki kürek kemiği arasında bir mühür...