top of page

Ebu Süfyan'ın Sorguya Çekilmesi 

Ebu Süfyan Heraklius ile aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor:

Gazze’de bulunduğumuz sırada, Heraklius’un emniyet amiri, üzerimize saldırır gibi gelip,

- Siz şu Arabistan’da ortaya çıkan adamın kavminden misiniz?
- Evet!
- Haydi, benimle hükümdarın yanına geleceksiniz?

 

Heraklius, çevresinde Rum büyükleri ile beraber başında taç giymiş halde oturuyordu. Tercümanı çağırarak konuşmaya başladı:

- Peygamber olduğunu söyleyen o kimseye soyca en yakınınız hanginiz?
- Onların soyca en yakın olanı benim!
- Aranızdaki akrabalığın derecesi nedir?
- O benim amcamın oğlu olur.

 

Bunun üzerine Kayser, beni yanına getirmelerini emretti. Beni Heraklius’un önüne, arkadaşlarımı da benim arkama oturttular.

- Aranızda ortaya çıkan ve peygamber olduğunu iddia eden şu kişi hakkında bana bilgi ver!
- Ey hükümdar! Sen onun işini pek o kadar önemseme! Onun hali, sana anlatılmış olandan aşağı ve düşüktür.

 

Heraklius, benin bu sözümü hiç umursamadı.

- Sen Onun hakkında soracağım şeylere cevap ver!
- İstediğini sor!
- O her çarpıştığınızda sizi yendi mi?
- Benim bulunmamış olduğum çarpışmadan başka hiçbir çarpışmada bizi yenemedi.
- Sen Onu yalancı olarak mı, yoksa doğru sözlü olarak mı kabul edersin?
- O doğru sözlü değil, yalancıdır!
- Sen böyle söyleme! Yalancılık hiç kimseye üstünlük sağlamaz.

 

Sonra tercümanına döndü:

- Söyle onun arkadaşlarına! Eğer sorduğum şeyler hakkında yalan söylemeye kalkarsa, kendisini yalanlasınlar.

 

Vallahi, sorulacak şeyler üzerinde uyduracağım yalanımı, arkadaşlarımın, orada burada anlatıp durmalarından utanmasaydım, muhakkak yalan uydururdum. Fakat yalan söylediğimi anlatmalarından utandığım için Heraklius’a doğruları söyledim.

- Peygamber olduğunu söyleyen o kişinin içinizde soyu nasıldır?
- Soy bakımından en seçkinimizdir.
- İçinizde peygamberlik sözünü, Ondan önce söylemiş kimse var mıydı?
- Yoktu.
- Onun ataları içinde hiçbir hükümdar gelmiş miydi?
- Hayır, gelmemişti.
- Ona, halkın ileri gelenleri mi, yoksa zayıf ve fakir kimseler mi tabi oluyorlar?
- Ona halkın zayıfları, fakirleri, gençleri ve kadınlar uyuyorlar. Yaşlılardan ve ileri gelenlerden ise ona uyan yoktur.
- Ona uyanlar çoğalıyor mu, yoksa azalıyor mu?
- Çoğalıyorlar.
- Onlardan, onun dinine girdikten sonra beğenmeyip kızarak, ondan dönen kimseler var mı?
- Yok.
- Peygamberlikle ilgili sözü söylemeden önce, Onu hiç yalanla suçladığınız ve kötülediğiniz olmuş muydu?
- Hayır, olmamıştı.
- Sözünde durmadığı ve anlaşmasını bozduğu oldu mu?
- Hayır, ancak biz onunla bir süre için çarpışmayı bırakarak anlaşma yapmış bulunuyoruz. Kendisinin bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz. Ama anlaşmayı bozacağından korkuyoruz.

 

Vallahi, verdiğim cevaplara bu sözden başka bir şey katma imkanı bulamadım.

- Siz onunla çarpıştığınızda, savaş nasıl sonuçlandı?
- Zafer, aramızda sırayla sonuçlandı. Bir kere O bizi, bir kere de biz Onu yendik.
- Size neleri emrediyor?
- Yalnız bir Allah’a ibadet etmeyi ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrediyor. Atalarımızın taptığı şeylere de tapmamamızı istiyor. Namaz kılmayı, doğru olmayı, yoksullara yardım etmeyi, emaneti sahiplerine vermeyi, akrabayı gözetmeyi emr ediyor.
- Sen kendisinin, içinizde en soylunuz olduğunu söyledin, zaten peygamberler de kavminin en soyluları arasından seçilirler. Sen, Peygamberlik sözünü Ondan önce söyleyen bir kimse çıkmadığını söyledin. Eğer Ondan önce bu sözü söylemiş kimse olsaydı, "belki kendisinden önce söylenmiş bir söze uymak isteyen bir kimsedir diye" düşünecektim. Onun atalarından hükümdar yoktur dedin. Eğer atalarından hükümdar gelmiş olsaydı, "bu da belki, babalarının saltanatını elde etmeye çalışan bir kimsedir" diyecektim. Bu sözü söylemeden önce, onu hiç yalanlamadığınızı söyledin. Benim bildiğime göre, insanlara karşı hiç yalan söylemeyen kimse, Allah’a karşı da yalan söylemez. Sen Ona halkın zayıf ve fakir kimselerinin uyduğunu söyledin. Zaten peygamberlere uyanlar da onlardır. Sen ona uyanların sayısının arttığını söyledin. Zaten iman işi de tamamlanıncaya kadar hep böyle gider. Onun dinine uyanlardan beğenmeyip geri dönenler olmadığını söyledin. Zaten iman da böyle olur. Taşıdığı ferahlık ve neşe, kalbe karışıp kökleşince, hiç kimse onu beğenmemezlik etmez. Sen, sözünü hiç bozmadığını söyledin. Zaten peygamberler de böyle olur. Sen bazen sizin, bazen de onun savaş kazandığını söyledin. Zaten peygamberler de böyledir. Zorluklara uğratılırlar. Sonunda güzel sonuç onların olur. Sen, onun sizi çağırdığı şeyleri saydın. Zaten bunlar, peygamberlerde bulunan sıfatlardır. Ben onun ortaya çıkacağını bekliyor, fakat sizden olacağını ummuyordum.

 

Bundan sonra Heraklius, Dıhye’yenin getirdiği mektubu okuttu. Mektupta şunlar yazıyordu:
Bismillahirrahmanirrahim.
Allah’ın kulu ve peygamberi Muhammed’ten, Rumların büyüğü Heraklius’a!
Doğru yola uyanlara selam olsun!
Ben seni İslam’a davet ediyorum. Müslüman ol da Allah senin mükafatını iki kat versin. Eğer davetimi kabul etmezsen, yoksul çiftçilerin ve bütün halkının günahı senin üzerine olsun.

 

De ki: “Ey Kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze gelin: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rab edinmeyelim.” Eğer onlar yüz çevirirlerse, siz deyin ki: “Şahit olun! Biz Müslümanlarız.”
Al-i İmran 64

 

Heraklius, sözlerini tamamlayıp, mektubu okutma işini bitirdikten sonra yanında sesler yükselmeye başladı. Fakat ben ne söylediklerini anlayamadım. Heraklius, bizim çıkarılmamızı emretti. Dışarı çıkınca arkadaşlarıma,

- Muhammed’in işi iyice büyümeye başladı. Baksanıza, Rumların hükümdarı bile Ondan korkuyor.

dedim.

 

bottom of page